- 844 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜM UÇUŞLARINDAN DÜŞME PROVALARI
Masanın üzerindeki dosyalar Murat’ın canını çok sıkmaya başlamıştı. Dosyaların hepsini teker teker inceleyip, gerekli yerlere imza atmak zorundaydı. Ama şimdi bunu yapmak istemiyordu. Bir an önce eve gitmek istiyordu. Son aylarda eşi Sevda’ya karşı sevgisi farklı bir şekilde artmış ve bunu Sevda’da anlamıştı. Murat gerçekten eşini çok seviyordu. Oturduğu sandalye, daha fazla Murat’ın huzursuz sallanmalarına dayanacak gibi değildi. Bir an önce eve gidip, Sevda’nın yapmış olduğu yemeği, Sevda’nın ela gözlerine bakıp, afiyetle yemek istiyordu. Sonrasında ise aldığı ahududulu dondurmayı Sevda ile yiyip, erkenden yatağa girmek istiyordu. Son haftalarda hormonlarına ait gelişmelerden dolayı, küçük bir çocuk gibi enerjik hissediyordu kendisini. Baştan yaratılmış ve de hiperaktif!
[IMAGE]img407.imageshack.us/img407/9061/gnbatmrz7.jpg[/IMAGE]
Dosyayı koltuğunun altına alıp, sandalyeyi şahmerdan gibi ezercesine aniden ayağı kalkmıştı. Yarın Pazardı ve bu dosyayı evde de doldurabilirdi, öyle düşünüyordu. Ofisinin bulunduğu binaya bakan caddenin Meydan’a açılan sokağında, arabası hasretlik bir şiir gibi duruyordu. Arabayı otomatik olarak açıveren ses, karısına daha yakın olduğunu ve olacağını anlatır gibiydi. Yarım saatlik yol kalmıştı.
Sevda tüm gün ev işleri ile uğraşmıştı. Yorgundu, ama mutluydu. O da eşi Murat’ın geliş vaktinde mutlu oluyordu. Heyecanı sevgisinden kaynaklanıyordu. Murat ile âşık olarak evlenmemişti, ama evliliklerin her günü daha fazla seviyor ve her gün yeniden âşık oluyor gibiydi. Karnındaki çocuğu, seneler sonra hayatlarına geliveren renkli bir mucize gibiydi. İlk seneler çocuk yapmayı düşünmüyorlardı. Son aylarda ise aralarındaki sıcaklığın ve mutluluğun daha fazla artması sonucu, artık bir çocuklarının olması gerektiğini düşünmüşlerdi.
Bütün gün boyunca ev işlerinden dolay yorulmuştu, ancak Murat’a karşı güzel gözükmek istiyordu. Sevda evlilikle alakalı zamanı olduğundan internetten bolca yazı okumaya çalışıyordu. Erkek işten geldikten sonra, karısını normal ev haliyle görmesi sonucu eşlerine karşı duygularının zayıfladığını öğrendikten sonra, çoğu zaman akşamüstü süsleniyor, hatta yeri geldiğinde ılık bir duş da alıp, gardolabından, Murat’ın ona aldığı ve Murat’ın mevsimlik düşler olarak tanımladığı elbiselerinden giyiyordu. Bugünde aynısını yapmak üzereydi. Saçlarını havluyla kurularken hafifçe, giyeceği elbiseyi seçmek için dolabın karşısında duruyordu. Diz kapaklarına kadar etek hizası devam eden ve üst tarafında açık yeşil renkte yaprakların olduğu beyaz renkteki elbise hoşuna gidiyordu. Son zamanda aldığı kilolardan dolayı elbise pek rahat durmuyordu üzerinde, ama kocasıyla beraber tek olacağı için hiç sorun etmiyordu. Elbiseyi üzerine giydikten sonra ıslak saçlarını biraz daha kurutup, yemeği ısıtmak için mutfağa geçmişti.
