- 865 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
“BEN TÜRK’ÜM BANA NOBEL VERMEZLER!”
Osman Türkay, Kıbrıs’tan İngiltere’ye gidip oraya yerleşen bir şairimiz. Uzay şiirleriyle temayüz etmiş bir isim. Kendisiyle ilk defa, 16 Eylül 1991’de, İstanbul’da “İnternational Poets Academy” (I.P.A) nın düzenlediği “Dünya Şairleri Kongresi”nde karşılaşmıştık. İçe dönük, sessiz bir yapısı vardı. Yakın ilişki kurduğunuz zaman temiz bir yüreğin, candan bir dostluğun sıcaklığına giriyorsunuz. Bu Akademi, İstanbul’daki bu toplantı için, Onu ön plana çıkarmak istemiş. Dağıtılan İngilizce broşürde ondan Kozmik Şair olarak söz ediliyordu. Bunu kendisine sorduğumda cevabı ilginçti: “Dünya kirlendi, saflık kâinatta ve gezegenlerde. Onun için onlara ilgi duyuyorum.” Buradaki ilişkimizi pekiştiren de 21 Mayıs 1992’de Türkiye Yazarlar Birliği tarafından düzenlenen “Türkçe’nin Uluslararası Şiir Şöleni” oldu. Burada çok sıcak ve samimi bir ilişkimiz oldu. Bu şölende okuduğu “Şair Çocuğun Sabah Duası” ve “Dört Yol Ağzında Uyanış” şiirleri beni çok etkiledi.
Aslında ‘Şair Çocuk’ kendisiydi ve bir anlamda kendi duasını okuyordu.
Şimdi böyle bir şairin, o sıralarda Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterildiğinden söz ediliyordu: Merkezi San Francisco ve Madras’da bulunan “Kıtalararası Dünya Şiir Dernekleri” tarafından 1990 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilmişti. İki yıl önce de yine böyle bir adaylığı olmuştu, ama ödül verilmedi. Bunu kendisine sordum;
“Üstat, bir iki defa Nobel’e aday gösterildiniz, aslında sizin hakkınız bu ödül ama vermediler, ne dersiniz?”
“Muhsin Bey, o bir talepti, beni sevenlerin sağ olsunlar bana layık gördükleri bir ödül. Ancak mümkün değil. Osman Türkay’a böyle bir ödülün verilmesi ırmağın denizden everestin zirvesine akması gibi bir şey olur.
Bizim bilmediğimiz bir şey mi vardı ki, böyle kesin konuşuyordu:
“Sizi böyle kesin bir yargıya götüren sebebi öğrenmek isterim doğrusu?
“Ben İngiltere’de yaşıyor, İngiliz Vatandaşı sayılıyorum, ama ben Kıbrıslıyım ve Türk’üm. Londra’da düzenlediğimiz Rumların mezalimini protesto mitinglerinde en önde yürüyen olduğum için Hıristiyan dünyası bunu hazmedemez. O gün meydana çıktığım günü, benim ismimin üzerine kalın bir kırmızıçizgi çekilmiştir. Bundan kuşkum yok.
Aslında doğrusunu da söylüyordu:
“Dört yol ağzında durdum: Bugün dünya bambaşka
Bir harmonogram, bilim çağı ve mekanik uğultularla
Bir çığ gibi toptu üstüme Asya, Avrupa ve Amerika” diyorsa işte sebebi buydu. Bir sebebi daha vardı. O da, şiirine “Besmele” ile başlaması. Kültür Bakanlığı kitabını basmıştı. O kitabı oraya götürmemiştim ama geleceğini öğrendiğim için şiirlerini okumuştum. “Niye ‘Seçme şiirler’e Besmele ile başladınız?” diye sordum. Belki garip bir soruydu ama kendisi memnun oldu:
“Muhsin Bey, iyi görmüşsün, Biz güne Besmele ile başlarız. Besmele bizim her şeyimizin başlangıç duasıdır. Hani Süleyman Çelebi demiyor mu, “Besmele ile olur her iş âsan” Bizde işimizin kolaylığa ulaşması, verime dönmesi ve hayırlara vesile olması için böyle yaptık…
Osman Türkay, “Besmele Şirini şöyle bitirir:
“Esirgeyen bağışlayan Tanrı adıyla
Uzaylılara mısralar satıyorum
Ve sizi anlatıyorum
Esirgeyen bağışlayan Tanrı adıyla
Yeryüzüne güneşten bakıyorum
Ve yıldızları bir salkım üzüm gibi koparıp
Şarlatanların başına fırlatıyorum”
“Muhsin Bey, İngiltere’de misafirim olmanı isterim”, derken güldüm, “Ah üstat, İngiltere nere biz nere. Ama siz Türkiye’ye sık sık geliyorsunuz. Ben sizi Erciyes’in eteklerinde ağırlamak isterim”, diye karşılık verdim ama nasip olmadı. Dostluğumuz baki kaldı, kendisi aramızdan sessizce ayrılıp adını andığı Rabbine vasıl oldu. Ruhu şad olsun.
YORUMLAR
İyi Geceler,
Rahmetli Muhsin Bey'e Allah'tan rahmet diliyorum. Onun harika görüşlerini bize tanıttığınız için size de teşekkür ederim.
Saygılarımla.
kadiryeter
"Osman Türkay" demek istemişsiniz?!
kadiryeter