- 804 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
***DÖNEMEÇTEN GEÇER AŞK FABRİKASININ ÜRÜNÜ...***
Gel zamanlar,git zamanlar...Bir aşk fabrikası varmış...Burada insanların isteklerine göre aşklar çıkarılırmış...
Bu fabrikanın sahibi ve aşk formüllerini bilen kişinin adı Mirzal’mış...Kudretli aşık...Bu formülleri tek o biliyormuş...
Bir gündede yapılan aşkların artık insanlar için çok sıkıcı olduğunu,kullanmadıkları için hemen aşkların bayatladığını görmüş...Mirzalde bu doğrultuda,insanların her zaman isteyeceği ve hiçbir zaman bayatlamayacağı bir aşk yapmaya karar vermiş...
Mirzal az gitmiş uz gitmiş,dere tepe düz gitmiş...Her çiçeğin özünden,her hayvanın sesinden azar azar toplamış...
Gide gide sonunda bir kasabaya varmış...Bu kasaba altın kasabasıymış...İnsanların altından bol başka birşeyleri yokmuş...Ama Mirzal ortalıkta 1 gram altın bile görmüyormuş...Dahası altının mutsuzluk getiren bir maden parçası olarak düşünürken Mirzal,bu insanlar şen şakrak içinde kahkahalar atar,birbirlerini kucaklayıp sevgi içinde öperken görürmüş...
Mirzal bunların içinde bir dost edinmiş,uzun bir süre o dostun yanında kalmış...Bir gün altınların yerini sormuş...Göstermeyeceklerini sanmış Mirzal...Halbuki insanlar sordu diye çok sevinmişler altının yerini....
Bir kutu getirmişler...Kutunun içini açmışlar...Mirzal şaşmış kalmış...Bu üstünde perilerin altın tozları dökülü atan bir kalp imiş...
Afallamış gördüğü manzaranın karşısında..."Hani altın...Bu sadece perilerin altın tozu..."demiş...Ve dost edindiği adam anlatmaya başlamış;
-Bu kasaba eskiden bu kadar mutlu ve neşeli bir kasaba değildi...Herkes geçim sıkıntısındaydı...Yüzler gülmüyor,gözler anlam taşımıyordu...Sonralarda bir perinin yolu buradan geçti...Per çok güzel bir sarılıkta için için parlıyordu...Tozları salına salına kasabanın üstlaerine dökülmüştü...Kasaba çok güzel ve ihtişamlı bir yere dönüşmüştü...İnsanlar mutlu olup çoşmuşlar ve sevinçleri hiçbir zaman bitmemişti...
-Bir günde bir adam buraya geldi ve bir altın perinin buradan geçip geçmediğini sordu...Biz perimize birşey yapacak diye "Geçmedi..." dedik...Ama adam perimizin buraya geldiğini, insanların sevgileri ve aşklarından anlamış ve doğruca koşmaya başlamış...Biz ise perimizi bulup öldürecek korkusuyla adamın peşinden koştuk...Ama bizim perimizi ancak çok seven ve sevgisi için canını feda edecek bir aşık görebilirmiş...Gerçekte perimiz sadece bir ışıktır...Adam Mecnun olup dönmüş dolaşmış...Ama perimizi bulamamış...Oysaki perimiz her zamanki yerinde duruyormuş...Adam bunun acısıyla kafdağının eteklerine çıkmış ve;
-Ey Perizer!...Mademki sevgini tadamıyorum...Mademki hakkım yok sevgine...O zaman yaşamamın anlamı yok...Aşkımdan ölürüm...demiş ve kendini aşağıya bırakmış...
Perimiz bunu görmüş ve acısından yağmurları akıtmaya başlamış...İnsanlar kendileri gibi üzülsün diye...Ama altın sihri o kadar kuvvetliymiş ki,insanlar yağmur yağdığında bile yağmur dansı yapıp sevinçlerine devam etmiş...Şimşekler çaktırmış,kasırgalar koparmış,tsunamiler yaratmış...Ama ne fayda...Elinden gelse kıyamet koparacak...Ama o kadar itibarlı değilmiş Perizer...Ve acısı büyümüş,büyümüş,büyümüş...Ve dayanamamış artık...Kendini zindanlara kapatmış...
Bizde bu aşk devam etsin diye adamın kalbini çıkarıp üstüne toz döktük...bunu yaptığımızda adamın kalbi tekrar çalışmaya başlamış...Ve bu aşk günlerimize kadar sürüp gitmiş...
Mirzal adeta büyülenmişti hikayeden..."Bu gerçekmi?..."diye sormuş dostuna...Dostuda;"Bu hikayenin gerçek oluşuna sen karar vereceksn...Halkımız çok az bir süre sonra eski hallerine dönecek...Perimiz burda değil...Ondan dolayı sihir etkisini çok çabuk kaybediyor...Ve ekinler,evler,ormanlar zarar gördüğü için,insanlar yakında ölecekler..."demiş...
