- 1605 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖZGÜRLÜK DENİLİNCE NE AKLA GELİR?
ÖZGÜRLÜK DENİLİNCE NE AKLA GELİR?
Özgürlük bana göre, bireyin istediği gibi düşünebilme, düşündüğünü uygulayabilme, başkalarına zarar vermeksizin dilediğini yapabilme hakkıdır.Tek tek özgür bireylerden oluşan bir toplum da özgür bir ulus olabilir.
Atatürk deyince, aklımıza ilk gelen nedir; özgürlük ve bağımsızlık! Bunu nasıl kazandı, kanla, canla, başla; adı üstünde kurtuluşa giden bir savaşla! Neden? Çünkü zevk ve safahata düşmüş bir hanedan takımı, sahip olduğu topraklar üzerinde, sözünü geçiremez konuma düşmüş, İngiliz’ler, Fransız’lar, İtalyan’lar, Yunan’lılar, Anzak’lar elbirliğiyle son kalan topraklarımıza da gözlerini dikmişler, ülkemizi işgal etmişlerdi.
Yoktan var etmesini bilen bir deha, büyük önder Atatürk; geldikleri gibi geri postalamıştı düşman kuvvetlerini ve zafer üstüne zaferle, ulusal onurumuzu, bağımsızlığımızı bize kazandırmıştı.
Bu savaşımın ne anlama geldiğini bilmeyenler, onun bütün kazanımlarını, kendisinden sonra gelen liderler, zamanla insafsızca heba edip, harcasalar da, yiye yiye henüz tüketemediler.
Ata’nın Gençliğe Hitabe’sindeki, ” Aziz vatanın bütün kaleleri cebren ve hileyle zaptedilmiş olabilir.” dediği noktadayız. Peki bu durumda, karşı koymayan bir ulus olursa, ne kalır elimizde? Ulus kalır mı? ”Bindik bir alâmete gidiyoruz kıyâmete”
Babalar gibi satacaklar; seyredeceksiniz!
İsdemir, Telecom, Petkim gibi sanayinin ve ulusal ekonominin can damarını oluşturan güzide fabrikalar, kuruluşlar, bankalar satılacak, seyredeceksiniz!
Suçsuz insanları zindanlara atacaklar; seyredeceksiniz!
Ordunuzu parçalayıp, dağıtacaklar; seyredeceksiniz!
Milli Eğitim’inizi gerileştirecekler; seyredeceksiniz!
Orduya muhalif özel sınır muhafız birlikleri kurulacak ve ağır silahlarla donatılacak; seyredeceksiniz!
Daha ne kaldı; ”Yere yat!”, ”Sırtını dön!” ”Çömel!” deseler, yapacak mısınız her istenileni? İşte bence durum bu kadar vahim ve ülkemiz Yugoslavya örneğinde olduğu gibi paramparça edilmek isteniyor. Bugün ufacık o eski Yugoslavya devletinin olduğu yerde, 8 tane ayrı, küçük devlet var. Pay edilmiş bir kurbanlıktan farkı ne ki; tutanın elinde kalmış her bir parçası…
Hal böyleyken kalkıp da birilerinin, yüksek frekansla; ”Ordu siyasete bulaşmasın, her ne pahasına olursa olsun sivil özgürlük söylemleri; içi boş bir lâkırtıdan öte hiç bir şey değildir.
Yeni Dünya Düzeni (YDD) teorisyenlerinin hesabına göre, Rockfeller gibi soylu (!) elitlerin başını çektiği, eski dünya düzeninin hanedanları, ($) Dolar piramidi bünyesinde yine en tepede, her şeyi gören ve yöneten pozisyonunda olacaklar, istediklerinde Irak’ı, istediklerinde Afganistan’ı, istediklerinde Pakistan’ı vuracakar, Haiti’yi bir günde kuşatacaklar -Hasta başı yastıktayken kerkilir!-) her ülkeyi kuşatıp, vahşice kan dökecekler; gaflet içinde, buna kalkıp ÖZGÜRLÜK diyeceksiniz öyle mi? Bunun adı ne özgür düşüncedir ne bağımsızlıktır, ne de milliyetçilik; bu düpedüz teslimiyet, yabancı bir gücün üstünlüğünü peşinen kabul edip, onun mandası ve himayesi altında yaşamaya verilmiş bir kölelik taahhütnamesidir.
