- 14377 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
ATATÜRK DİN DÜŞMANI MIYDI?
ATATÜRK VE DİN
Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Kemal Atatürk hakkında gerek kendi döneminde ve gerekse günümüzde din düşmanı olduğu yönünde bir takım art niyetli kişiler tarafından yoğun bir kampanya başlatılmıştır. Bu art niyetli faaliyetlerin sebepleri üzerinde biraz düşünüp, araştırma yaptığımızda şu çarpıcı bilgiler ortaya çıkıyor.
Bilindiği üzere Kemal Atatürk, Cumhuriyeti kurduktan hemen sonra; Genç Cumhuri-yetimizin en kısa zamanda modern uygarlık seviyesine ulaşabilmesi için bir takım reformlar (devrimler) gerçekleştirmiştir. Reformlar içerisinde; kılık-kıyafet, harf, tekke ve zaviyelerin kapatılması ve Türk Tarımının ve Ekonomisi’nin millileşmesi gibi reformlar yer almıştır.
Kemal Atatürk’ün hilafeti ortadan kaldırmasıyla birlikte, tekkeler ve zaviyeler de kaldı-rıldı. Pek tabidir ki; bundan en fazla zarar gören, buralardan beslenen sözde din adamları olmuştur. Genç Cumhuriyet Devleti’nin nüfusunun % 90’ının Müslüman olduğu göz önüne alındığında; rantları ellerinden alınan sözde din adamları Kemal Atatürk’ün din düşmanı olduğu yönünde bir takım söylemler geliştirdiler. Cehalet zincirlerinden henüz kurtulamamış olan halkımızın gözünde din adamları aydındı, dindardı ve onların her söylediği doğruydu. Onlara inanmamak dine isyan etmek anlamına geliyordu. Bu sebepledir ki; Kemal Atatürk hakkında ileri sürülen iftiralara cehaletten henüz kurtulamayan halkımız inanmıştır. Bu yanlış inanışlar bugün bile etkisini sür-dürmektedir. Atatürk için Deccal, İngiliz Casusu, Selanikli ve Dinsiz Kemal denilmektedir.
Öncelikle Atatürk’ün din düşmanı olduğu yönünde ortaya konulan iddialara ve iddialar için yapılan yorumlara bir göz atalım.
* Türk ulusunun yürümekte olduğu ilerleme ve uygarlık yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale pozitif bilimdir. (Kaynak: Atatürk, 1933, 10. Yıl Nutku. Söylev ve Demeçleri.
* Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır. (Kaynak: Atatürk, 1925, Kastamonu Nutku. Söylev ve demeçleri)
* Atatürk’ün ilkokullarda dahi öğretilen, çokça bilinen bu popüler sözlerinin arkasında yatan asıl dünya görüşünü birçok insan kavrayamamış durumdadır. Devrimlerinin çoğunu (hilafetin kaldırılması, tevhid-i tedrisat, anayasadan “Türkiye Devleti’nin dini İslam’dır” maddesinin kaldırılması, laiklik ilkesinin getirilmesi, Arap harflerinin kaldırılıp, Latin harflerinin kabulü vs) dinin ümmet toplumu üzerindeki hegemonyasını kırma ve millet toplumu yaratma amacıyla yapmış bir liderin hala samimi bir dindar sanılması şüphesiz ki yalancı devletin ve onun şaklabanlarının başarılı sansür politikasının sonucudur. O halde biraz daha ileri gidelim, insan değil koyun yetiştiren korkak devletin politikaları yü-zünden okullarda bahsi geçmeyen, unutturulan, sansürlenen, görmezden geli-nen sözlerini ele alarak Türk milletinden gizlenen gerçek Kemal Atatürk’ü anla-yalım:
“Ben size manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir doğma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Zaman süratle ilerliyor. Milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telakileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur” (Kaynak: Atatürk, 1933, Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip’e hitaben, İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeolojisi)
* Dine inanan bir insan, ayetleri “doğma” olarak nitelendiremez. Kuran’daki “Al-lah’ın hükümlerinin asla değiştirilemeyeceğini” belirten ayete atfen “asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur” diyerek, Kuran’ın akla aykırı olduğunu söyleyebilen birinin Kuran’a ve dine inandığı düşünülemez. “Muhammed’in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kur’an denir. İslam ananesinde bu ayetlerin Muhammed’e Cebrail adında bir melek vasıtasıyla Allah tarafından vahiy, yani ilham edildiği kabul olunur. Muhammed birdenbire Allah’ın resulüyüm diyerek ortaya çıkmamıştır. O, Arap-ların ahlak ve adetlerinin pek fena ve iptidai ve ıslaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları ıslah için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur” (Kaynak: Ata-türk, 1931, Lise için yazdığı Tarih Kitabı)
* İslam’a inanan bir insan, İslam Peygamberine saygısı gereği “Hz. Muhammed” olarak hitap eder. Yalnızca “Muhammed” hitabında bulunabilecek bir kimse ancak İslam’a inanmayan biri olabilir.
