Kestane
Bi çay demlenmeliydi gece korken bi gayret
Şekersiz bardakları can cana soğumadan ... O yıllar mevsim dönek değildi Kıştı harbi Koca kızdım burnumu otobusun camına yapıştırıp Taş düşecek mi ılgazdan diye Beklediğimi bilirim... Çamlar gururla tutuyordu kar kütlelerini omzunda Çatılar yorgunlukla Adamlar karadan da karaydı şehirle yarışta Vakit tamam diye sızıldayan bir dereyle hoş sohbet olduğumu anladığımda İş işten geçmişti... Gel gitli inişli çıkışlı yokuşlu çukurlu günlerin adı yoktu Hür değildim artık Kendimi esir almış Ayak bağı olmuştum aklıma... Kimi ders çıkışı kilometrelerce yalnızlık zangoç Kimi sabah mahmurluğunda tıfıl yol arkadaşım Hep geceden yanık Geceden hayırsız Geceden ölü bakışlı... Kütüphane severdim kokusuyla düş yakışı Cebimde hep yarım bi bitter Ayaklarım üşümüş her daim Hayır yüreğim kadar degil Balkona yeleksiz bakkala volkmensiz çıkmam On dakika gecikse yasemin O derse hayatta gitmem En çok gitmedigim dersleri sevdim ben Ya da alamadıklarımı Ve hep tek ders sınavı Kurtardı beni... Kandırdım kendimi on yıllarca... Bir demlik çay olmalıydı kolların tavşan kanı Omuzun karanfilli İnce belli bir geceyi bölmeliydik huzursuz Bir demlik çayda bir heveslik yalnız kalmaliydik Volkmende ahmet abi o şehre inat buyumeliydi Yelegim olmalıydın sırtımda Ayağımda kar postalım Ben hiç kestane görmedim ki ağaçlarda Ya da gökyüzünde mor bulut Başımı eğdi ağır yalnızlığım Issız gece o saat bu dakika Onlarca yıl bak şu kadar gün Kandırmışım kendimi... Yalnızlığı varmış yalnız Arsız kalbi olanın... |