Murat apartmanın dış kapısına geldiğinde, Sevda’yı uzun bir zamandır görmüyormuş gibi hissediyordu. Her gün bu duygular içerisinde eve gelmesinin çok güzel olduğunun farkındaydı. Gözü dışarıda değildi, evde mutluydu ve işin ilginç tarafı iş yerinde de bu mutluluğu ona artı performans veriyordu. Anahtarı ile dairenin kapısını açıverirken, mutfaktan gelen yemeğin kokusunu içine çekmeye başlamıştı. Karısı yine harika yemekler yapmıştı. Biliyordu. Kapıyı kapattıktan sonra, mutfaktan Sevda’nın çıkıvermişti. ‘Hayatımın beyaz elbisesi ne kadar da güzel!’ diye düşünüyordu. Aslında Sevda bu elbiseyi çokça zaman giyiyordu, çünkü Murat bu elbiseyi Sevda’ya çok yakıştırıyordu. Zaten Sevda’nın aldığı ayakkabından, küpeye kadar Murat’ın zevki ve tercihleri de vardı. Sevda’nın hafif ıslak saçları, kollarının şeftali tüylerinde irkilmeleri ve tatlı gülüşü Murat’ın kollarında buluşuyordu. Murat ‘Çok özledim seni canım’ derken, Sevda’nın yemeğin tuzuna bakarken tuzlanmış dudakları Murat’ın kurumuş dudaklarında eriyor gibiydi.
Yemeği yedikten sonra, ahududulu dondurmayı yemek için midelerinde yer kalmadıklarının farkına varmışlardı. Sevda masadaki tabakları toplarken, Murat eline aldığı süngere bulaşık deterjanını döküp, bulaşıkları yıkamak için hazırlanıyordu. Ama Sevda bundan hoşlanmıyordu. Murat’a arkadan sarılıp, ‘Hadi canım, bırak, ben yaparım’ diyordu, ama Murat elleri köpüklü iken azıcık bulaşığı bitirmek istiyordu. Murat bulaşıkları yıkarken, Sevda masayı silip, sandalyede oturmaya başlamıştı. İçinden belki de şükür ediyordu. Bulaşık bitince beraber salona geçmişlerdi. Salondaki kanepenin üzerine oturunca öpüşmeye başlamışlardı. Karı koca esasında sevişmenin hiçbir kuralını bilmeden evlenmişlerdi. Bir nevi ikisi de gözünü birbirlerinde açmışlardı. Güzel öpüşmesini, öpüşürken dillerini kullanmasını doğaçlama bir sevgi seliyle tecrübe etmişlerdi. Murat karısının dudaklarını emerken, dudaklarının Sevda’da kalmasını ve onun dudaklarına teslim etmeyi çok seviyordu. Yemeğin üzerine öpüşürken, midelerinin içindekileri sindirmek için daha fazla asit salgılanıyordu. Ama birbirlerini böylesine öpmelerinin sebebi yediklerini sindirmek değil, hasretliklerini dindirmekti. Öpüşürken bir yandan Murat’ın eli Sevda’nın baldırlarında dolaşıyordu. Sevda nefes alır gibi geri çekilirken Murat’ın dudaklarında, ‘Daha sabah sen gitmeden yapmıştık, fazla olmasın balım’ diyordu. Murat gülümsemişti. Sevda’da böyle bir şeyi kabul etmese, böylesine süslenmez diye düşünüyordu. Haklıydı, ama Sevda gün boyu yorulduğu için yine de temkinli davranıyordu.
Öpüşerek yatak odasına doğru beraber giderken, salondaki kanepede Sevda’nın giymiş olduğu beyaz elbise yerde boylu boyuna uzanmıştı. Sevda çırılçıplak kalınca, Murat onu yatağa yatırıp elleriyle okşuyordu. Aslında Sevda çok istediği bir şeyi yaptırmak istiyordu. Murat Sevda’nın karnını öperken, başını aşağılara doğru kaydırıp, yüzünü kasıklarına yaklaştırmıştı. Sevda titrerken, bir yandan da mırıldanır gibiydi: ‘Murat, masaj yapar mısın, çok yorgunum canım.’ Tüm gün evin içerisinde bir o yana bir bu yana koşuveren Sevda’da hal kalmamış gibiydi. Murat Sevda’nın vücudunda diliyle minik minik kıvrımlar çizerken, kafasını ‘hay hay’ niteliğinde sallamıştı. Aslında Sevda, Murat’ın bunu yapmaktan vazgeçebileceğini düşünüp endişe ediyordu.
