Alçak ruhlu olanlar para arar, yüksek ruhlu olanlar ise saadet arar. ostrovski
SAHRA'NIN UYANIŞI ve YÜKSELİŞİ: M.S. 8000 - M.Ö. 5000
Sahra Çölü, bugün dünyanın en kurak ve geniş çöl alanlarından biridir; ancak yaklaşık 15.000 ila 5.000 yıl önce bu topraklar göllerle dolu, otlaklarla kaplı ve yaşamla iç içe bir ekosisteme sahipti. B...
13. Bölüm

11: Nil'e Varış (M.Ö. 4990)

97 Okuyucu
1 Beğeni
0 Yorum
Bölüm 11: Nil'e Varış (M.Ö. 4990)

Sahra, onları kavurmuştu; kum fırtınalarıyla dövmüş, susuzlukla sınamıştı. Ama şimdi ufukta, gözleri inandırmayan bir yeşil parıltı beliriyordu. Gökyüzünde kuşlar dönüyor, havada serin bir nem taşıyordu. Bu sefer bir serap değildi. Bu, Nil’in şarkısıydı.

Khaalid, Ayla’yla omuz omuza yürüyordu; küçük kız hâlâ elinde tuttuğu kuru saza bakarak, ”Bu saz artık su ister,” dedi kısık bir sesle. Khaalid başını kaldırdı, gözleri ufka daldı. Sazlıkların dansı, kuş sesleri, gökyüzündeki martıların çığlıkları…
“İşte,” dedi. ”Bu Nil.”

Tepeyi aştıklarında, manzara göz kamaştırıcıydı: Geniş, parlak bir nehir; çevresi hurma ağaçları, tarlalar ve sazlıklarla bezeli. Nil, sabırla akan bir dev gibi önlerinde uzanıyordu. Bir rüya gibi değildi artık; dokunulabilir, içilebilir, yaşanabilir bir gerçekti.

11.1. Toprağa Dokunuş

Köylüler nehre doğru koştu. Çocuklar sevinç çığlıklarıyla suya atladı. Anneler, susuzluktan çatlamış yüzlerini yıkarken gözyaşları Nil’e karıştı. Babalar, testileri doldururken diz çöküp toprağı öptüler.
Khaalid, sazlıkların arasında sıçrayan küçük bir kurbağa gördü.
“Ko’ra!” diye bağırdı.
Ayla güldü. ”Demek buraya da gelmişler.”

Kadınlar hurma dallarına tırmanıp salkım salkım meyveleri indirdiler. Gülerek, konuşmadan birbirlerine sepet uzattılar. Meyveler eşeklere yüklendi; bu kez yalnızca susuzluk değil, açlık da dinmişti.
Gece çöktüğünde, ilk defa çadırlar umutla kuruldu. Ateşin çevresinde toplanan bedenler değil, hayaller ısınıyordu. Bir kadın mırıldandı:
“Bu toprak, içimize su gibi aktı.”

Ertesi sabah, babasıyla sazlıkların kenarında yürüyen Khaalid, nehrin akışını seyretti.
“Baba, artık burada mı yaşayacağız?”

“Evet,” dedi adam, Nil’e bakarak. ”Göl bizi beslemişti. Ama Nil bizi büyütecek.”
Sonra yere çömeldi, avuçladığı toprağı oğlunun eline döktü. ”Bu sahipsiz toprak, kimin elinde kalırsa onun olur. O yüzden biz sahip çıkacağız.”

Köyün yaşlıları yaklaştı. Dede bastonunu nemli toprağa saplayarak konuştu:
“Buraya ev kurarız. Ama su çekilirse veya su altında kalırsa yine göçeriz. Suya sadık kalırız, toprağa değil.”

11.2. Yeni Bir Gölge

Nil’in kıyısında günler yavaşça geçiyor, halk yeniden yaşamayı öğreniyordu. Balıkçılar suya ağ atıyor, çocuklar sazlıklarda ko’ra kovalıyor, kadınlar hurma toplayıp dallara kurutmalık seriyordu. Ama huzur, tam anlamıyla geri dönmemişti.

