- 4545 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
ECEVİT’İN ÇANAKKALE ŞİİRİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir konu hep dikkatimi çekmiştir.
Bir çok yazar ve şair Çanakkale Savaşları’ nı bir CENTİLMENLER SAVAŞI gibi anlatmaya özen göstermektedir.
Bence de Çanakkale savaşları bir centilmenler savaşıdır. Ama tek taraflı centilmenlerin vahşi ve kural tanımayan vahşilere karşı verdikleri bir savaştır.
Türk ordusunun gerçekten her zaman olduğu gibi savaş kurallarına, merhamet sınırlarını adeta zorlayıp uyduğu bir savaştır.
Şimdi bu görüşümü ispatlayacak olan bazı olayları delilleriyle paylaşmak istiyorum:
18 Mart 1915 deniz savaşları esnasında batırılan Fransızların BUVET isimli zırhlılarında bulunan 600 den fazla personel de geminin içinde kısa sürede sulara gömülmüş ve boğulmuştu. Güverteden denize atlayan 30 kadar Fransız askeri zarar görmeden kurtarılsın diye askerlerimiz derhal ateş kesmişlerdi. Bunu İngilizler de itiraf etmişlerdir.
Boğazı geçmeye çalışırken batırılan bir İngiliz denizaltısının mürettebatı boğulmasınlar diye yiğit askerlerimizden bazıları canlarını tehlikeye atarak soğuk suya atlamışlar ve onları kurtarmışlar, doyurup tedavi ederek misafir muamelesi yapmışlardır.
Savaş boyunca yaralı olarak bulunan veya esir alınan düşman askerleri derhal hastanelere sevkedilmişler ve tedavileri yapılmıştır.
Yaralı bir düşman askerinin ateş hattından bir mehmetçik tarafından nasıl kurtarıldığını, savaşta subay olarak görev yapan ve daha sonra Avustralya genele valisi olan Lord Casey tarafından nasıl övgüyle anlatıldığını, daha sonra bu hatıradan yola çıkılarak Kanlısırta Mehmetçiğe Saygı Anıtının dikilmiş olduğunu gezenler görmekte ve kitabesinden okumaktadırlar.
Düşman Başkomutanı General Hamilton 30 Haziran 1915 tarihli günlük anları arasına şu anlamlı cümleyi yazmıştır:
“Çok garip! Çerkez asıllı Türk esirlerinden biri, yaralı bir İngiliz askerini ateş altında sırtında taşımış.” Buna ilave edecek tek kelime bulamıyorum.
Bir Fransız generalinin, ağır yaralı bir Fransız askerinin yine ağır yaralı bir Türk askerinin kendi yarasına toprak basıp da gömleğinden kestiği parçalarla nasıl kurtarmaya çalıştığını hatıralarında dile getirmiş olduğunu çoğumuz biliriz.
Böyle yüzlerce münferit olay bize bizzat düşman askerleri tarafından intikal ettirilmiştir.
Esir alınıp İstanbula sevkedilen düşman askerlerinden vefat edenlerin kendi dinlerine göre askeri tören de dahil olmak üzere nasıl toprağa verildiğini bir insanlık örneği olarak okumaktayız.
Evinin eşyasını ve karısının bileziğini satarak esir düşmüş bir Avustralyalı askeri memleketine göndermiş bir Samsunlu erin hikayesini de yine çoğumuz duymuştur.
Bu belgeli örnekleri çoğaltmak mümkün.
Yani, Türk Ordusu hem askerlik disiplini olarak, hem de dininin gereği savaş kurallarına uyarak insancıl olarak, yani CENTİLMENCE savaşmıştır.
Ama!
25 Nisan 1915 tarihinde Kumkaleye çıkarma yapan Fransızların kuşattığı bir Türk birliğinin teslim olmak istemeleri ve silah bırakıp beyaz bayrak çekmelrine rağmen taranarak şehit edildiklerini General Hamilton’un hatıralarından okuyoruz.
Gezenlar görmüşlerdir. Akbaş şehitliği...