Murat karısına duyduğu büyük şehvetle beraber, karısını incitmemek için çok çaba veriyordu. Kesinlikle hoyrat hareket etmek istemiyordu. Sevda’nın acı çektiğini an, özenle Sevda’nın rahatlamasını bekliyor ve Sevda’nın vücudunu okşamaktan ileri, sert hareketlerle sıkmıyordu. Dudaklarıyla tekrardan öpüşürken, Murat ani bir refleks ile ayağa kalkmıştı. Lavanta yağını dolaptan alıp tekrardan Sevda’nın yanına geri gelmişti. Murat, Antalya’da Üniversite okurken, gelir sağlamak içim masörlük eğitimi almıştı. Bu yüzden Sevda kendini çok şanslı hissediyordu. Kaba etlerine inen kara suların Murat’ın parmaklarıyla yok olduğunu hissetmesi hoşuna gidiyordu. Murat masaja başlayalı yarım saati geçmişti. Sevda uyuklar gibiydi, ama kocasını üzmek istemiyordu. Çok rahatladığını hissediyordu. Günün tüm yorgunluğunu üzerinden atmış gibiydi.
Murat mutfaktan ahududulu dondurmayı alıp gelmişti. Sevda’da yatakta oturma pozisyonuna gelmişti. Dondurmayı atıştırırken Murat’ın muzipliği yine üzerinde olduğu için, Sevda dondurmanın vücuduna değiş anında irkiliyordu, ama bu irkilmeleri daha fazla mutlu olmasını sağlıyordu. Dondurma yarısına dahi gelmeden, yatak odalarından soluk sesleri ve hafifçe inlemeler tekrardan yükselmeye başlamıştı. Yıllardır birlikte seviştiklerinden dolayı, artık birbirlerinin vücut reflekslerini tanıyabiliyorlardı.
Yükselişlerinin burç burç soluklarından iniverdiği pervane misali düşlerin mor salkımlarında, o anın geliş rüzgârı, terli bir bulayış ardınca iki bedenide sarsıyordu. Bir karanlık ki, az sonra girecekleri yokluk penceresinden tekrardan dünyaya geliş anlarına kadar birkaç saniye geçecekti. Zevk almak asıl tema gibi gözükse de, farklı bir seyahat gibiydi. Sonsuz bir karanlığın pencerelerinden birini açıverdiklerinde, birkaç saniye irkilmelerinden sonra bir yıldız kayacaktı. Uzay hiç bu kadar siyah olmamıştı ve beyaz bir ışık göz kapaklarının üzerine damlayan terlerin yılgın savaşçı gibiydi. Mutluluk tam değildi ve o anda bir zevk acıyla beraber soluklarını keser gibi olmuştu. Vücutlarının farkına vardıklarında, ayaklarına kadar bütün haz zerre zerre dolaşıyordu ve irkilişlerin uzayan soluklanışları birbirlerine kapanan vücutlarında hissedebiliyorlardı.
Murat, soluğunun hızını ayarlayamıyordu. Sevda’nın yanına yattığında hala terliyordu. Hiçbir şey yapmadan birkaç dakika öylece uzanmışlardı. Murat parmağının ucuyla Sevda’nın baldırlarına dokunduğunda, Sevda bir kedi misali gerinmeye başlıyordu. Masaj sonrası Sevda bir hayli rahatlamıştı ve üzerindeki yorgunluğun bittiğine şahit olmuştu.
Murat, üzerine aldığı sabahlık ile beraber yatak odasından çıkıp mutfağa geçmişti. Ocağın üzerine çay suyunu koyup, sandalyeye oturmuştu. Yakıverdiği sigarası sonrası, rahatlamanın verdiği hoşnutluk ile de hiç kasıntı yapmadan gülmeye başlamıştı. Üzerine giydiği beyaz gecelik ile beraber Sevda’da mutfağa gelmişti. İçinde dondurmanın erimiş olduğu kap ile beraber, elini yıkadıktan sonra o da sandalye çekip oturmuştu. Murat sigaradan her nefes alışında, Sevda’nın gözlerinde yeniden doğuyor gibiydi. Sevda tabakadan aldığı sigarayı yakıp, içmeye başlamıştı. Seviştikten sonra mutfağa gelip beraber sigara içmeleri ve de çay demlemeleri ikisini de çok rahatlatıyordu. Her sevişmeden sonra bir ayin gibi tekrarlanan bu sahne, aslında ikisinin evliliğine dair ipuçlarından biriydi. Murat sigarasını söndürüp, ayağa kalkmıştı. Çayı demlerken, Sevda ile konuşmaya başlamıştı.-Ne zamana kadar biz bunu yapabiliriz canım?