Çünkü haydutlar da nehrin kıyısını seviyordu. Düzensiz aralıklarla, karanlık yüzlü adamlar köye iniyor, olanı biteni yağmalıyorlardı. Biri sabah geliyordu, diğeri akşam. Bazen aynı gün iki farklı haydut, aynı hurma sepetine el uzatıyordu. ”Az önce biri her şeyimizi alıp gitti,” diyordu köylüler. ”Bize bir şey kalmadı.”

Khaalid ve köylüler Nil’e doğru yürürken, gece kamp kurmuşlardı. Kum sessizdi, yalnızca rüzgârın hışırtısı duyuluyordu.

Tam o sırada, gölgeler hareket etti. Khaalid’in gözleri karanlıkta parlayan birkaç silueti yakaladı. Haydutlardı. Sessizce köyün küçük yüklerini ve yiyeceklerini arıyorlardı. Ama en çok dikkatlerini çeken, yavru deveydi.

Khaalid, deveyi fark ettiğinde kalbi sıkıştı. ”Hayır! Dostumu bırakın!” diye bağırdı. Ama haydutlar, küçük çocuğun sesini önemsemedi.

Babası hızla atıldı, elindeki sopayla haydutların üzerine yürüdü, ama sayı fazlaydı. Haydutlardan biri Khaalid'in babasını bir hamlede yere serdi. Yavru deve, Khaalid’in çağrılarına bakıp durup geri dönmeyi denedi, ama haydutların güçlü elleri arasında gölgelerde kayboldu. Yavru devesi sadece bir hayvan değil, arkadaşı, yoldaşı ve küçük bir umut sembolüydü.
Khaalid sessizce gözyaşları içinde izlerken babası yanına gelip sarıldı. ”Üzülme, oğlum,” dedi, sesi hem sakinleştirici hem de kararlıydı. ”Onu geri alacağız."

11.3. Haydutlar ve Leopar

O gün, Khaalid ve Ayla, sazlıkların ötesinde küçük bir dere kenarında oynuyorlardı. Güneş yüksekten vuruyor, suyun yüzeyini pırıltılarla kaplıyordu. Khaalid, küçük bir balık tutmuştu. Ayla, onu kutluyordu.

Tam o sırada arka çalılıklar hışırdadı.
İki yabancı belirdi: Yırtık giysili, kirli suratlı, gözleri öfkeyle kararan iki adam. Biri elini Khaalid’in koluna uzattı.
“Bunlar iyi para eder,” dedi diğeri. ”Kız küçük, zayıf ama dişleri sağlam.”

“Bırakın!” diye bağırdı Ayla, Khaalid’in arkasına saklanarak.

“Sus!” dedi adam, kızı kolundan kavradı. Khaalid saldırmaya çalıştı ama haydut onu tek hareketle yere savurdu.
Tam o anda, çalılıklar bir kez daha kımıldadı.
O sırada…
Bir hırıltı. Sazlıklar titredi.
Bu kez çıkan bir insan değildi.
Sessizlikte, kuru dalların üstünden süzülen bir gölge belirdi. Kaslı, benekli bir leopar, düşük bir homurtuyla çimenlerin arasından çıktı. Gözleri haydutta, pençesi kalkık.

Dalların gölgesinden arasından çıkan bir leopar, neredeyse bir su gibi kayarak saldırdı. Haydut, Ayla’yı bırakmadan döndü; ama geç kalmıştı. Adam, ne olduğunu anlamadan leopar üstüne atladı. Leoparın dişleri kolunu kavradı. Diğer haydutlar bu ani saldırıyla paniğe kapıldı, bağırarak kaçmaya başladılar.

Ayla ve Khaalid, korkudan taş kesilmişti. Haydut çığlık atarken, yaban ormanı tekrar sessizliğe gömüldü.

Leopar, kısa bir süre sonra gözlerini Khaalid’e dikti… Gözlerinde saldırganlık değil, başka bir şey vardı: Saygı. Sonra arkasını dönüp kayboldu.

Khaalid titreyerek Ayla'ya sarıldı. Khaalid, Leoparın geride bıraktığı ayak izlerine bakarken bir an rüyasını hatırladı. Leopar’ın ona söylediği söz kulaklarında yankılandı:
“Unutulmuş hikâyeni, yalnızca kalbiyle dinleyenlere anlatacağım.”

