SİTEMKAR...
Azat ettiğim bir mısradan çok öte bu kez;
Serip sereceğim yürekten sızan asılsız kıvamsız Bir acıdan medet umuyorum: En ruhani iklimde devrildikçe aklın köprüleri, Sığınıp sığınacağım gölgelikte peyda olan Adsız resimlere rast geliyorum: En kısık nidasında bile sen saklısın evrenin, Çatık kaşlarınla vurgun yiyen kaçıncı nöbetin esaretindeyim Kim bilebilir? Noksan varlığım, Cenup badirelerle yolu kesilmişken benliğin Hangi teyakkuza rest çekmeli ki, Dediğini duyan o fısıltıda ikrarı Tüm müebbet iklimlerin, Fazlasıyla nakşeden hazin bir hatırat Yine temsili yükümlülüğün. Fazlasıyla aciz, Yitik alabildiğine Hele ki yol başında biten iniltilerde coşan Bir ihtilal benimki. Görmeden görmeye çıktığım insan pazarında Hangi külfet ise bin bir imin derdinde, Yoksunluğa teslim ettiğim sevdanın Yanık ucu yine tüm sefaletin hüküm sürdüğü… Mensup olduğum hangi illet ise, Bağdaş kurmaktan geri duramadığım Duygu simsarlarından çaldığım ahkâmlara gizlediğim; Zaman zaman dilendiğim Belki de en hoyrat güftede darmaduman olmanın da ötesinde Sezilerime peşkeş çektiğim mabedim iken Serzenişi ayyuka çıkmış kırık cümlelerin. Biriktirdiklerimden ibaretim: Azıcık hazan azıcık kırağı çalan Yetim bir şarkı. Biraz da yalnızlık: Hatta fazlasıyla, Layığı ile yaşamaksa ne gam, Demekten gayri kim bilir Yüklendiğin onca acıdan Kanıksadığım meftun yüzleşmelerle Kıble bildiğim sevdanın sitemkâr mabedi… Yine sakıncaları kadar ihlali de Uzağımda ve serkeş bir tınıda raks ederken, Azıcık da defolu yüreklerden sızan o irinden Yoksunluğun tesellisi ile Erip ereceği huzurda nöbete durmak iken sancılı iklimlerde Koyuverdiğim hangi yükümlülük ise Başım gözüm üstüne bir minvalde Kıstırılmışlığımdan öte Biriken elimde avucumda, Tınısını yitirdiğim şehrin en karanlık köşesi Yine sığınak bildiğim gök kubbeden ayrı düşmüşken Tüm delillerim; En azından yaşadığıma dair. |