GÜN DOĞUMLARINDA.
Bir gün doğumu akabinde,
Işıklarını hantal tepelerinin Uçlarına konduran, Kocaman laçka bir dünya, Bu dünya…. Ellerin; Kuzey kutbundan, buz bir pencere, Anlamsız ve kifayetsiz bir cümle yüzünde, Küheylan bakışlı bir çeşmenin ucundan geliyor Arabesk şarkılar söyleyerek çıngıraklı bir nehir. Balçık kokan bir kaynağın içinden, Sızarak akıyor damla damla gemiler. Gözlerin; Hüzün perdelerini örtemiyor. İlk acı,ilk sancı; İnce belli bardakla tadı dil burkan Çayı yudumlarken bir ısırganın dibinde, Yoktu bir şey efsane diye sarılacak eteğinde, Bütün raffan atlar suyunda gidiyor dört nala , Hiç yokken küçücük barakalarda evren. Siyah gülleri kanatlarının altına gizlemiş yarasa, Eteğini çekiyor düşlerden. Parmak uçlarında ağlıyor pencereler. Kanatıyor ayaklarınıda , Sancılı bir meltem olan yok oluşun. Taş fıraktıların acı haykırışında. Kopartıyor kayışlarını…. Öyle ki; Evren, bana ağlıyor, ben sana… Bir gün doğumusun sen benim hayatımda. Dağlar, Ölen fidanlar, Ağlayan kuşlar, İnsanlar ve…Kuzey kutbundan ellerin. İşte ısıtmaya geldim, sana buz ve kar, Sana tipi ve boran, Sana doldum taştım güzenklerle, Kat kat olmuş vakitler gün içinde, Savunmasız kalmış bir yürekle, Geç kalmışım gölge tanıkları toplamaya, Meğer mavi bir Zülfikar kesmeliymiş boynumu, Hüznüm heykilmek için hazır sana. Gün doğumundan sonra, Ölen kuşlar için…merasime hazır çelenkler için. Sana seyridi hayatım…sana eridi Boşluk savaşlarında, Karıdı gönlüm…sana yanıp….sana söndüm. Çatlamış mermer avlularında… Gün doğdu bitti, akşam gülengi, Gül, Vakit, Zaman… De ki; zaman ne zaman ? Kaldır bakır çelengini, Yelkenim durdu artık.. Akrebim güz devriyesinde, Yürüdüm taşra avlularında. Gül üstüne yel taşıdım, tarih karıştırdım, Dağlar ovalar anlattım. Bir rüzgarla geçtim kıyılarından, Baktım ki, Aşk topluyor, gecenin tasıyla kuşların. Eğreti çakıl taşlarını bıraktım avucuna, Miadı dolmuş gün doğumlarında. Müşteba Güneş |