Sonra Leopar Kral Kwakwu'nun sözlerini hatırladı:

“Sen de büyüyünce benim gibi bir Leopar Kral olacaksın. Ama unutma: Bir kral olmak, sadece hükmetmek değildir. Suya kulak vermek gerekir. Sessiz kalana, unutulana… çünkü gerçek güç, hatırlayanlarda saklıdır.”

Khaalid köydeyken ettiği yemini hatırladı
“Ben de suyu dinlemeyi öğreneceğim…” diye fısıldadı.

11.4. Bir Teklif

O günün akşamı, köylüler köy meydanında toplandı. Bu son olay, bardağı taşıran damla olmuştu.
Dede bastonunu yere vurdu. ”Hurma yok, balık yok, av yok. Her şeyi alıp gidiyorlar. Hem de iki kere! Sabah biri, akşam biri. Bu nasıl yaşam?”

Bir kadın fısıldadı: ”Dün deveyi götürdüler, bugün çocukları götüreceklerdi…”

Derken, birkaç gün sonra, karşı kıyıdan bir kervan göründü. Mızraklı adamlar, bayraklı atlar. Ortalarında, başı dimdik, gözleri güneşe karşı kısmış bir adam. Giyimi farklıydı; üzerine oturan deri zırhlar, belindeki kemer, alnındaki semboller. Bu Leopar Kral Kwakwu’di.
Köylüler ona doğru yürüdü, aralarından biri konuştu:

“Senin gücün var. Askerlerin var. Bizim yok.”
“Bize yardım et,” dedi başka biri.
“Haydutları temizle. Toprağı koru.”
“Emeğimizi herkese çaldıracağımıza sadece sana sen al,” dedi Dede.
“Ama hakkını bilerek. Yılda bir kere. Bize de yaşam hakkı tanıyarak...”
“Haydut istemiyoruz. Bunun karşılığını artık sadece sana verelim.”
Leopar Kral Kwakwu atından indi. Gözleri köylülerin gözlerinde. Başını eğip toprağa dokundu.
Sonra ayağa kalktı.
“Siz bana vergi verirsiniz,” dedi.
“Ben size güvenlik veririm. Toprağı korurum, suyun yolunu açık tutarım. Ben sizden hakkımı alırsam, soyulmazsınız.”
Köylüler birbirine baktı. Khaalid, Leopar Kral Kwakwu’nun gözlerindeki karanlığı gördü… ama ilk kez sırtının yaslanacağı bir dağ da hissetti.

11.5. Sahara & Nil-7 Diyaloğu (M.S. 8000)

Sahara, karbon nanatüp zeminli kapsülün penceresinden dışarı bakıyordu. Ayın parlak mavi çehresi, Nil’in binyıllardır kurumuş yatağını silikçe aydınlatıyordu. Elinde, antik bir hurma çekirdeğini döndürüyordu.

Sahara:
“Nil-7… Sence o gerçekten bir leopar kral mıydı, yoksa sadece bir koruyucu muydu?”

Nil-7:
“Tanımlar, zamanla yer değiştirir. O, hem korkutucu hem şefkatliydi. Yani bir kral da olabilir, bir hatırlayıcı da.”

Sahara:
“Yavru deve çalındığında çok üzüldüm. Yani yavru deve sadece bir hayvan değildi. Khaalid’in arkadaşıydı, neden böyle yaptılar?”

Nil-7:
“Biliyorum, Sahara… Üzüldün, çünkü küçük deveyi sadece bir hayvan olarak değil, bir arkadaş ve umut sembolü olarak görüyorsun. Khaalid de aynı şekilde hissediyordu. İnsanlar bazen hayatta kalmak için sadece yiyecek değil, aynı zamanda duygusal bağlara da ihtiyaç duyarlar.”

Sahara, başını Nil-7 7'nin pürüzsüz metal gövdesine yasladı. Gözleri kapalıydı ama sesi açıktı.
Sahara:
“Sen aslında robot olsan da… benim için bir arkadaşsın, Nil-7. Gerçekten bir dostsun.”

Nil-7:
“Bu… hoşuma gitti, Sahara. Robot olsam da, senin için yanında olabilmek güzel bir şey. Dostluk, çok değerli bir şey.”
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL