- 785 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Kadının İntihar Güncesi
Bazen bir demlik çayı içecek dost bulamazsınız. Bazen yalnızlığınız sarsar sizi derinden. Çok kötü olacağını bilmediğiniz bazı şeyleri denemek istersiniz. Aslında aklınıza gelen en yakın yalanları sıralamaya başlarsınız ve sonra o yalanlar içinde gömülmeye başlarsınız. Yalanlarınız içinde size yalandan da olacak ’seni seviyorum’ diyen arkadaşlarınız, sevgilileriniz olur. Siz kendinizi kandırırken, karşıdakinin ne tür acılar çektiğine şahit olmak istemezsiniz. Onu bazı zaman olur ki, acılarını hafifletecek yalandan, kurgusal sözleri tekrar eder durursunuz. Aslında amacınız birkaç saatlik evcilik oyunu olmasına rağmen, farkında olmadan büyük bir felaketle karşı karşıya kalırsınız. Sonradan ’ah, vah’ etmek faydasız kalır! Tükenir tüm güzel duygular ve ardınca yalanlarınız sizi sıkmaya başlar. Kandırdığınızı düşündüğünüz insanı üzmemek istemediğinizi defalarca söylersiniz; ama iş işten çoktan geçmiştir. Yarım ekmek arasında acılar her öğün yüreğinizde sizi sıkıştırmaya başlar.
Ve bir gün o hayatınızdan onun da gideceğinizi anladığınızda, saniyeler ölüm gibi gelmeye başlar. İşlediğiniz günahın cezasını bir ömür boyunca çekmek zorunda kalırsınız. Pişmanlığın acısını damarlarınız hissetmeye başladığı an, kesilmek için artık hazır olur tüm sürgün duygularınız.
-Nursen-
Çok zaman yanlış bir şey yapabilirim diye korkuyordum. Ama tek derdim nefes alabilmekti özgürce. Kendime bırakılmak ve de hiçbir şey düşünmeden yaşamak! Bir kadın için bunlar elbette zordu, ama denemem lazımdı en azından. Denize vurur gibi, aklımdan çıkarmak istediğim gecelerim vardı. Soysuz ve bir o kadar da gurursuz kalırken her geçen gün, sevmiyordum artık yalanlarımı. İçimdeki sancının tesiri büyüktü; ölmem için tek engel bendim ve bunu aşmış olduğumu hissediyordum artık!
Bir keresinde bana yazmıştın, ne de güzeldi insanın sevdiği birisi tarafından kelimelerle teşvik edilmesi aşka! Cümlelerinin arı haline dokunan ellerimde müge kokusunu çok sevdiğinden dolayı, ellerimde seni anımsatan sıcaklık ile müge kokusu bulaşmış kâğıtların arasından tekrardan seni görür gibi oluyordum her seferinde. Şimdi günbatımlarını sensiz paylaştığımı daha derinden hissettiğim ve bugün daha bir farklı o hissi içimde kıvrandığını fark ettiğim şu saat itibariyle, mutsuz olmaktan çekindiğimiz aşkların esasında tomurcuklanıp, yemyeşil bizim için kendini büyüttüğünü biliyordum. Ama ’yok’ kelimesi her defasında çınlarken cümlelerin başında, korkmaya başlamıştım. Sen şimdi şu cümlelerden biri olup, ellerini uzatmalı ve öpmeliydin derinden derine. Sonra ben de öpmeliydim ellerini, ellerinde çiçekler açmalıydı dudaklarımın pembeliğinde. Tadını sevdiğin dudaklarım bu sefer bakir bir güneş karatmalıydı gerçeklerimizden yana.
Cümlenin başında aranmak da olan ünlü bir katilin ilk kalem yarası var gibiydi. Şimdi, o acının tesiri ile ellerim tutunurken ölüme, seni ne kadar çok sevdiğimi daha iyi anlıyorum. Ama her şey için artık geç! Ölüyorum diyorsam, ölüyorum; biliyorsun!
’Ellerini birleştir! Dağılmış saçlarının gönlümde misafir olacağı saatler yakın. Avuçla sensizliği biriktirmiş nefeslerimi, bir ’ah’ dedirt ansızın ateş böceklerine. Son kez baharı duyumsayayım gözlerinde. Özleminde çiçek açacak meyvelerim olsun yarınlar için; ben olmasam da, senin mutlu olduğun!’
Sen nasıl bir şeydin öyle! Yüreğim fena halde ilk defa senin yanında böylesine çırpınıp duruyordu. Bu büyünün tarifi var mıydı; hani belki acısını da dindirmek için gidip gelirdim belki de hocalardan birine. Seven kalbimi susturacak nedenlerim o kadar çoktu ki; elbette sana yalan atmak istemiyordum, ama buna mecbur kaldığımı sezebildiğin için sana hiçbir şey demediğim için pişman oluyorsam şimdi; sanki o büyünün etkisiyle hala... Evet, evet o tesirle hala!
Çok defa ayrılmayı denemiştim senden. Ama olmuyordu. Hani ayrılmaya yakın bir gün sana ne demiştim; hatırlar mısın?