-Hımm, bilmem ki! Herhalde doğuma kadar olabilir.
-Hah hah, canım ya. Dün ki yapmış olduğun kurabiyelerden var mı canım, kaldı mı?
-Altta bak, fırının altında saklama kabının içinde.
-Sevdam, güzelim benim. Sana bir şey diyeceğim?
-De hayatım, çayı demledin mi?
-Evet de, şey nerede, tomurcuk?
-Ah unutkan kocacım, ah! Bak işte şurada.
-Şey diyecem sana, yarın bizim grupla pikniğe gideceğiz. Dediler Sevda gelir mi, ben de tamam dedim, sana sormadım ama.
-Yine mi şu yamaç paraşütü işi?
-Bunu yeniden gerçekten yapacak mısın?
-Elbette yapacağım canım, sen de benimle gurur duyacaksın, inan bana!
-Ben zaten seninle gurur duyuyorum canım, böyle tehlikeli sporlar yapmanı istemiyorum.
-Bir kez kendini aşağıya bırakıyorsun ve sonlara göklerin hâkimisin. Dünya kanatlarının altında bir oyun gibi ve tüm insanlar karınca misali.
-Hayatınla kumar oynamanın manası yok ki canım! Gidelim, ama ne olur yapma, olur mu?
-Yapma canım ya, hiçbir şey olmaz, güven bana meleğim.
-Ya bir terslik olursa?
-Canım hiçbir şey olmayacak, güven bana ya! Neyse yarın buluşacağız saat 11’de. Haberin olsun da canım, uyuya filan kalmayalım. Pazar diye uzun uzun yatabilirim senin koynunda.
-Tamam canım, uff ! İçime dert oldu şimdi bu iş de, neyse ya. Hadi çaylarımızı alalım Beyefendi.
-Alıştın self hizmete ha sen de. Üçkağat!
-Ne yapayım işte, dayanamıyorum. Hem böyle çay daha lezzetli oluyor, senin elinde bal mı var ne? Demlerken ne atıyorsun bunun içine canım?
-Canım benim, al şu kurabiyenin yarısını, hadi gel anlat bana bakalım, ne oldu senin şu kuzenler?
Karı koca muhabbetin demini alırken yavaş yavaş gece yarısı olmuştu. Beraber banyo yaptıktan sonra, tekrar yatağa geçmişlerdi. İkisi de çaydan sonra kendilerine gelmelerine rağmen yine de yorgunluklarından dolayı ayakta kalmayı başaramamışlardı. Murat, Sevda’nın göğsüne başını yaslayıp çoktan uykuya dalmıştı. Ama Sevda yarını düşünüyordu ve Murat’ın Yamaç Paraşütü yapmasını istemiyordu.
Sevda sabah uyandığında, saat 9’u gösteriyordu. Murat göğsüne yapışmış halde hala uyuyorken, rahatsız etmeden onu yataktan kalkmıştı. Kahvaltı hazırlayıp, Murat’ı kaldırmayı düşünüyordu. Dün gece salonun zeminde uyumuş olan beyaz elbisesini görünce gülmeye başlamıştı. İnsan ne garip bir varlıktı. Yapılanlar ve yapılmış olanlar, hayat tam bir liriksel parodi gibiydi. Unutulmaya yüz tutmuş sevinçler misali, kederlerin ölümsüz sevgilerinde. Kendisine portakal suyu koymuştu, Murat’a ise kahve yapmıştı. Aslında sabahları da çay içerlerdi, ancak Pazar günlerinin farklı bir havası vardı. Bu yüzden değişiklik yapmaktan hoşlanıyordu.
