- 653 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÜÇÜNCÜ GÖZ-DÖRDÜNCÜ KUVVET
ÜÇÜNCÜ GÖZ-DÖRDÜNCÜ KUVVET
Basın; haber toplama, yayma ve yorumlama konusunda faaliyet gösteren kuruluşların genel adıdır. Haber alma ve yayma isteği, insanlık tarihi ka-dar eskidir. Geçmişte, haberler alma ve yayma işlerini devletler üstlen-mişti. Ancak matbaanın bulunmasıyla birlikte insanlar, bağımsız kaynak-lardan haber alma imkânına kavuşmuştur. Tarihte bilinen ilk gazete, Ro-malılar döneminde basılmıştır. Bu dönemden itibaren gazetecilik faaliyeti hızla yayılmış ve 19. yüzyılda bir sanayi dalı haline gelmiştir.
İlk Türk gazetesi Takvim-i Vekai 1831 yılında yayımlanmıştır. Bu gazete-yi 1840 yılında Ceride-i Havadis, 1860 yılında Tercüman-ı Ahval ve 1862 yılında yayınlanan Tasvir-i Efkâr takip etmiştir. Gazeteler, yeni basım teknikleriyle ve ulaşım imkânlarının gelişmesiyle birlikte okuyucularına hızla ulaşmaya başlamıştır. 20. yüzyıldan itibaren, televizyon denilen si-hirli kutunun icat edilmesiyle birlikte televizyon haberciliği dönemi başla-mıştır. Böylece, ülkenin en ucra köşesinde bile görüntülü haberler anlık olarak insanların evlerine kadar ulaştırılmıştır.
Basın mensupları için haber toplamak, yaymak oldukça meşakkatli bir iştir. Birkaç karelik haber görüntüleyebilmek için çeşitli tehlikeleri göze alırlar. Bu uğurda pek çok gazeteci maalesef hayatını kaybetmiştir. Ga-zetecileri bekleyen bir başka zorlu süreç; alınan haberlerin doğru olup olmadığının tespit edilmesidir. Zira gazetecilik farklı bir meslektir ve asla yalana ve asılsız haberlere tahammülü yoktur. Yalan ve asılsız haber ya-yan gazeteleri halk, bir anda yerden yere vurur. Halk darbesi yiyen gaze-telerin prestiji sarsılır, tirajı düşer. Halk darbesi yiyen bu tür gazetelerin basın dünyasında etkili habercilik yapma şansı tükenir.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de medya gurupları kendi aralarında hizmet amaçlarına göre bölünürler. Kimi medya kuruluşları her dönemde saf değiştirir. Bunlardan bir kısmı hükümeti destekleyerek, hükümet poli-tikalarından pay kapma yarışına girerler. Bu tür medya kuruluşlarına halk tabiriyle ‘Yandaş Medya’ denilir. Yandaş medyalar, desteklediği hüküme-tin küçük başarılarına büyük mercek tutarak başarıyı olduğundan büyük ve önemli gösterirler. Yandaş medya kuruluşlarının karşısında rakip medya kuruluşları bulunur. Bu tür kuruluşlara da halk deyimiyle ‘Muhalif Medya’ denilmektedir. Muhalif medya kuruluşları, görsel ve yazılı basın yoluyla muhalefet ettiği Yandaş Medya’nın ve dolayısıyla hükümetin aciz-liğini, yalanlarını, yolsuzluklarını ve iftiralarını halkın önüne sermeye çalı-şırlar. Hükümetin büyük başarılarına küçük mercek tutarak başarıları kü-çümseyerek halk gözünde önemsizleştirir. Medyanın bu tür faaliyetlerini örnekleyerek somutlaştırmak gerekirse:
Başbakanın dilinden hiç düşürmediği üç çocuk söylemi meşhurdur. Baş-bakan, gittiği nikâh törenlerinde evlenen çiftlerden ısrarla üç çocuk yap-malarını istemektedir. Yandaş Medya kuruluşları, başbakanın yerinde bir tespitte bulunduğunu, ülkemizin genç ve dinamik bir nüfusa ancak bu şe-kilde kavuşabileceğini aktarmıştır. Ancak Başbakan, evlenen çiftlerden üç çocuk istemeden önce Türkiye’nin şu gerçekleriyle yüzleşmesi gere-kirdi:
Ülkemizin işsizlerine bunca yıldır iş imkânı sağlandı mı? Halen asgari üc-retle köle gibi çalışmaya mahkûm edilen ailelerin sosyo-ekonomik şartları insan onuruna yakışan bir noktaya ulaştırıldı mı? Türkiye’nin eğitim, sağ-lık sorunları yine insan onuruna yakışan bir seviyeye getirildi mi? On yıl boyunca bu sorunlar hep vardı ve büyüyerek var olmaya devam ediyor. Başbakanın, ülkemizin hangi kriterlerini esas alarak evlenen çiftlerden üç çocuk istediğini halen anlamış değilim. Şurası bir gerçek ki; başbakanın nikâh şahitliği yaptığı kişiler zengin, bürokrat veya iş adamıdır. Onlardan üç çocuk istemesi yadırganamaz; ancak ülkemizin fakir sayısı, nüfusun %80’ini oluşturduğunu düşündüğümüzde başbakanın üç çocuk isteğinin bir garabet olduğunu anlayabiliriz. Muhalif Medya, başbakanın bu isteği-ne benzer tepkiler ortaya koyarak geniş şekilde eleştirmiştir.