* Ayetlerin Allah tarafından Cebrail aracılığı ile vahiy edildiği kesin bir dille Kuran’da belirtilirken; “İslam ananesinde böyle kabul olunur” diyerek, bunun bir done değil, bir varsayım olduğunu vurgulamıştır.
* Muhammed’in çevresindeki olaylardan etkilenerek vahiy ve ilham fikri ile harekete geçip, peygamberlik iddiasında bulunduğunu söylemiştir. Burada vahyin Allah kelamı değil, Muhammed’in kendi tasarladığı bir fikir olduğunu belirtmek-tedir. Böyle bir yorumu ancak dinsiz biri yapabilir.
* Prensiplerimiz, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutulmamalıdır. Biz ilhamlarınızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyo-ruz” (Kaynak: Atatürk, Cumhuriyet Halk Partisi Programı. Söylev ve Demeçleri/ Cilt 1, Sf 389)
Kuran ayetlerini “gökten ve gaipten indiği sanılan”, “dogmalar” olarak nitelemiştir. Bu yorumu ancak inançsız biri yapabilir.
* Aynı şekilde, Kuran’a göre “ümmet” ifadesi de İslam Dini’ne inanan bütün insanları kapsayan bir kavramdır; fakat Atatürk, “ümmet” ifadesinin Muhammed’in kabileleri birleştirerek yaratmak istediği “Arap Milliyeti” fikrinin sonucu olarak değerlendirmiştir.
İslam Dini’ne göre Kuran, bütün insanlığa gönderilmiştir. Atatürk’e göre ise Kuran; Allah’ın Arap kavmine gönderdiği Arapça kitaptır.
* Kuran’a göre devlet kuranlar hükümleriyle, yani şeriat hukukuyla yönetilir. Devlet İslam Devletidir. Atatürk’e göre ise devletim resmi dini yoktur.
* Bizi yanlış yola sevk eden habisler biliniz ki çok kere din perdesine bürünmüşlerdir” Kaynak: Atatürk, 1923, Adana Nutku. Söylev ve Demeçleri.
Atatürk’e göre din, insanları yoldan saptıran habis (TDK’nın tanımına göre; alçak, soysuz)ların aracıdır.
Kaynaklar gösterilerek Atatürk’ü din düşmanı ilan edenlerin ‘Cımbızlama Tekniği’ kullandıkları kesin görünüyor. Kaynaklardan işlerine gelen kelimeleri, cümleleri veya paragrafları alıp servis etmişlerdir.
Ortaya atılan onlarca iftiralardan sadece en öne çıkanları naklettikten sonra; yine aynı kaynaklar esas alınarak Atatürk’ün gerçekten bir din düşmanı mı, yoksa gerçek bir Müslüman mı olduğunu irdelemeye çalışalım.
* "Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum."-Mustafa Kemal Atatürk-
* "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur"; "Din vardır ve lazımdır." (Yakınlarından Hatıralar, Asaf İlbay, s. 102)
* "Sonra Kuran’ın tercüme ettirilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye ter-cüme ediliyor. Hz. Muhammed’in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim." (Atatürk’ün Temel Görüşleri, Fethi Naci, s.55)
Kuran’ın Türkçeye çevirilmesi emrini verirken, Atatürk’ün isteği Müslüman milletinin imanının güçlenmesidir. Bunu ifade ettiği sözleri şöyledir:
"Camilerin mukaddes minberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edilmekle Müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bu-lur." (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. 1, s. 225)
* Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selameti, sevgisi üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Bunun temel esası, hepimizce bilinmektedir ki, Yüce Kuran’daki anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mü-kemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor." (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. 2, s. 93)
* Atatürk, İslam dininin tamamen ilme ve mantığa uygun bir din olduğunu bir başka sözünde de şöyle ifade etmiştir:
"Bizim dinimiz en makul ve en doğal bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla, tekniğe, ilme ve mantığa uygun olması gerekir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. ... İslam’ın sosyal hayatı içinde hiç kimsenin, bir özel sınıf halinde varlığını sürdürme hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler dini kurallara uygun harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yok-tur, hepimiz eşitiz ve dinimizin kurallarını eşit olarak öğrenmeye mecburuz" (Ata-türk"ün Söylev ve Demeçleri, 1959, c.2, s. 90)
* Büyük Önder Atatürk, Türk Milleti’nin dindar olmasını ve dini değerlerini muhafaza etmesini de, sıklıkla vurgulamıştır. Ayrıca, Atatürk’ün Osmanlı Devleti’nin çöküşünü dine bağlayan, Türk düşmanlarına yanıtı ise kesin bir şekilde olmuştur:
"Düşmanlarımız, bizi dinin etkisi altında kalmış olmakla itham ediyor, duraklamamızı ve çöküşümüzü buna bağlıyorlar; bu bir hatadır. Bizim dinimiz hiç bir vakit kadınların, erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şey, Müslüman erkekle, Müslüman kadının beraberce din öğrenerek eğitilmesidir. Kadın ve erkek bu ilim ve eğitimi aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla mücehhez olmak zorundadır. İslam ve Türk tarihi incelenirse görülür ki, bugün kendimizi bin türlü kuralla bağlanmış zannettiğimiz şey yoktur. Türk sosyal yaşantısında kadınlar bilimsel yönden eğitim ve öğretim görmekte ve diğer konularda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. Belki daha ileri gitmişlerdir." (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 1959, c.2, s.86)
* Cumhuriyet’in ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi, Atatürk’ün kendisine duyduğu saygı ve hürmeti şöyle anlatmıştır:
"Ata’nın huzuruna girdiğimde beni ayakta karşılardı. Utanır, ezilir, büzülür, "Paşam beni mahcup ediyorsunuz" dediğim zaman "Din adamlarına saygı göstermek Müslümanlığın icaplarındandır." buyururlardı. Atatürk, şahsi çıkarları için kutsal dinimizi siyasete alet eden cahil din adamlarını sevmezdi." (Atatürk ve Din Eğitimi - Ahmet Gürtaş - Diyanet İşleri Bakanları Yayınları s.12)
* Atatürk Kuran okutulmasına da son derece önem vermiştir. Hafız Zeki Çağlarman Atatürk’ün bu yönünü şöyle anlatmıştır:
"Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım’la uzun yıllar komşuluk yaptık. Her yıl Rama-zan ayı yaklaşınca Atatürk kız kardeşine; "Makbule, Ramazan geliyor, annemize hatim okutmayı ihmal etme"der ve hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içerisinde para verirdi." (Din Toplum ve Kemal Atatürk, Ercüment Demirer, s.10)
* “Milletimiz din gibi kuvvetli bir fazilete sahiptir. Bu fazileti hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanlarından çekip alamamıştır ve alamaz”
Atatürk’e göre; Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü hazırlayan önemli sebeplerden biri de İslamiyet’ten uzaklaşmaktır. Bakınız, Kemal Atatürk bu konuda neler söylemiş:
* “Türkler, İslam oldukları halde bozulmaya, yoksulluğa, gerilemeye maruz kaldılar. Geçmişin batıl alışkanlık ve inançlarıyla İslamiyet’i karıştırdıkları ve bu suretle gerçek İslamiyet’ten uzaklaştırdıkları için kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar. Gerçekten İslam’ın çok yüce, çok kıymetli gerçeklerini olduğu gibi almamakta inatçı bulundular. İşte gerilememizin belli başlı sebeplerini bu nokta teşkil ediyor.