Olayın teferruatına girmiyorum ama, hastane gemisiin alçakça bile bile batırılması sonucunun nasıl faciaya dönüştüğünü bu şehitliği gezenlerin oradaki kitabelerden gözyaşlarıyla okuduklarına her defasında şahit olmaktayız.
Geliboluda defalarca hastane gemilerimizin bombalandığını ve yaşanan faciaları kitaplardan okumak mümkün.
Sargıyeri şehitliğini gezenler, nasıl bir facianın o civarda yaşanmış ve binlerce yaralı askerimizin hunharca katledilmiş olduğunu bilirler.
Çanakkale Merkez, Gelibolu, Kilitbahir, Eceabat ve civar sivil yerleşim birimlerinin nasıl bombalandığını, yakılıp yıkıldığını, sivillerin nasıl katledildiğini buna mukabil Enver Paşa’nın canlı kalkan kullanmaya teşebbüs ettiğini yine tarihler yazmaktadır.
Düşmanın Türkler burayı nasılsa bombalamazlar diyerek hastane çadırlarına top yerleştirdiklerini ve buradan açtıkları ateşle ne kadar Türk askerini şehit ettiklerini biliyoruz.
Düşmanın, yasak olmasına rağmen domdom kurşunu kullandığı çeşitli delilleriyle belgelenmiştir.
Kendilerine gaz maskesi dağıtılmak istenen Anzak askerlerinin, “Türkler merhametlidirler, bize karşı gaz kullanmazlar” diyerek maske almadıklarını kendilerinin ifade etmiş olduğu kayıtlarda geçmektedir.
Esir aldıkları Türk askerlerinin etrafına benzin dökerek onların can havliyle kaçışmalarını kahkahalarla izleyerek zevklerini tatmin eden Anzakların bu olayı kendilerinin hatıralarından okuyoruz.
Esir aldıkları bir Türk askerinin kafasına alçakça kurşun sıkarak şehit edip, kellesini kesip savaş hatırası olarak Avustralya’ya götürmüş ve 86 yıl saklamış olduklarını ve bu kellenin daha sonra iade edilip bu gün Şehitler Abidesinin dibine defnedilmiş olduğunu oradaki kitabesinden okuyoruz.
Bu örnekleri daha yüzlerce çoğaltmak mümkün.
Yani düşman savaş kaidelerine hiç uymamış vahşi bir savaş yapmıştır.
Yani onların hiç CENTİLMEN olmadıklarını tarihi gerçekler ortaya koymaktadır.
Şimdi yazdıkları kitaplarda, çektikleri belgesellerde ve yazdıkları şiirlerde makalelerde veya yaptıkları söyleşilerde Çanakkale Savaşlarını “CENTİLMELER SAVAŞI” gibi gösterenleri anlamak mümkün değildir.
Gerçekte Çanakkale Savaşları tek taraflı CENTİLMENLER SAVAŞI dır.
Dün yitirdiğimiz Sayın Ecevit’in de bu konuda bir şiiri buluınmakta ve bu yanlış görüşü savunmaktadır.
Evet Merhum ECEVİT de yanılmıştır.
Bu vesileyle başsağlığı dilerim.
Ekrem ŞAMA
07.11.2006
YORUMLAR
Hocam
Harikasınız...Ne güzel ve doğru tesbitler bunlar...İyi ki sayfama uğramışsınız ..Eserlenizle tanışmaktan mutllu oldum...
Yazilarla ilgili gelişme yapılması için yönetime yazdım...Onları da şiir gibi daha işler hale getirmek lazım...
Önlemlerle...Selamlar...saygılar..
değerli hocam
ben bu centilmen kelimesine de acaip gıcık kapıyorum.çanakkale de okudum.centilmenler her yıl düzenlenen anzak şöleninde bir araya gelip boğaza karşı içip sonra barlarda alkol manyağı olmuş anzak kızlarını yatağa atmak için sıraya giriyordu.bunlar bizim centilmenlerdi.bir de düşman askerlerine develerle para karşılığında mühimmat taşıyan centilmenlerimiz de vardır.
boğazı hala korumak için çok etkili olan gelibolu ve kilitbahir sırtlarındaki tabyalara gidin bakın bizim centilmenler içip içip kapıyıda bulamayınca aynı yere tuvaletlerini yapmışlar.hasılı bizim gariban anadolu askerleri bu centilmen kelimesini ömürlerinde bir kere bile duymadan hamurlarındaki insanlık icabı insan gibi davrandılar işgalcilere..
hasılı bizim centilmenler
hala oradalar
savaşma seviş diyolar...
sevişerek hangi memeleket kurtuldu diye sordurmak lazım analarına..