Peki bu hep böyle mi gider? Hayır, asla böyle gitmez. Her ülkede üreten işçiler, emek gücü, sendikal mücadele olduğu sürece bu böyle gitmez. Üreten emekçidir, zenginlik artı değer yaratmadan oluşmaz, emeğin olmadığı yerde sömürüden de söz edilemez. O halde aslolan emek mücadelesinin doğru örgütlenmesi ve sürdürülmesidir; kalıcı ve adil bir barış ve yaşanabilir bir dünya için gerekli olan da budur zaten.
Ancak buna karşın emekçilerin hak mücadelesini kırmak isteyen elitler, onları da kendi aralarında sınıflara ve kamplara bölerek ayrıştırmanın türlü bin çeşit yollarını dener, denemişlerdir de. Fakat kenetlenmiş örgütlü işçi sınıfı yenilmez; ”Örgütlü halk yenilmez!”
Bugün yandaş medya dediğimiz kurumlarda olsun, yazılı basında olsun, yerel yönetimlerde olsun sömürücüden yana tavır alarak, işbirlikçilerle ihanet içinde bütünleşerek, sömürüden pay almayı yeğlemiş olan kiralık, satılık pek çok yazar çizer, amir memur tayfasına rastlanmaktadır. Biz de onların adını belleğimizin en sağlam köşelerine kaydediyoruz; bir gün yaptıklarının bedelini ödetmek için.
Karamsar olmaya gerek yok, fakat düşmanın ve işbirlikçilerin niyeti kötü, onlar bizi parçalamak, bölmek istiyorlar, biz inadına bütünleşeceğiz ve ulusça yine Atatürk’çü saflarda el ele, omuz omuza, nasıl bugün Tekel işiçilerinin hak mücadelesinde berabersek, daha mutlu ve özgür yarınlar için de aynı ulusal ruhla, birlik beraberlik coşku ve heyecanımızın ivmesini yükselterek sürdüreceğiz.
Bugün yağmur altında, şemsiyem elimde bir konferansa katılmak için bir saat yürüyüş yaptım. Fakat ıslanmadım. Düşündüm ki ulusal bağımsızlık ve özgürlük şemsiyesi de bizi yağışta, ıslanmaktan koruyan en büyük şemsiyedir. Bu şemsiyenin çelikten tellerini ve iskeletini, her türlü rüzgâra karşı sağlam kılan; azmi, kararlılığı, iradesi,
ulusuyla bütünleşen, çelikleşmiş şanlı ordumuzdur, kahraman Mehmetçik’lerimizdir.
”Yeni Dünya Düzeni” konulu konferansa katılım hayli yüksekti. Salonda yer olmadığı için locada oturdum. Salondakilere yukarıdan baktım. İnsan denizine benziyorlardı. Nasıl ki deniz hafiften rüzgâr esmeye başlayınca, kıpırdamaya başlar , dalgaların biri yatarken, biri kalkar, insanlar da öyleydiler. Biri başını kaşısa, diğeri dizini kaşıyordu, bir sağa baksa öteki, sola dönüyordu, biri öksürüyordu, fakat her nasılsa salonda, çok hoş bir dalgalı deniz kıpırtısı vardı. Yağmur yaş dememiş, salonu doldurmuştu insanlarımız, bizim insanlarımız, konferansın bitiminde güzel sorular sordular, güzel yanıtlar aldılar. Gelirken ne biliyorlarsa, giderken ondan daha fazla şey öğrenerek salondan ayrılmışlardı.
Ben de yeni bir şeyler öğrendim mi; zaten bildiğim ve üstünde önemle durduğum ”Yeni Dünya Düzeni” konusunu çeşitli defalar kaleme almıştım, muhtelif deneme ve makalelerimde. Tarihin beni doğrulaması gibi bir şeydi duyduğum sözler ve hissettiklerim.
Salondan mutlu bir biçimde çıktım. Sessizce yine yağmurun altında evimin yolunu tuttum; elimde şemsiyem vardı ıslanmadım. Unutmayınız; en büyük şemsiyemiz, bağımsızlık ve özgürlük şemsiyesidir, onun koruyucu bezi, üretici güç işçilerce dokunur, iskeleti, rüzgâra karşı sağlam durmasını sağlayan çelik teller, iradesiyle çelikten ordumuz, kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Yoksa bizi yağan yağmurda ya yel alır, ya da sel alır; geride ne toprak kalır ne vatan, ne de altında yatan…
Şaban AKTAŞ
30.01.2010
ÖZGÜRLÜK DENİLİNCE NE AKLA GELİR? Yazısına Yorum Yap
" ÖZGÜRLÜK DENİLİNCE NE AKLA GELİR?" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.