RAHMETİNLE YIKA BENİ...
İffetli sevdaların zakkum telaşları var,
Esrikli aşkların kısacık ömrü. Teğet geçerken evrene, Soyut acıların aklı yitik demleri, Hicaba yüklediği sırları var meleklerin. Dünden kaçarken yakalanmak hasrete, Rükû eden İlahi Aşkın pervazında Notası kayıp bir ezgi: Perde perde yükselen umudun nefesi. Satılmış bir ruhsa sıradanlık, Yanık bir sevdaysa meftun günceye yığılı, Nefes nefese tokalaştığım kaderin vicdanda Açtığı o ısırık. Gömülü nöbetler ki çıkmaz yarına, Soluk resimler ki biçtiğim endamda kınalı Yüreğin anlık esefi Yine de yudumlamak mihrabı. Konuşlu ziyaretlerin bir sonraki güzergâhı: Yorgun, bitkin cemallerden süzülen ışık, Tefsirini hatmettiğim o kıyamda, Gönül erbabım serkeş bir aşka düşmüşken yolum Ve düşmüşken gözlerden Hem de aslına sirayet eyleyen aksime Söylenirken aksak bir lehçe ile… Buhranlar, satılmış vicdanlar; Yüreğin eksenine yığdığım meşakkatli gölgeler kadar Pervasız olsam keşke. Sırra kadem basan ey vefa: Sür-git rotamın ağır aksak o tok sesi: Hadi, git dercesine Cereyan eden bir bukle huzurdan nasiplensem de Kurda kuşa yem olmadan mabedim Mahrem kıyılarda boğulsam keşke. Boyunduruğuna girdiğim hangi hükümse, Yeknesak rükûların vücut bulduğu Salkım saçak benliğim: Bu, son olmalı demeden de öte, Sırtını sıvazladığım palazlanmamış düşlerim. Düşe kalka mı büyümeliydin oysa sen çocuk, Demenin vebali bil ki sadece boynuma, İstiflediklerimden ne düşerse payına: İşte zaruri bir reçete; Hem kim bilebilir ki ölümün sevici nüktesinde Son bir dilek tutmadığımı? Irak olduğum ne çok gönül, Ne çok fısıltı ruhbanların gıyabında Dökülürken name name, En bet tonda yağsa da yağmur: Olmaz mı bir hikmeti hüsranın? Kerelerce ölmeyi ben dilemedim oysa. Köhne bir hayat, Köhne bir mezardan çok öte Beyaz gölgelerin mahareti. Marazi bir aşktan kala kala Nidalarla yıkanmışsam musallat taşında. Korunağım, sevdam, hükümranım: Gözümde son damla yaş kalana kadar Rahmetinle yıka beni. |