* Atatürk; Peygamber Efendimizi çok iyi tanımış, onun üstün özelliklerini çeşitli vesile-lerle anlatmıştır:
O, Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. O’nun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat sonuca kadar O, ölümsüzdür.
Tarih, hakikatleri tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harpte bile askerî dehâsı kadar siyasî görüşüyle de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. Hz. Muhammed (sav) bu harb sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak, galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde Müslümanlık diye bir varlık görülemezdi.
’O’nun hak peygamber olduğundan şüphe edenler, şu haritaya baksınlar ve Bedir destanını okusunlar.
Hz. Muhammed (sav)’in bir avuç imanlı Müslümanlar mahşer gibi kalabalık ve alabil-diğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir’de kazandığı zafer, fani insanların karı değildir; O’nun peygamber olduğunun en kuvvetli işareti işte bu savaştır.
* Atatürk’ün Hz. Muhammed (sav)’e duyulacak sevgiyi tarif ettiği sözleri ise şöyledir:
Büyük bir inkılâp yapan Hazreti Muhammed (sav)’e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir.
Din eğitiminin öneminin de farkında olan Atatürk, bu eğitimin okullarda verilmesi gerektiğini şu sözleriyle ifade etmiştir:
* Her fert din ve diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası mekteptir. Fakat nasıl ki her hususta yüksek mektep ve ihtisas sahipleri yetiştirmek lazımsa, dinimizin hakikatini tetkik, tetebbu ilmi ve fenni kudretine sahip olacak güzide ve haKİKİ ulema yetiştirecek yüksek müesseselere sahip olmalıyız.
Atatürk, dinimizin akıl ve mantığa uygun olduğunu da aşağıdaki sözleriyle belirtmiştir:
* “Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslam’ın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel ol-mazdı, son din olmazdı.”
Konumuzu, Atatürk’ün gördüğü bir rüya ile tamamlayalım:
Kemal Atatürk, günlük çalışmalarını yaptığı ve bugün müze olarak kullanılan Ankara Tren İstasyonundaki evde bir sabah erkenden kalıp, Çavuş Ali Metin’e şöyle seslenmiştir: “Acele olarak Fevzi Paşa’yı telefonla ara, bul ve hemen buraya gelmesini söyle” Bunun üzerine Ali Metin, Mareşal Fevzi Paşa’yı telefonla aradığında; Fevzi Paşa’da Atatürk’ün yanına gelmek üzere evden çıkmak üzere olduğunu Atatürk’e söylüyor.
Mareşal Fevzi Paşa, Atatürk’ün yanına gelince; Atatürk ona bir kâğıt ile bir kalem uzatıp; “Bugün gördüğün rüyayı yaz ve bana ver” diyor. Kendisi de bir kalem ile bir kâğıt alıp aynı şekilde o gün gördüğü rüyayı Fevzi Paşa’ya vermek üzere yazmaya başlıyor. Yazma işi bittikten sonra birbirlerine bakıp sevinçle gülümsüyorlar. Her ikisinin de yazdığını kendi kâğıtlarından okuyan Ali Metin, her iki kâğıtta da aynı rüyanın yazıldığını hayretle görüyor:
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v), Hacı Bayram-ı Veli’ye diyor ki; “Mustafa’ya söyle, korkmasın. Sonunda zafer onların olacak!”
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v); o günkü isimleri “Mustafa Kemal” ve “Mustafa Fevzi” olan iki asil kumandanın rüyalarına girerek müjdeyi vermiş; bu olayın görgü tanığı da Ali Metin olmuştur.
Halit Durucan
YORUMLAR
HARİKA NE DEMELİ BÖYLE BİR YAZIYA...ARAŞTIRNA YAZAN VE BİZE SUNAN DEĞERLİ KALEMİ AYAKTA ALKIŞLIYORUM.ZATEN GERÇEK VATANSEVER KENDİ ÜLKESİNİN EN ÖNEMLİ DEĞERİNİ KALKIP KÖTÜLEMEZ.MELAMİ ÖĞRETİCİLERİNDEN AHMET KAYHAN EFENDİNİN DE SÖYLEMLERİ BU KONUDA İNCELENMEYE DEĞER DİYE DÜŞÜNÜYORUM.SAYGILAR...
