Eylül Mavisi
Çakırkeyifim
Kırık bir aynadan bakıyorsun kendine, Bütün naifliğin, bütün zerafetin İşte, üstünde hepsi. Kırık bir ayna diyorum. O benim, o benim kalbim "Kim kırdı bunu?" diyorum "Bilmiyorum" Başım dönüyor Gözlerini izliyorum Bir ihaneti izler gibi dehşetle Bir ihaneti izliyorum Sonra onu alıp bir dövme gibi işliyorum derime İlmek ilmek, Emek, emek.. Sarhoşum, Adımı adınla anacak oldum, Durdum ve sonra ağır ağır yuvarlandım Lavabolara kustum hem de hepsine Bağırdım "Tüm gücün bu mu lan?" diye Yılmadım. Sarhoşum, Dünyanın her yerinde, bütün cephelerde savaş veriyorum, "Söz mağlup olmayacağım" diyerek öpüyorum fotoğrafını Yerine koyuyorum, yerime koydukların gibi. Sonra tutup gırtlağını sıkıyorum bir orkestranın, Çal, çal da dökülsün eteğindeki tüm taşlar, Ve gözündeki tüm yaşlar. Çok sarhoşum. Gece vakti ve soğuk. Evi bulmaya çalışıyorum. Bir mahalleden geçerken kalabalık görüyorum. Bir iki kadın bağırıyor aralarında. Adamlar kafalarını kaldırmış bir eve bakıyorlar. Yaklaşıyorum. Tavanda biri asılı. Adamın biri yanıma geliyor "Bizim Umut bu. Asmışlar şerefsizler" diyor Sarhoşum. Çok sarhoşum "Bak, bak umudu bile öldürmüşler" diyorum. Gayet sakinim. "Kim yapar ki böyle bir şeyi?" diyorum. "Bilmiyorum" Yataktan düşer gibi kalkıyorum. Aslında düşmüşüm Toparlanıyorum Endonezya gibi sallanıyor şehir. Eşyalar canlanıyor. Aralarında oda değiştirenler bile var. Öyle şiddetli. Deprem bilinci olmayan biri gibi kendimi dışarıya atmam gerek. Hissediyorum. Kıyamet bu. Koşuyorum kapıya. Girişte, üstünde kahpelik yazan bir askılık var. Hayret sanki deprem olmuyormuş gibi sakin. Gururlu, dimdik duruyor. Koşarken kenarına ayağımı vuruyorum. "Kim koydu bu kahpeliği buraya?" diyorum "Ben" diyorsun. 2 Yediyüz elli katlı bir gökdelenin tepesinden bırakıyorum kendimi. Özgürüm diyorum. Kuşlar kadar hem de. Başta yüzümdeki o tatlı meltem, zaman geçtikçe, yere yaklaştıkça şiddetli bir rüzgara dönüşüyor. Her katta biraz daha hafifliyorum Sanki bedenimden bişeyler kurtuluyor Kalbim Tanrı’m kalbim kurtuldu benden Uçuyor, uzaklaşıyor. Mutluluklarım, sanki tırmalıyor her yanımı. Kemiğinden ayrılan et parçaları gibi. Gidiyorlar Sevgi, Hayaller, Umut, Cesaret, Nefret, Aşk. Birer birer kurtuluyorlar benden. Yere yaklaştıkça kemikli otuz kilo falan oluyorum. Huzur, Bir tek o kalıyor benimle. "Sen niye gitmedin?" "Ben gideceğin yerde seninle olacağım" 3 Doğdum Dünya, insanlar. Çarpık bir düzen. Politika vesaire Memnun kalmadım Daha iyi bir yer olabilirdi, yapabilirdik. Sokağını değiştirmek yerine tarihi değiştirebilirdik gelseydin, Şehrini değiştirmek yerine, dünyayı. Gördüm, bir başkaydın. Gelseydin daha bir başka olurdu. Denizi bile asmışlar, Astırmazdık Hitler tüm Yahudileri öldürebilirdi. Gazi Paşa ölümsüz olabilirdi. Kurşunlarla çocuklar ölmezdi mesela, Eylül yaşayabilirdi bile belki. Gelseydin Sokağını değiştirmek yerine tarihi, Şehrini değiştirmek yerine dünyayı. Bencil sürtük. 4 Ardıma baktığımda gördüğüm, Kapıyı dinlediğimde duyduğum, Dokunduğumda hissettiğim ne varsa şimdi Al Al çünkü dağıtabilirim biraz. Dağılabilirim çok. Al çünkü derdim sana derman olur Kanserim sana şifa. Unuttuğum ne varsa al yanına Biliyorum ihtiyacın olur senin onlara Şimdi değil, daha sonra. 5 Allah’tandır. Yağmurlu bir günden sonra gökyüzüne bakıyoruz elele Gökkuşağını izliyoruz birbirimizin gözlerinde Bir yaprak düşüyor tam omzuna Önümüzde deniz, dalgaları dövüyor duvarı. İşte bunlar diyorum ya hep Allah’tandır. Diyorum Ve bırakıyorsun elimi Başını çevirip gidiyorsun Yanan evin sahibiyim İçinde kalmışım ama kaçmak gibi bir derdim yok Diğer yandan da korkuyorum Allah’tandır diyorum Gözyaşı diye bir şey var. Ve sönüyor yangın. Allah’ım ne mükemmel yaratmışsın bizleri Başını çevirip gittiğin yöne doğru bağırıyorum Burası senin evin! Yetmiyor Tırnaklarımı göğsüme saplayıp Gömlek yırtar gibi açıyorum göğsümü. Hiç acı duymuyorum "Burası senin evin!" diyorum kan damlayarak Allah’tan bakmıyorsun. Bu da Allah’tan. 6 Perde kapandı. Şarkı bitti. |
Tebrik ediyorum.