ÇORAKLARA EMANET BİR GÖNÜL İŞTE...
Mahlasını kıbleye rehin veren tekerlek hüsranlar:
Kıpraşan umudun çalıntı bekâreti. Haybeden tutulmaksa aşk’a; Kıyamet habercisi bir istihbarat, Yüreğin toz kondurmaz yangınları. Islaklığını maharet bilmekle gözlerin ferine sokulan Nifakta belirsiz bir öfke; Baştan sona yalan, demek isterdim oysa Gönülsüz cümlelerin bağlanmışken basireti, Fıtratıma uyan beyaz’ın mahremiyetini ırgalamak kadar da asılsız olmalı, Sezilerini öldürdüğüm benliğin görünmez asaleti Yine de… Evet, yine de bastırıyorum açlığımı; Gıyabında aşk’a kara çalan bir diyetin ebedi misafiriyim hanidir, Çalıp çalacağım hüzün şarkılarına bağdaş kurmaksa maharet Oralı bile değilim bu günlerde. Ismarlamamıştım oysa bin bir sırla, Hayalini uzak tuttuğum serzenişlere gizlediğim onca teferruatı. Hazmedemediğim yoksa hak etmediğim mi? Kıyasıya sinen ruhumun bıçak sırtı dalgınlığı; Umudu peşkeş çeken istifli yorgunluğumun yanık teninde Zaman zaman rehavete bürünüp ölümü teğet geçen… İstikbalimi buyur etmekse en rezil reçete Hele ki kıyısında gölgeleri dost bilen bir seyirde Yakalandığım tufanın adsız bilançosu. Çalakalem yaşamıştım bir zamanlar; Bir ringde postunu sermekle bağnaz bir sükûtu Yaren bilmek, Çoraklara emanet bir gönül işte. Sarhoş çığlıklarımın müsebbibi en aykırı nizam, Seviden arda kalansa muteber bir hüzünde raks eden sayısız imge: Bu yüzden mi tecelli edene yığdığım anlık neşe? Belli belirsiz bir telaşı içmek, Yetmedi sürgün bir ruhu azat edip Gölgelere sermek ruhumu, Zıvanadan çıkan bir buklede yükseltirken çıtayı. |