BİR GAVURDAĞLI'NIN AMERİKAN MACERALARI - 8
(Devam...)
Kaybedecek zamanım yoktu.Monika’yı hemen kucağıma alıp söğütün gölge olan bir kısmına koydum.Artık Alfredi bagajdan tek başıma çıkaracaktım.Önce ayaklarını biraz yukarıya kaldırıp bir elimle kaba etlerinin olduğu bölümü,diğer elimle de belini kavrayıp yavaş yavaş dikkatlice bagajdan çıkardım ve az evvel yere sermiş olduğum elbiselerin üzerine incitmeden bıraktım.İlk işim yine nabız kontrolu oldu.iki parmağımı birleştirip boyunundaki şahdamarının geçtiği bölgeye koydum.Çok az da olsa kan akışı var gözüküyordu.Az bir umutta olsa yaşıyordu.Bu arada yaralandığı yerlerden ılık ılık kanlar sızmaya devam ediyordu.Her tarafı kanlar içindeydi.Üzerindeki kanlı elibiseleri dikkatlice çıkardım.Sadece iç çamaşırları kalmıştı.Böylelikle nerelere kurşun isabet ettiğini görebilecektim.Monika’nın böyle bir ortamda bayılmış olması şu an işime gelmişti.Alfred’i böyle görmesini istemezdim.Vücudu kan lekelerinden kızıllıklar içindeydi.İlk defa gören bir adamın ürpermemesi işten bile değildi.
Vücudunu hızlıca ve dikkatlice bir kontrol ettiğimde bir kurşunun sol elini,bir diğerinin sağ uyluk içini,bir diğerinin sağ kulağını,bir başka kurşunun ise sol karın bölgesine denk geldiğini gördüm.Yani Afred’e sıkılan kurşunlardan dördü vücuduna isabet etmişti.Kurşunların girdiği her yerden kan sızmaya devam ediyordu.Saçları kan sızmasından keçeli bir hale dönüşmüştü.Bu kan akan bölgelere derhal turnike uygulamalıydım.Daha evvelden öğrendiğim kadarı ile turnike kanayan bölgenin kalbe yakın bölümüne ve mümkünse beş-on santim üstüne yapılmalıydı.Kulak için ve karın için yapabileceim bir şey yoktu ama hiç olmazsa sağ diz üstüne denk gelen iç uyluktaki bölüm için ve sol eli için turnike ugulayabilirdim.Koşturarak bagagın özel bölümünde duran ilk yardım çantasını açtım.Orda turnike malzemeleri, kolonya,tendürdiyot,sargı bezi vs.bulurum diye ümitlenmiştim .Üzeri iyice tozlanmış çantayı açınca içinde hiç doğru dürüst birmalzeme bulnmadığını görünce kendi kendime söylendim:
-Hay bin kunduz aşkına bu da olacak şey mi şimdi?Hayat memat söz konusu ve bana en lazım olduğu bir günde yardımcı olacak malzmeler yok.Bu nasıl iştir,dedim.Sadece üzeri sızarak boşalan tendürdiyotun bıraktığı izlerle siyahlaşan bir sargı bezi ,bir iki pörsümüş yara bandı, birde kenarı çatladığından buharlaşıp uçmuş boş,küçük bir plastik kolonya şisesi vardı.Bu esnada gözüme yan tarafta hiçbir şeyden habersiz baygın şekilde yatan Monika ilşti.Kendisi milliyetçi sayılacak kadar bir Amerikalıydı.Aslen İrlanda göçmeniydi.1912’de meydana gelen meşhur Titanik faciasında büyük annesi,büyük babası ve bir kuzenini kaybetmişti.Efendi,saygılı bir kızcağızdı.Boynunda ki kırmızılı-mavili Amerikan bayrağının renklerini temsil eden uzunca bir fuları vardı.Hemen boynundaki fuları çözüp boylamasına ikiye böldüm ve Alfred’in daha evvelden tespit ettiğim iki bölgesine o fularları turnike sırımı niyetine kullandım.Kan sızması biraz daha yavaşlamaya başladı.Bu arada temiz kalan bir iki parça atlet ve gömleğimi pınarda ıslayarak vücudundaki taze kanları kurumadan silmeye başladım.Küçük pınarın gözü az sonra küçük bir kan gölü haline dönüşmüştü.Beş on dakika sonra turnikeleri hafif gevşettim.Vücudundan kanlar yine sızıyordu ama görüntü şu an itibariyle çok dah ürkütücü değildi artık.Saçlarındaki kanları da avuçlarıma su dökerek kurumadan iyice yıkadım.Bu arada, arada bir ağzını atletin temiz bir bölümü ile ıslatıp dudaklarını siliyordum.Tüm bu işleri kısa sürede bitirdikten sonra üzerine ceketimi örttüm.Açıkta kalan bölümleri diğer bir iki çamaşırla örttüm.Yanağımı iyice ağzına yaklaştırıp nefesini dinledim.Az da olsa ılık bir nefes belirtisi hala umutlarımı deva ettiriyordu.
-İnşallah sağ salim kurtulur,yazık adama ,diyordum.Arad bir sızan kanları temzliyor,turnikesini kontro ediyordum.Hav çok güzeldi.Söğüt dallarına konan kuşların neşeli cıvıltılarını hissettim bir an.
-Demek ki birileri can derdinde iken,birileri sefa sürebiliyormuş,sanırım bu da Yüca Allah’ın bir hikmetiymiş ,diye düşündüm o an.Bir de şu dikkatimi çekti Burdaki kuşların cıvıltılarıyla Gavurdağlarının eteklerinde,dere kenarlarında dinlediğim,Akçakoyunlu isimli köyümde dinlediğim kuş cıvıltıları ne hikmetse aynıydı.Kuşların bir kısmı Türkçe,bir kısmı İngilizce ötmüyordu.Hepsi de aynı ahenkte ve aynı lisanda yani’kuşça’ ötüyorlardı.Demek ki dedim lisan-ı hal dahi evrenselmiş.Kuşlar dahi ortak bir lisan ile konuşabilirmiş..
(Devamı gelecek...)