Ölümün geceyi öptüğü yer...
Ölümün geceyi öptüğü yerdeyim
Sessizce hışırdayan bir yaprak üstü rüzgarla işveleşen bir dalın kenarındayım Gün batımı turuncu akan bir fırçadan nasıl da Picasso Oysa bu sabah gri bir ceket gibi giyinmiştim Bukowski yalnızlığını Beynimde Platon baloncukları Aman ne akıllıyım! Merhametim, terâzim en az bir Dostoyevski kadar paket paket hüzün Üstelik gözlerim bir Sylvia Path intiharına gebe Tut içinde diyorum Doğurma ölümü! Ah Fürüğ! Gitmeseydin de anımsardık kuşları Siyah beyaz kesildiğimde Şiirlerden pastel renkler yiyorum Yine de içime gömdüklerim yeşermiyor Nankör toprakları var kalbimin Doğusu ayrı mevsim batısı ayrı cehennem Kalbimi kalaylatacak adam da kalmadı Tımarı gelmiş ruhlara tımarhane yaptırsak ya Bitlerini iki tırnak arası çıtlatsak Güneşte kurutsak sonra İki mandalla assak asâleti Çay içer miyiz sonra Bach dinleyip Ben kendi çığlıklarımdaki operaya tavım Yok böyle senfoni abi! Gıy gıy kemanlar çalıyor şiirlerimde Gereksiz kelime katliâmı Haydi ucundan tutun beyler Çok geç olmadan Koyalım şu kalbi yerine Bükülecek azıcık beliniz Kusura da bakın artık Kalemimi de alın şurdan düşürmeden.. Sonra beni yine ölümün geceyi öptüğü yere bırakın.. ✒T.Y. |