Murat hala yatakta yatıyordu. Sevda, Murat’ın saçlarını okşamaya başlamıştı. Murat hiç kalkmak istemiyordu, ama gözlerini arada açıp Sevda’ya bakıyordu. Sevda Murat’ı kaldırmak için bir yol daha biliyordu. Ama kocasının Pazar gününü berbat etmek istemiyordu. Daha iyi bir yol seçeneği vardı, dudaklarıyla hafif bir öpücük Murat’ın dudağına kondurduğu an Murat birden canlanıvermişti. Elleri ile Sevda’nın sırtından tutup, dudaklarının Sevda’nın dudaklarına ulaşmasını sağlamak için çalışırken, Sevda bir anda geri çekilmişti. Murat, Sevda’nın oyun yaptığını anlayınca, yavaş hareketlerle yatakta toparlanmaya başlamıştı. Yüzünü asısınca, Sevda’nın canı sıkılmıştı. Ama Murat da oyun yapıyordu. -Kahven soğuyor, benden günah gitti canım.
-Bir daha yaparsın; hem sana hem de bana.
-Ya ya, ne demezsin canım!
-Hadi gel buraya canım.
-Bak soğuyor yumurta, kahven. Geçelim mutfağa haydi !
-Sen bi gel yanıma, gel ya, kocanın sözünü dinle.
-Geldim, tamam tamam.
Sevda Murat’ın yanına gelince, Murat Sevda’nın sırtından hızlıca tutup kendine çekmişti. Sevda Murat’ın kucağına oturmuştu aniden. Murat tekrardan Sevda’yı öpmeye başlamıştı.
-Hımm, tatlı bir tat var, ne bu ya?
-Tatlı değil miyim zaten hayatım, aşk olsun!
-Aşk olmazsa meşk olsun. Ciddi ne yedin sabah sabah?
-Uff Murat, altı üstü dondurmanın eriyen kısmı vardı ya, dayanamadım. Buzluğa koymuştum gece, az öncede bitirdim.
-Ah seni seni! Hadi, kahvaltı yapalım da canım geç kalmayalım piknik alanına.
-Kararlı mısın, yapacak mısın?
-Canım, Taner’e söz verdim, ben de yapacağım dedim. Ona göre de malzeme kiralayacaklardı.
-Ya öylede Murat, yapmasan, olmaz mı? İçim rahat değil canım, ne olur!
-Sevda, yapma şöyle ya. Geçen de aynısını demiştin, ama hiçbir şey olmadı, değil mi?
-Ama korkuyorum, seni kaybetme düşüncesi dahi beni ürkütüyor.
-Korkma yavrum, hadi kahvaltı yapalım da az kendimize gelelim.
Kahvaltıyı yaparken, karı koca eskilerden konuşuyorlardı yine. Sevda’nın gençlik hayalleri ve yapmak istediklerini konuştukları zaman, Murat Sevda’nın rahatladığını biliyordu. Bu yüzden çoğu zaman aynı şeylerden de bahsetseler, muhabbetleri güzel oluyordu. Daha zamanları vardı. Murat çay demlemek için su ısıtıcısını almıştı eline. Daha çabuk olsun diye düşünüyordu.
Hazırlanmışlardı. Evin kapısını da kontrol ettikten sonra, arabaya binmişlerdi. Sevda hala korkuyordu. Piknik yerine gelinceye kadar Fransızca, İspanyolca şarkılardan oluşmuş bir cd çalıyordu. Sevda Fransızca müzikleri çok seviyordu. İspanyol müziklerini de Murat çok seviyordu. İkisinin ortak noktası olarak da, Murat cd’yi düzenlerken bir Fransızca şarkı, bir İspanyolca şarkı olarak ayarlamıştı.
Piknik yerine geldiklerinde Taner ve eşi Aslı orada bekliyorlardı. Taner ve Aslı, AKUT’da gönüllü görev yapan bir çiftti. Endonezya’da ki tsunami afeti sonrası, Türkiye’den giden yardım ekibinde ikisi de bulunuyordu. Arkadaşlıkları, İstanbul’a geldikten sonra evlenmeye kadar gitmişti. Taner ile Murat Üniversite arkadaşlarıydı. Yamaç paraşütünü ikisi de yapmayı çok seviyordu. Üniversitede iken Antalya’da kursa gidip, ikisi yamaç paraşütü yapmaya başlamışlardı. Murat, Sevda’ya bu kadarını anlatmamıştı. Senelerdir Taner ile ayrı oldukları için, yamaç paraşütü yapmamıştı. Ama Taner İstanbul’dan İzmir’e taşındıktan sonra, üç hafta önce yeniden eski günleri yad etmişlerdi. Taner bir gün bu işi çift yapmak istiyordu, anca Sevda korkuyordu. Sevda’nın tutucu ve korumacı tavrı Taner’i bile rahatsız eder olmuştu. Taner bu yüzden Murat’a Sevda’ya ısrar etmesi için ricada bulunmuştu. Aslında Murat, Sevda’ya yaptığı çoğu sporu söylememişti. Çünkü bir yapmaya gittiğinde, yine izin vermeyeceğini biliyordu. Ama doğa sporlarını yapmayı çok seviyordu.