Gerek başbakan olsun, gerek bakanları olsun ülke ekonomisinin çok bü-yüdüğünü, krizin bile teğet geçtiğini, hiçbir küresel krizin Türkiye’yi etki-lemeyeceğini belirtmişlerdi. Zaman zaman, ülkemizin ekonomisini över-lerken; Çin’den sonra Türkiye’nin en büyük ekonomiye sahip olduğunu ve dolayısıyla dünya sıralamasında 16. sıraya çıktığını belirterek, insan-larımıza büyük umutlar üflemişlerdi. Ancak ne tuhaf bir çelişkidir ki; me-mur maaşlarına yapılacak zam pazarlığı aylar sürmüş, pazarlıklar sonu-cunda hükümetin üflediği devasa umutlar ne acıdır ki ‘dağ fare doğurdu’ dedirtmiştir. Sendikalardan fazla zam oranlarıyla masaya oturmamalarını isteyen başbakan; ‘fazla zam isterseniz ve biz bunu size verirsek eko-nomimiz, Yunanistan’ın ekonomisine benzer. Büyük ekonomik krizler çı-kar’ diyerek, maaş artışlarını minimum seviyede tutmuştur. Bu tartışma-lar, Yandaş Medya tarafından hiçbir şekilde eleştirilmemiştir; ancak Mu-halif medya, ülkemizin ekonomik göstergelerinin hiçbir zaman gerçeği yansıtmadığını, ülkemizin iç ve dış borcunun on yıl öncesine göre daha da arttığını, cari açığın her geçen gün artış gösterdiğini ileri sürerek, Tür-kiye’nin büyümesini ‘hormonlu’ büyümeye benzeterek halka aktarmıştır. Ayrıca Muhalif Medya; hükümetin, milli gelirimizin beklenenin üstünde bir artış gösterdiği iddialarına da, ‘milli gelirimizin artmasının doğal sonucu olarak neden çalışan kesimlerin maaşlarında bir artış söz konusu olmu-yor, neden toplum olarak rahatlayamıyoruz?’ diyerek hükümetin bu üfle-meli söylemlerine sert tepki göstermiştir. Buradan da anlaşılıyor ki; yan-daş medya, hükümetin sözlerinin ve eylemlerinin esasına inmeden, bu tür tabansız ve mesnetsiz söylemlere yelken açarak insanlarımızı uyut-maya ve ahmak yerine koymaya devam etmektedir.
Hükümet, ana muhalefet liderini geçmişiyle eleştirmişti. Camiler kapatıl-mış, ahıra çevrilmiş! Yandaş medya kuruluşları, başbakanın bu eleştirile-rine çanak tutar bir tarzda haber yapmış; cami-ahır tartışması günlerce medya ve halk tarafından tartışılmıştı. Muhalif medya kuruluşları, geç-mişte böyle bir uygulamanın olup olmadığını araştırmış; ortaya çok ilginç sonuçlar çıkmıştı. Evet, geçmişte camilerin kapatıldığı doğrudur. Ancak camiler, söz konusu parti yönetimince kapatılmamıştır. Camilerin İzmir’de kapatıldığı dönemler, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edildiği dönem-lerdir. Bu dönemlerde halk panikleyerek Anadolu’nun iç kesimlerine çe-kilmek zorunda kalmıştır. İşgalci Yunanlılar, işgal ettikleri bölgelerde bu-lunan camileri birer birer domuz ahırına çevirmiştir. Mustafa Kemal’in ön-derliğinde verilen Milli Mücadele sonucunda Anadolu işgalcilerden temiz-lenmiş, domuz ahırına çevrilen camilerimiz bakımı ve onarımı yapıldıktan sonra yeniden ibadete açılmıştır. Tarihi araştırmalar sonucunda gördük ki; ortaya atılan iddiaların tamamı iftiradan ibaretmiş!
Öz cümle olarak; medya, insanların dünyaya açılan üçüncü gözüdür. İn-sanlar, dünyadaki savaşları, barışları, kültürel etkinlikleri, zulümleri, ilmi gelişmeleri, sportif faaliyetleri vs. medya sayesinde görüp, öğrenirler. Ül-kemiz, yasama, yürütme ve yargı yoluyla yönetilir. Buna kuvvetler ayrılığı denir. Hiçbir kurum bir diğer kuruma doğrudan veya dolaylı olarak etki edemez. Organlar hürdür ve bağımsız hareket ederler. Ancak, basın ko-nusunu geniş bir yelpazeden incelediğimizde; basının tazyiki sonucunda hükümetlerin yıkıldığını, rejimlerin devrildiğini, yarım asırlık liderlerin dev-rilip, idama sürüklendiğini görebiliriz. Bu yönüyle medyayı; devletler için-de teşkilatlanmış, etki gücü yüksek, dördüncü bir kuvvet olarak değer-lendirebiliriz.
Basınımızı, birilerinin yandaşlığını yapmadan, bilgi kirliliğine sebep olma-dan, doğruları aktararak, insanlarımızın sözcülüğünü yapmaya davet edi-yorum.
Halit DURUCAN
29.05.2012
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.