‘’ Sesim yabancı gelecek bir gün, okuduğum bir romandan en sevdiğim cümleleri yazarken kolay diye kendimi avuttuğum şimdinin sensizliğinde. Sonra masa başında kelimeler bulacaksın, açıp okumak isteyeceğin zarfsız mektuplar misali! Hiçbir zaman doğal karşılanmamış günahların ayırt edici yanına gönüllerimizi basan karanlıklarımızın çıkmaz sokaklarda yuvarlanan sersem ruhu gibi.’’
Sigara dahi içecektim, hiç içmediğim o lanet şeyi içecektim. Bir kadın için ne kadar anlamsız kaçsa da, dudaklarım arasında o melet dolaşacaktı. Acıyı yudumlar gibi her nefesimde, sensizliğin defalarca denenmiş hüznünü paylaşacaktım çeşit çeşit çikolatalarla. Bilirsin, çikolata yemeyi çok seviyorum; sen de seviyorsun. Ama ben senden daha fazla yiyeceğim bu kez ve dudaklarımın arasında çekerken sigarayı, dilimle dudaklarımdan çikolatayı emeceğim. Sanki dudaklarını emer gibi, sanki seni hisseder gibi ve hiç olmayacağını, bundan bir kez daha karşıma dahi rastgele çıkma ihtimalinin olmayacağını bile bile!
Durmadan ağlamayı hiç sevmezdim, duygusallığımın sert tarafıydı bu! ‘Aşk dediğin laftır’ diyenlere güler geçerdik. Ama bilmezdik aşkın gerçektende dozajı kaçmış sarhoşluk olduğunu. Gözümüz birbirimizden başkasını görmezken, sırf yanımda kal diye nasıl yalanlar söylemiştim sana. Oysa tüm gerçekleri bilmen lazımdı. Beni gerçekten sevdiğin için bana en ufak zarar vermeyeceğini de iyi biliyordum. Saçımın bir teline dünyalar kıymetini veren sen için, daha fazla dürüst olmalıydım. Bu kadar incitmemeliydim seni. Senin kalbini bu kadar kırmamalıydım. Sen bana ‘meleğim’ derken, canından bir can olarak nitelendirirken, kendimi en azından sana daha doğru dürüst ifade edebilmeliydim. Gideceksin deyip, uzun soluklu olmayan yalanlarımı sıralamamalıydım. Aşka inandığım için, seni nasıl böyle kırdım, incittim; sarhoş gibiydim aşktan dolayı, hatırlayamıyorum.
En yakınımda olan insanları kullanarak, seni alelacele bir yalan atmosferinde boğacak sevgi selime tutundururken, yüreğinin bu kadar içli ve de sezgisel olacağını tahmin edememiştim. Bir erkek bu kadar duygusal olamazdı; hayır, hayır olmamalıydı! Sadece seviyorum deyip, imkânda bulursa birkaç öpücük ve de tatminden sonra bir kadını bırakabilmeliydi! Ama sen yakama ilişen haya öpücüğü gibi, sorgularken zehrinde aşkın tüm hislerini; ben yalanlarımla boğulup kalıyordum Hasankeyf gibi. Evet, onun bile hayalini kurmuştuk seninle değil mi? Oraya gidip, yöre halkıyla sohbet edip, sonra da dönecektik tekrardan karmaşa merkezimize. Oylat’ın sıcak sularında yumuşarken etlerimiz, daha bir yapış yapış olacaktı devrik sevişlerimiz. Ama ben bu kadar yalanı söylememiş olsaydım sana!
Şimdi ne desem boş elbette; mutfak da kırılan porselen tabağın hiçbir hükmü yok. Elim kanasa da, kanasın; aksın ve durmasın kanım. Belki de antrenman olur ölümüm için! Hiçbir kimse üzülmez de, hani belki sen çıkagelirsin kapıyı tekmeler gibi çalıp, sonrada kırıp kapıyı, beni o halde görüp hastaneye yetiştirirken kollarında öldüğümü hissetmen için; bırakayım da aksım kanım!
Hay aksi! Verena ile Oliver’de böyle bir aşkı mı paylaşmışlardı aralarında? Wilde gerçeği ne güzelde tarif ediyordu: ‘Gerçeği ancak iş işten geçtikten sonra fark ederiz.’ Ben, ilk başlarda gerçek olmasa da hiçbir şey, mutlu olurum diye düşünüyordum. Hayal ederken, sanki elbisemin kayık halinde bacaklarımın pürüzsüz yanını sen görür gibi, sokulgan bir kedinin yüzünün esnemelerine dair yarı kapalı gözlerimle sana baktığımı düşünüyordum. Oysa ne sen beni görüyordun yalansız, ne de ben yaşayabiliyordum hazzımı en keskin bir halde! Oliver’in aşkına ait yüreğinle her geçen gün daha fazla bağlanırken bana, ben de Verena’nın yalan olduğunu bile bile söylediği ‘sevmeyi beceremem, aşk dediğin laftır kuzum…’ deliliğiyle ısınırken sana, neden kaçıyordum doğrulardan? Korkuyor muydum? Ben, seni bu kadar üzdükten sonra, bir de hiç haber vermeden gitmeye mi kalkışıyordum? Ne kötüyüm değil mi?