İlk başta yürüyüş yapmayı planlıyorlardı. Sevda’nın hamile olmasından dolayı, yürüyüşleri fazla sürmemişti. Taner’’in bu duruma canı epey sıkılsa da, arkadaşı Murat’ı üzecek bir şey yapmak da istemiyordu. Sadece susup, geriye, piknik alanına geri dönmüşlerdi. Aslı ile Sevda piknik sofrasını hazırlarken, Taner ile Murat’da mangalı yakmak ile uğraş veriyorlardı. İki çift, güzel bir Pazar gününü beraber geçirmekten hoşnutlardı. Ne kadar Taner tam istediğini yapamasa da, eski günleri Murat ile konuşmaktan mutlu oluyordu.
-İyi ki geldik, değil mi Murat?
-Evet ya Tanerim. Seninle eski günleri yad etmek ne güzel ya!
-Keşke bizim İstanbul’da işlerimiz erken bitseydi de, birkaç sene önce gelebilseydik. Daha güzel olurdu ya! Özlemişim doğayı, yürümeyi, hava almayı ve tabi ki paraşütlerimizi.
-O yönden bende sıkıntı var ama…
-Takma ya, Sevda anlayışlı biri. Seni üzmez ya, kabul eder artık. Her hafta geliriz buraya. Kızlar gelmese de, biz seninle geliriz, olmaz mı?
-Olur, be dostum, olur! Neden olmasın hem. İş hayatında sıkılıyoruz zaten çoğu zaman. Rahatlarız, kafamızı dinleriz. Rüzgârı özledik, rüzgârla hasret gideririz.
-Bitsin de şu mangal hele. Huppp, direk ovaya. Bizim kızlara da söyleriz, arabayla gelsinler oraya geçen ki gibi.
-Söyledim Sevda’ya, o iş tamam. Hadi biraz daha çıra koyda, şu ateş adam gibi yansın dostum.
-Tamam kardeşim, istediğin çıra olsun, hoppp!
Mangal ateşi hazır olduktan sonra, hazır terbiyelenmiş tavukları ızgaraların üzerine koymuşlardı. Sohbet iyicene koyulaşmış, Sevda ile Aslı’da salatayı yapıp, sofrayı hazırlamışlardı. Pişmiş patlıcanlar ile biberleri Aslı soymuştu. Aslı, yardım görevlerinde bulunduğu zamanlarda yemek konusunda çok çeşitli tecrübeler edinmişti. Sevda’ya nazaran daha atik bir kadındı, bu yüzden Sevda bu işleri gönül rahatlığı ile Aslı’ya bırakıyordu. Tavuklar nar gibi kızarmış bir halde sofraya getirilmişti. Sohbet şen şakrak devam ederken, konu yine yamaç paraşütüne gelmişti.
-Hadi Murat, çabuk ye dostumda, gidelim rüzgârla dans edelim az.
-Gitmeseniz çocuklar, ya korkuyorum, ne olur, hadi!
-Sevda, sıkma canını canım ya! Ben de korkuyorum Taner’in başına gelir diye, ama onlar bu işi senelerdir yapmışlar zaten. Üzme canını, keyiflerine göre takılsınlar. Hem ikimiz onların iniş yapacağı yerde bir kahveci var, gideriz Kolombiya kahvesi içeriz güzelce, olmaz mı?
-Ama…Uff, ne bileyim ya! Çok korkuyorum gerçekten.
-Korkma canım, hadi sofrayı kaldırıp biz gidelim. Onlarda aşağıya gelir artık.
-Tamam.
