Eskici (Öykü)
Sabah ezanı okunmadan kalktı abdestini aldı, kale içerisinde
bulunan baraka dükkanını açmak için yola koyuldu. Ekmek kapım dediği dükkanına vardığında ezan okunmak üzereydi. Biraz ötesinde bulunan camiye gidip cemaatle namazını kıldı. Sabah aydınlığında dükkanın önünü süpürdü. Komşuları ile selamlaştı hal hatır sordu iyi pazarlar diledi. Dükkanına girdi ya Allah bismillah diyerek köşede bulunan üzeri halı kaplı çekmeceli küçük tezgahın ardında bulunan iskemleye oturdu ve her gün olduğu gibi mutat bereket duasını yaptı. Avcı yeleğinin sol cebinden çıkardığı anahtarla çekmecenin kilidini açtı, içerisine siftah olsun diye akşamdan hazırladığı beş kuruşu attı, siftah benden bereket Allah’dan dedi. Oturduğu yerden başını kaldırdı, iki duvar arasına yerleştirilmiş su borusuna asılı çeşitli bedende az giyilmiş elbiselere şöyle bir göz attı.Yerinden kalktı elbise indirme çatalını eline aldı, asılı elbiselerden sıradaki birinci elbiseye çatalı taktı sanki aşağı indirirmiş gibi yaptı. Tek kişilik oyun oynarmış gibi önce müşteri oldu en baştaki elbisenin fiyatını sordu; - Selamünaleyküm emmi, elbise alacaktım da acaba şu birinci sırada bulunan elbise kaç lira? - Yeğenim sana yüz lira olur. - Doksan dokuz lira versem olmaz mı ! - Olmaz ağzını yediğim yeğenim kanaatin olsun ki kurtarmaz dedi. Aynı cümleleri tekrarlayarak baştan sona tüm elbiseleri istediği gibi fiyatlandırdı. Tezgahına oturup pusuya yatıp avının gelmesini bekledi. .................... Başkaya’dan Sarıların Köşker Mehmet o gün erken kalktı ahırda süt sağan hanımı Hacca’ya seslendi "gız hacca oğlanı kaldır, satılacak neyin varsa denkleştir. Okullar açılmadan oğlana kıyafet alacağım. Hadi çabuk otobüs kalkmadan yetişmem lazım" dedi. Köşker Mehmet, şehirde satacağı ne varsa burunlu köy otobüsünün damına yükletti, ayaklarından çitilediği iki tavuk bir horozu da yanına alarak, oğlu pısırık Ali ile birlikte köyün burunlu otobüsüne bindiler. Oğlunu yol boyunca tekrar tekrar tembihledi. - Bak şimdi Ali, malları sattıktan sonra, elbiseci ye diyeceğim ki, bu oğlan komşumun oğlu, yetim diyeceğim. Okullar açılmadan hayrıma olsun diye alayım diyeceğim, tamam mı , he mi aslan oğlum anladın mı beni. Aman ha konuşup da yalanımı çıkartma benim. -Tamam baba dediğin gibi hiç konuşmam susarım dedi Ali. Köşker Mehmet, köy garajından at arabasına satıp paraya çevireceği yüklerini yükleyip kale içine götürdü. Ali bir köşede yüklerin başında beklerken parça parça mallarını pazar Yerinde satıp paraya çevirdi. Kale içinde bulunan sıra sıra eski elbise satılan barakalara doğru yürüdüler. Barakalardan birine girdiler, uyanık müşteri edasında; - Selamınaleyküm emmi, hayırlı işler olsun. - Ve aleykümselam yeğenim - Emmi, Başkaya’dan muhtar Mustafa’nın selamını getirdim. - Mektepler açılacak ya, hayrıma bu yetime bir elbise alıyım dediydim. Komşumun çocuğu, yetim anlayacağın, muhtar benim selamımı söyle ne alacaksan fiyat hususunda sana yardımcı olur dedi. - Kolay Yeğenim onu düşünme, hele bi hasbıhal edelim. - Ee muhtar ne yapıyor sağlığı yerinde mi, oğlunu everdi mi - Emmi muhtarın oğlu yok ki, bir kızı var. - Ee kızı everdi mi bari! - Emmi kızı daha küçük orta mektebe gidiyor. - Amanın tövbe tövbe iyice karıştı kafam yav, karıştırdım her halde. Her neyse sende ona benim selamımı söyle dedi. Aslında eskici cin gibiydi. Ne Muhtarı ne de köyü tanımıyordu. Eskici baktı iş uzayacak yönünü çocuğa çevirdi - Söyle bakalım delikanlı nasıl bir şey istiyorsun. Çocuk tembihli ya ses vermedi, çocuk konuşmayınca yerine baba devreye girdi. - Emmi o ne bilsin, ben göstereyim bari deyip iki duvar arası yerleştirilen boruda asılı elbiseleri baştan sona öylesine süzdü. Baştan birinci elbiseyi indiriver hele dedi. Eskici çatalı takıp istediği elbiseyi indirdi. Yerde serili gazete kağıdını oğlana göstererek giyin bakalım aslan parçası dedi. Oğlan hiç beğenmemişti, gönülsüz önce pantolonu ardından ceketi giydi. Yaklaşık kırk beden giyinen oğlan, kırk altı beden elbiseyi giyindi.. Çocuğun giyindiği elbiseyi beğenmediği suratından belliydi. Oğlan surat asmada haklıydı, zira pantolonun paçası, ceketin kolu bir karış uzundu içinde kaybolmuştu. Eskici çocuğu razı etmek için ne diller döktü. - Bak yeğenim, emmin (çocuğun babasından için) seni terziye götürür, pantolonun paçasını, ceketin kolunu büktürüp, birazda yanlardan içine aldırır, üzerine mıh gibi oturur. Eskici Köşger Mehmet’e bakarak sanki üstüne dikilmiş gibi öyle değil mi emmi si dedi. Çocuğun zaten söz hakkı yoktu, mecburen boynunu büktü, babasına (emmi) masumane bakış attı, gözlerini olur dercesine kırpıştırdı. Köşker Mehmet eskiciye dönerek, - Borcumuz ne olur acep emmi dedi. - Muhtarın Mustafa’nın hatırına, yüz lira versen yeter yeğenim dedi. - Emmi Kurbanın olayım pahalı dedin biraz ikram et, seninde sevabın olsun dedi. - "Günahın vebalin boynuma olsun ki sabah doksan dokuz lira verdiler vermedim yeğenim. Köşker Mehmet diyecek laf bulamadı, elbiseyi yüz liraya aldı. Eskici, elbiseyi gazete kağıdına sarıp, Köşger Mehmet’in koltuğunun altına yerleştirdi. - Eğer köyde terzi yoksa, üç dükkan aşağıda terzi Mustafa var, ona selamımı söyle üç beş kuruşa büker daraltır. Eskici , hadi yeğenim rast gele güle güle dedi yol gösterdi. Köşker Mehmet dükkandan çıkar çıkmaz arkasına bakmadan uzaklaşırken kendi kendine mırıldanıyordu. - Muhtarın selamıyla yediğim kazık yetmedi, şimdi de senin selamınla terzi Mustafa’nın kazığını yiyeyim öylemi, yürü oğlum anan terziden iyi büker dedi, köy durağına doğru yürüdüler. Eskici de Köşkerin arkasından şöyle mırıldandı. - Vay kösnük vay, oğlunu yetim diye bana yutturmaya çalıştı. Kırk yıllık eskiciyim yutarmıyım, bana bu numaralar sökmez seni çakal seni dedi. (derleme) 060315 mcicek |