-duramadım yine-saygılar
Ne demiş atalarımız "Yiğidin hakkını yiğide veriniz"
Var mı Türk askerinden daha yiğit, daha gözü kara, daha fedakar, daha insancıl...? Yok elbette...Olamaz da ...Çünkü göğsünde iman, dilinde kuran olmayan vicdanen eksik sayılır.
Kaleminiz var olsun hocam...
Selamlar
S. Vural
“CENTİLMENLER SAVAŞI” gibi gösterip uyutuyorlar yeni nesili... Zaten amaç belli dost adımlarla yaklaşıp yeniden avuçlarının içine alabileceklerini sanmaları. Onlar da biliyorlar “Türkler merhametlidirler, bize karşı gaz kullanmazlar” diyorlar. Ki, biz Türkleri tehlikeye sürükleyen tek nedende iyimser olmasıdır. Rahmetli Ecevit' in de şiirinde yanılmasının göstergesi, iyimserliğindendir... Maalesef devir öyle bir devir ki, iyimser olmamak lazım devri... Çocuklarımıza da bunları aşılamalı hatta daha ileriyi hayır demeyi öğretmeliyiz. Hayır bu “CENTİLMENLER SAVAŞI” değildi!.. demeli, diyebilmeliler... Öyle olsa bile sizinde dediğiniz gibi tek taraflı bir “CENTİLMENLER SAVAŞI” idi...
Sayın Şama; değerli yazınızı candan kutlarım... Saygılarımla
Dilse tarafından 11/8/2006 11:07:00 PM zamanında düzenlenmiştir.
Çanakkale
Söyle Arkadaşım' dedi Anadolulu Mehmet
yanıbaşındaki Anzak erine
'nereden kopup gelmişsin,
neden çökmüş bu mahsunluk üzerine?'
'DUNYANIN ÖBÜR UCUNDAN' dedi gencecik Anzak
'Öyle yazmışlar mezar taşıma.
doğduğum yerler öylesine uzak,
örtündüğüm topraksa gurbet bana.'
'Dert edinme arkadaşım'dedi Mehmet
'değil mi ki bizlerle birleşti kaderin,
değil mi ki yurdumuzun koynundasın ilelebet,
sende artık bizdensin,
sende bencileyin bir Mehmet'
Çanakkale'de toprağının
üstü cennet altı mezar
kavga bitmiş mezarlarda
kaynaş olmuş yiten canlar.
'ya sen dedi Mehmet
oyun çağındaki İngiliz erine,
'yaşın ne senin kardeş
böylesine erken buralarda işin ne?'
'yaşım sonsuza dek onbeş'
dedi ufak tefek İngiliz eri.
'köyümde askercilik oynar
coştururdum trampetimle bizimkileri
derken kendimi cephede buldum
oyun muydu, gerçek miydi anlamadan,
bir sahici kurşunla vuruldum.
Sustu boynumdaki trampet,
son verildi böylece oyundan bozma işime
Gelibolu'da bana da bir mezar kazıldı
mezar taşıma ON BEŞİNDE TRAMPETÇİ' yazıldı.
Öyküm de künyem de bundan ibaret.'
Yağmur yağıyordu usul usul toprağa
gozyaşları düşerek üstüne sanki
damla damla ağlıyordu uzaktan uzağa
sahibini yitiren bir trampet.
'ya sizler' dedi Mehmet
dünyanın dört kıtasından
mezarlar dolusu erlere,
'hangi rüzgar savurdu sizleri
bu bilmediğiniz yerlere'
kimi İngilizdi, kimi İskoç
kimi Fransızdı, kimi Senegalli
kimi Hintli kimi Nepalli
kimi Avustralya'dan kimi yeni Zelanda'dan Anzak
gemiler dolusu asker
her biri niye geldiğinden habersiz
Gelibolu'nun oya gibi koylarından şizarak
tırmanmışlardı dağa bayıra
siper siper yara gibi yarılan toprak
mezar olmuştu savaş ardından onlara.
