SÖZ VE SÜKUT
Önce söz değil sükut vardı
Zira söz gümüşse sükut altındı Sükutun sesinde yalpalarken yankılar, sessizliğin yerini devrilen harfler aldı. Sonra söz vardı... Söz ummansa , duygular dalgaydı Dize dize çoğalırken zihinden geçenler, zihne tek engel geçmeyen zamandı Zaman, an an eksilerek çoğaldı. Zaman için anıları eskitmek kolaydı Eskimeyen belki bir tek şey vardı O da yürekteki nasır tutmuş yaraydı Ki bu yara yalnızca O YARaydı Ardından bi karar yuvarlanırken kelimeler, duygular pür dikkat kelimeye abandı Şairlik olunca serde, söz söylemek kolaydı Kelama hakim bir şair olmaksa asıl olaydı Düz eylem cümleleri sıradan ve yapaydı Şuaralık bir yokuştu ki elbette sapaydı Tufan olup selamete akarken kelimeler, her selamın ucu bir sedaya uzardı. Şiir ki sevilene en güzel nidaydı Şiir ipsiz urgansız maşuğa dolanmaydı Askeri mısra olan muazzam donanmaydı Zamansız ve mekansız sevgiliyi anmaydı... Yeri gelip siyasete politikaya karışırdı Tarihten dem vurup asırla an barışırdı Şiirin güzelliğinden süzülen yürek arışırdı Acıyla hüzün her dem şiir için yarışırdı Artık yürekte sükut, dilde söz, elde şiir vardı Yazmadıktan sonra iki dize iki el neye yarardı Şairi şair yapan onmaz yaraydı Bu yüzden kanayan her satır O kansız YARaydı |