YAKILANLARIN ARDINDANBen ve onlar Birlikte yaşadık. Neleri paylaştık neleri: Sevinçleri, üzüntüleri. Torosları gezdik İnce Memet’le. Ve beş kıta ilerdeki Mısır hışırtılarını dinledik Gazap üzümleriyle. Babam ayırdı bizi, Benim babam. Benim babam yiğit adamdı, Gözünü budaktan sakınmazdı. Sadece Bir eylül karanlığında İçini bir korku sardı. Kendisi için değildi bu korku Evlat korkusu. Ben incinsem Onun canı yanacaktı. Yakmaya da hep karşı çıkardı, Yanarak ölmesin isterdi kimseyi. Oda öyle düşündü: Önce bir çukur eşti, Kocaman bir çukur. Ve onları inceledi tek tek. Okumayı askerde sökütmüştü, heceleyerek. Sonra gerisi de yasak olur belki diyerek Çuvallara doldurdu, Çuvalları çukura, Üzerine ot, üzerine toprak… Sonra aklına geldi birden Ya bir gören olduysa? Ya gören ihbarcıysa? Yakılmalıydı, İzleri kalmamalıydı. Bir muhtar çakmağı, bir teneke mazot, Cayır cayır yanıyordu; Nazım, George Politzer Yaşar Kemal, Fakir Baykurt. Ve onların alevleri ışık saçmaya çabaladıkça, Eylülün dumanıyla,isiyle gömüldüler karanlığa. Onlar ki her biri bir dünyaları içeren dostlardı. “En iyi dost” Kime ne zararları vardı, Tozlu raflara yük olmaktan başka Onlar da anlamadı… Yok, babam ayırmadı bizi, Benim babam. Ayıramazdı. Babam yiğit adamdı. Nesimi’ ler okumuştu, Fuzuliler… Zulme başkaldıran Eba Müslim’i de, Nutuk’u da severdi benim babam. İlkokula gittiğimde, Ben okurdum, o dinlerdi. Deyişleri ezberlerdi. Yakılan kitapları da bana, babam sevdirdi. Kitaba uymazmış derler darbeler, Yukarıdan gelirmiş emirler. “Kim ki okur yazarsa, atın zindanlara, Kalem kılıçtan keskin olmamalıdır asla” Diye ferman çıkardılar. Fermanı çıkaranlar namlulardı. Namlular sadece kurşun atardı. Kurşunlar kör: Hangi eve, hangi kitaba, Hangi canlıya gelir bilinmez. Bilinen yaprakların döküldüğüydü, Eylülün yolunu şaşırmış rüzgarıyla. Ne yana savuracağı belli olmazdı. Rüzgâra dulda olmak istedi sadece, Benim babam yiğit adamdı… CEMAL EROĞLU- IŞILDAYAN BOT’ tan bir parça |