Mirzal böyle bir olaya izin veremezdi elbet...Perinin yerini sordu...Adam"Onu gerçekten seven ve sevgisi için canını feda eden aşık ancak onu görebilir..."demiş...Mirzal çok üzülmüş...
Çok zaman geçmiş...Mirzal hep Perizeri düşünüyormuş...Nasıl bir güzellikte olduğunu ve nasıl içten bir aşkının olacağını...Böyle düşüne düşüne görmediği bir varlığa katıksız ve kör kütük bir aşka tutulmuştu...Perizere...
Adama demiş;"Peki siz nasın görüyorsunuz Perizeri?..."Adam;"Biz sihirle kaplıyız...Perizere bizde aşığız ve her zaman şükranlarımızı sunuyoruz...Ve biz onu her doğuşta,her batışta gökyüzünün ebegümeçlerinde görürüz..."demiş...
Gökyüzünün ebegümeçleri...Bu bir bilmeceydi...Mirzal bu bilmeceyi çözüp hiç görmediği sevgilisine ,Perizerine kavuşmalıydı...Bilgisiyle çözmeli ve taktikleriyle ulaşmalıydı aşkına...
Çıkmış yolculuğa Mirzal...Kasabadakilere elveda diyerek...Ormanları dolaşmış,nice gül bahçelerinden geçmiş,çiçekler arkadaşlık şarkılarıyla geçirmiş sihirli yollarından...
Bir gün bir bilgeye rastlamış...Bilgeye bilmeceyi sormuş...Bilge "O hayat kaynağıdır...O olmazsa evren olmaz...Hem yaşamın,hem duyguların perisidir o...Aslında her zaman yanında...Sadece şafaklarda gün doğarken doğuya,batarken batıya bakmalısın...Ve onun Perizer olduğunu unutmamalısın..."
Mirzal bu işin çok çetrefilli olduğunu düşünerek yoluna devam etmiş...Bir dağ yamacına çıkmış...o geceyi o dağın bir mağarasında geçirmiş...
Sabah şafakta uyanmış...Mirzal gözlerini ovuştururken doğuda güneşin doğduğunu görmüş...İçin için bir sarılıkta parlarken...
Mirzal bilmeceyi çözdü o anda...Perizerin nerde olduğunu bulmuştu...Yahut nasıl çıkaracaktı onu ortaya?...Eski aşığı gibi oda kafdağına çıkmış ve demiş ki;
-Ey Perizer...Madem ki sevgine hakkım yok...Bednde aşkımdan ölürüm...demiş...
Tam o arada Perizer ortaya çıkmıştı...Mirzale sarılmış ve;
-Hayır atlama sende...Bir daha bu acıyı kaldıramam Mirzal...demiş...
Sımsıkı sarılmıştı periye Mirzal...Sonra baktı...Sarı bır ışık vardı Perizerin etrafında...Sarı kanatları,mutluluk tozuyla doluydu...Ondan geriye,sadece bir kızdı...Tatlı mı tatlı...Güzel mi güzel...Şeker gibi bir kız...
Mirzal bu güzelliğe dayanamamıştı...Öpmüştü perizeri...Perizer iyiden iyiye yarasının iyileşmeye ve ikisininde etrafını sarı ışık ve tozlarla kaplandığını görmüştü...Artık bağlıydılar...Ve en büyük aşıklarıdı evrenin...
Perizer her tarafa altın tozlarını dökmüştü...Herkes sevinçli ve mutlu olmuştu...Bundan sonrada Mirzal ve Perizer mutlu mesut yaşamışlardı...SON...
"Fabrikaya ne oldu?..."diyeceksiniz...Mirzal fabrikayı kapattı...Çünkü kimseye yapmacıktan aşk veremezdi...İnsanların kendileri bulması gerekiyordu gerçek aşklarını...Mirzal gibi hallere düşmeliydi...Ama değecekti elbet buna...
"Bu ebediliğe sürdümü?..."Evet...Sihir ebediliğe kadar...Bitmedi onların sevda masalı...Aşktı onları sürdüren...Sevgiydi...
"Perizer nerede kapatmıştı kendini?..."Perizer kendini güneşe hapsetmişti...Çünkü oranın sıcaklığı ona gereken cezayı vereceğini düşünüyordu...
"Peki gerçekte varmıydılar?..."Bu sorunun cevabını elbet inanan verecektir doğrusunu...Ama var...Bu kadar büyük aşıklar var bir tane...
Ve Mirzal...Senin için bu öykü canım...Perizerin senindir,sende benim...
ŞAİR-İ SİNEM-İ GÜZEL(Perizer...)
SİNEM ÖZAŞGIN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.