Kelimelerim gerçekten kifayetsiz kalıyor ve bu yüzden daha büyük kıvranışlarda acı çekiyorum. Seni gerçekten seviyorum; gerçekten seni anınca, sesini duyunca, yüzünün hatlarını çizerken nefeslerimin ürperişlerinde, daha bir güzel oluyor hayat! Ama ne kadar denesem de, bu sevgiye ait yalanların doğrularını seninle paylaşamıyorum. Keşke her şey farklı olsa diyorum, bu kadar üzmeseydim seni, bu kadar incitmeseydim ve de zincirler bağlamasaydım mutluluğun adına melekleri masa altlarına. Şahit olamadığım gülücüklerinin en temiz kaynağı olmak için oysa bin canım olsa feda ederdim ki şimdi ne desem; bunlara da inanmayacaksın, farkındayım! Tutup ellerinden, gözlerinden cennete giden yolda mekarih mekarih putları yıktıktan sonra, aldanışlarımın sevecenliğine seni de katmak istiyordum, ama kare kare geçerken dünya zihnimden, aşkın ateşi ve yar ateşi yine seni bulacaktı! Ben, istesem de tamamen senin olamayacaktım. Sen, istesen da yarısını veremeyecektin artık kalbinin. Gönül yaramız iliklerken önünü umutlarımıza karşı, bir şarkının son sözü kadar unutulmaz olacaktı bitmeye kalkışan, ancak türlü türlü acılarlar kaderimizi çizen sevdamızın yanılgıları. Üşüyecektik; buna da inanmadığını bildiğim için üşüyeceksin demem lazım. Yana yakıla ne kadar da saf ve güzelken aşkın bana karşı, uğruna harcadığım tek saniyeden pişman olmadığım aşk içinde yalanlarımdan dolayı beni asla affetmeyeceğini iyi biliyorum. Gücenmiyorum kadere, yüreğimin sesi dayanmasa da bu renksiz ve de umutsuz hercainin yakınmalarına; seni her şeyden çok sevdiğimi şimdi daha iyi anlıyorum.
Şimdi düşündüğümde yokluğunu, bana harcadığın gençliğinin yarısında bana olan sevgin sonrası sensiz kalışımı hayal dahi ettiğimde içim burkuluyor, sonsuz acılara bölünüp, paylaşılıyorum karanlıklar diyarında. Sitem etmem nafile, yazık demem zahmet ve her şey süreçlerimin en berbat çizgisinde! Kayıplığının ellerinde silinen mutluluğumu düşündükçe daha kötü oluyorum. Ne kadar gitmek istesen de, beni çok sevdiğin için ve de tüm doğruları öğrenmek için hala ‘seviyorum’ derken bana; anladım ki benim gitmem gerekiyor en yakın zamanda. Hiçbir zaman olmayacağından nasiplendiğim heba olmuş sefil umutlarımın aşk yamaçlarında, daha fazla susuz çöllerimde seni dolaştırmamın da bir manası yok sevgilim!
Büyüdükçe sevgimi tane tane gözlerimden akıttıran yalanlarım için özür dilemem de nafile sana! Sevgimi de yalan biliyorsun, hissediyorum. Sezgilerinin bir tanesinde yanılmış olmanı bilmeni çok isterdim; özelliklede sevgim konusunda. Ama gücendirdiğim canın için merhemim dahi yok ellerimde! Ben aşksızlığın girdaplığında basit bir oyun sandığım için hayatı, şimdi gitmek için son kadehi kaldırıyorum bir yanıp, bir sönen seninle mutlu olduğum günlerin güneşlerine. Bildiğim yollar kapalı, tüm karanlıklar sensiz oluşuma kanıt olmak için toplanıyor aşkyüzümde.
Davet edilmeden geleceksin! Bu yüzden bu işi de yüzüme gözüme bulaştırmadan, bir an önce halletmeliyim her şeyi! Biraz sonra yaşayacağım son, senin beni affetmediğin bu dünyada karşıma çıkacak tüm felaketlerin gelmemesi için bir ağlayış belki de! Ama korkuyorum ki, bu dünyanın ötesi de var!
Seni üzdüğüm, seni yalanlarımla sevdirdiğim için kendime, affet sevgilim, affet!
YORUMLAR
ve bazen çığlığınızı saranın kıyısında susturursunuz güvendiğiniz tüm umutları!
çok güzel çokkkk...
HakkınSesi
Teşekkürler ablacım...
HakkınSesi
:)ah diyim...
Esma KAHRAMAN
pulsuz zarfın içindekiler yakar insanı
eğer pullansaydı yazdıklarım intihara durmazdı bir kadın
-tutar elinden gündüzü verirdim gözlerine
.
sevgiler
HakkınSesi
Hürmetle...Teşekkürler...