Atatürk'ün dini görüşleri artık tartışma konusu olmaktan çıkmalıdır. Elbette dinliydi. Ama imanını yalnızca Allah bilebilir, tarihçiler de değil. Kimsenin imanı da kimseyi ilgilendirmez.
Bana göre Allah'ın kanunundan üstün bir fani kanunu olamaz. İsviçreli hayatı Allah'tan daha iyi biliyor olamaz değil mi?
Bir de İstiklal Mahkemelerinde asılan yüzlerce din adamı meselesi var...Hepsi mi cahil cühelaydı?...Ondan mı önce asılıp sonra yargılandılar? Kılıç Ali ve Atıf Hocayı bilmeyenimiz var mı? Şapka Kanununa muhalefetten harabe bir hamamda asılmış, sonra öylece meçhul bir yere gömülmüş. Yakınları 73 yıl sonra buldu kemiklerini...Buna benzer yüzlerce cinayet...Dini artık nereden öğreneceğini bilemeyen bir halk...Gizli okunan Kuranlar...Kademeli olarak İslam kültüründen uzaklaştırılan gençlik...
Elbette doğrusunu önce Allah sonra gerçek tarihçilerimiz bilir. Ama artık bu sonu gelmez tartışma bitmeli...
Saygılar.
Aynur Engindeniz tarafından 7/9/2011 8:14:39 PM zamanında düzenlenmiştir.
Valla ne yalan söyliyim ben Mustafa Kemal hakkında oldukça iyi yalanlar duydum.Onu yüceltmek için cebri uydurulmuş veya hakikatten iyi niyetlerle düzenlenmiş sıradan yalanlardı bunlar. Bu tür dinsel bir yalanı ilk defa duydum.
Hani M.Kemal bir yabancı (Muhtemelen de Gâvur) devlet büyüküylen yemek yer. Bu sırada garsonluğu kediler yapmaktadır. M.Kemale hava atmak isteyen ecnebi devlet büyükü "Bak Paşa biz pisikleri bilem eğittik" der.M.Kemal o sırada cebinden bir fare çıkarır ve salıveriri.fareyi gören kedi tepsiyi atıp kovalamaya başlayınca yabancı devlet büyükü mort olur.
Yooo sakın itiraz etmeyin.ben bunu yıllarca dinledim.
Lisede bile anlattı edebiyat ve Milli Güvenlik Hocamız.
Nedense bu tür yalanlara ihtiyacı varmış gibi bir intiba var .
Bunlar sizinkinin yanında masum kalır tabi.
İnanmadığımı özellikle belirteyim.
Saygı ile.
Açıklamalı ve karşılaştırmalı güzel yazınız için sizi kutlarım. Atatürk'e dinsiz imansız diyenlere benim verdiği tek yanıt
hep şu oldu. Atatürk, Yüce Allah'ın Türk Milleti'ne verdiği bir nimettir.
Çalışmalarınızda başarılar dilerim. Saygılarımla.
Kaynaklarla güzel bir yazı yazmışsınız amma Gazi Paşa 'nın yayınlanan Nutuk kitabı İsmet İnönü zamanında aslına sadık kalınmayarak iki cilt halinde basılmıştır.Gazi Paşa hakkında çok iddia var ama belgeler aslını konuşur.Gazi Paşa hakkında belgeler yeni yeni gün ışığına çıkıyor o zaman tarihçilerde bizde gerçek aslını öğreneceğiz .
Sorarım Gazi Paşa hakkında kaç tane kitap var ,kaçını okuduk .Uğur Mumcu 1970 'li yıllarda yayınladığı Menemen isimli kitabı elime geçti isyan ediyor Cumhuriyet dönemi belgeler kapalı,ulaşamıyorum ,sağlam kaynak bulamıyorum diyor kitabın ön sözünde isyan ediyordu.
Saygılarımla.
atebek tarafından 7/8/2011 9:07:28 PM zamanında düzenlenmiştir.