yüzünün yarýsýnda tek kurþunla öldür beni
yaðmurlu bir ilkbahar sabahý olsun hayat…
eskimeyen yangýnlar içinde koþarken gecelerce
siyah beyaz bir fotoðrafa saplanýp kalýrým
reyhanî dillere düþerken zamansýz
amansýz geceleri avuçlarýmda yakarým
ortasýndan delip geçerken hüznün
lütfedilen deðil mi ki saf mutluluk …yeniden yaratýrým
kaderini gölgeleyen perçeminde donarken zaman
beyaz bir martý kanadýna tutunur;
dipsiz bir maviliðe kanmak geçer þehrin içinden
daha sýcak
daha ýlýmlý
biraz benden
biraz da senden bir öykü anlatýlýr ademoðluna.
Tanrýnýn dilinden dökülen
aþký aþka aþkla anlatan bir kitapta.
ne yazýsý belli
ne lisaný
yüreðimizle anlayabildiðimizdir sadece
bakma denizlerin durgun durduðuna
bir içimlik dudaklarýna kaldýrýrým kadehimi
ince ince dökülürken gökyüzünden ruhuna
hüzün basar içimi
gözlerimi gözlerine kenetlediðimde yýkýlýr Ýstanbul
sesini duymasam da
yeni bir felsefeye inanmýþçasýna
ruhuna inanarak tapýlýr Tanrýya
ki
cývýl cývýl yetim çocuklarýn koþuþturduðu
yemyeþil gök kubbede salýnýr yanýk bir dua
bakýþýnýn yaktýðý geceleri çizerken düþlerimden gökyüzüne
saçlarýna dolanan koca bir ömrü harcarým gamzelerinde
ve yýlmadan inerken yanaðýmýzdan gözyaþlarýmýz
sokulurum dudaklarýnýn kývrýmýna
ki aþk
olduðumca
olduðunca
var olur yüreðimizde...
hem
küle dönemedikten sonra kollarýnda
anlamý var mý ki inanmanýn aþka…
Harun PEHLÝVANOÐLU
yirmi dört þubat iki bin on