Aslı, Sevda’yı ikna etmişti en sonda. Ama yine de Sevda’nın içi huzurlu değildi. Sofrayı kaldırdıktan sonra, Taner’in getirdiği sırt çantalarından birini Murat alıp, hazırlanmaya başlamıştı. Sevda yanındaydı.
-Canım yapmasanız, olmaz mı?
-Amannn Sevda ya! Canım sen de çok taktın, yapma böyle ya!
-Ama korkuyorum…
-Korkma canımın içi. Aşağıda buluşacağız.
-Ama hayatınla kumar gibi geliyor bu bana. Ya bir terslik olursa?
- Sadece koşarak değil de uçarak düşeceğim hepsi bu, korkmana gerek yok!
-Sen kendini kanıtlamak istiyorsun galiba.
-Ne için kanıtlayacağım canım? Ben bu işi yıllardır yapıyordum. Seninle evlendikten sonra ara vermiştim ama. Ne olur yanlış bir şey düşünme, seni kırmak istemiyorum, ama bırak da yapalım rahatça. Zevk alayım yaparken bari. Senin üzüldüğünü düşünüp de mutsuz etme beni. Hah, olur mu canım?
-Daha farklı yolları var rahatlamanın. Hadi canım ya!
-Sevda, çok zorluyorsun ama. Hadi lütfen, gider misiniz Aslı ile beraber. Aşağıda bizi bekleyin.
-Tamam.
Sevda’nın gözleri nemlenir gibi olmuştu. Anlamsız bir zorlayış içerisindeydi, ama korkuyordu. İçine saplı kalmış bir ukde hissediyordu ve bu bir türlü çıkmıyordu.
Davron polysterden dikilmiş ve yırtılması çok zor olan kanadı ile paraşüt çok güzel duruyordu. Murat, bir an önce kalkış için can atıyordu. Oturağı kontrol etmeye başlamışlardı. İlk Murat kalkış yapacaktı. Rüzgâr çok iyiydi ve görünürde herhangi bir aksilik yoktu. Ödemiş bugün çok güzel gözüküyordu. Harnessleri kontrol ettiklerinde herhangi bir aksilik ile karşılaşmamışlardı. Yavaş yavaş kalkış için hazırdılar. Murat frenlerini kontrol ediyordu. Kalkış için hiçbir engel yoktu. Bir adım hızlıca koşacaktı ve de rüzgârın değil, kendisinin istediği bir şekilde havada dans edecekti. Sevda, elini arabaya yaslamış şekilde Murat’a bakıyordu. İstemediği bir şeyin yapılması onu çok üzüyordu, ama Murat’a bu konuda söz geçirememişti. Murat, arkasında bekleyen ‘tamam’ işaretini yaptıktan sonra koşmaya başlamıştı. Birkaç saniye sonra özgürdü.
YORUMLAR
HakkınSesi
Hürmetle daim...
HakkınSesi
Her zaman güzellik katıyorsunuz..
Hürmetle..
tamam kaleminin cesaretinden ve konu seçiminden ötürü kutluyorum
lakin! evet lakini var, yaa ölmesi gerekmiyor muydu Murat'ın
hayal kırıklığına uğradım :) hatta Sevda'nın hatta karnındaki çocuğun :)
yaa aslında şaşırtıcı bitmiş itiraf edeyim, ben kendimi acıklı bir sona adapte etmişken
ya da devamı gelecek bilmiyorum, neyse özetle hikaye bir yana, kalemine hayran olmamak elde değil
yolun açık olsun kardeşim, umarım bir gün bu yazdıklarını kitap şeklinde okuma fırsatını bahşedersin
eyvallah olsun..
hürmetle..
HakkınSesi
Öykü istenenden çok dışarı çıktı..Ama betimleme şarttı..
Teşekkürler ablacım...Hürmetle daim...
Vıcık, vıcık bir mutlu çift ve evlilik hikayesi!
Hani aşk, ihtiras, acı, acının verdiği haz, tutku?
Hiç tarzım olmadığı halde okudum ve sonuna kadar tahammül edemedim..
Ama cesaretinizi kutluyorum doğrusu..
HakkınSesi
Tahammül edememeniz normal...Uzun yazıları, öyküleri bu ülkede fazla okuyan çıkmaz...Çıksa dahi kusuru mutlaka bulur...Hem de alakasız yerlerden..
Hürmetle daim...