Kiminin BURADA YATTIĞI SANILIR
Kiminin ADI BİLİNSE DE MEZARI BİLİNMEZ
kiminin de mezar taşında
on altı on yedi on sekiz yaşında
EBEDİ İSTİRAHATE ÇEKİLDİĞİ yazılı.
Çanakkale topraklarında,
her birinin erken biten yaşam öyküsü
eski yazıtlar gibi taşlara böyle kazılı.
'Anlamaz mıyım' dedi 'halinizden kardeşler'
adına yazılı taşı bile olmayan asker
Anadolulu Mehmet
'ben de yuzyıllarca yaban ellerde
neyin uğruna bilmeden can vermişim
kendi yurdum uğruna can vermenin tadına
ilk kez Çanakkale'de ermişim.
Uğrunda can verdikce vatandı ancak
ekip biçtiğim padişah mülkü toprak
değil mi ki sizler alamasanız bile
bu topraklar almış sizi sizleri basmış bağrina
sizlere de vatan sayılır artık Çanakkale.
Çanakkale'de toprağının
üstü cennet altı mezar
kavga bitmiş mezarlarda
kaynaş olmuş yiten canlar.
Bir garip savaştı Çanakkale savaşı
kızıştıkça kızginlığı dindiren
ara verildikçe ateşe
düşmanı kardeşe
döndüren bir savaştı.
Kıyasıya bir savaştı
ama saygı üreten bir savaş
yaklaştıkça birbirine
karşılıklı siperler
gönüller de yakınlaştı
düştükçe vurusanlar toprağa
dostlar gibi kaynaştı.
Savaş bitti.
Ölenler kaldı sağlar gitti
köylü köyune döndü evli evine
kır çiçekleri geldiler akın akın
çekilen askerlerin yerine
yaban gülleri, dağ laleleri, papatyalar,
kilim kilim yayıldılar toprağa.
Siper siper
toprağın savaş yaralarını örttüler
koyunlar koruganları yuva yaptı kendine
kuşlar döndü gökyüzüne kurşunların yerine.
Çiçeğiyle yemişiyle yeşiliyle
silah yerine saban tutan elleriyle
geri aldi savaş alanlarını doğa
can geldi toprağa silindikçe kan izleri.
Yeryüzünde cennet oldu öylece
o cehennem savaş yeri
şimdi Çanakkale Gelibolu
bahçe bahce, ülke ülke
mezar dolu.
Üstü cennet altı mezar
Çanakkale toprağının
kavga bitmiş mezarlarda
kaynaş olmuş yiten canlar.
Huzur içinde uyusun
vuruştukları toprakta
kavgadan kinden uzakta
yanyan dostça yatanlar.
Bülent Ecevit
ÇANAKKALE....
Merminin mermiyle, vurulduğu yer,
Türklüğün yeniden, dirildiği yer.
Sayın Hocam Bilgilerin için teşekkür ederim.
BİZİM,
Tarihini, Töresini, ilmini, inancını, diline, dinine bağlı ve milleti millet yapan öğeleri bilen, Türk Milletinin nerden gelip nereye gittiğini analayabilecek, ve bu değerlerinizi yarınlara doğru olarak aktarabilecek nesillere ihtiyacımız var. Ekmek gibi, su gibi....
AMA öyle bir hale geldik ki, neredeyse T Ü R K ''üm demeye çekineceğiz.
Ders anlatanlarla ters anlatanlar arasındaki fark sadece bir harf değil.Bazıları tarihi olmasını ve okunmasını istediği gibi yazar.İsteyen de istediği gibi okur.Çanakkale'den yolu geçmeyen, oraya turist gibi gidip üç beş resimle dönenlerin yazdığı tarih magazin sayfalarından öteye geçmez.Ama yeni neslin suçu ne?Yanıltanlarla yanılanların karşılaşacağı o büyük mahkemenin şahitleri orada yatan iki yüz elli bin(bana göre üç yüz elli binden fazla) şehit olacaktır.