Yalnızlığını Arayan Yürek/öykü...
Yalnzıdı.Yapayalnız. Çırılçıplak gibi...
Dertlerini kimseyle paylaşmak istemezdi. İstemezdi düşüncelerine yenik düştüğünü görmek. İstemezdi çaresizliğini bazıları yüzüne bir osmanlı tokatı gibi vursun. Bundan sakınmaya, bu gerçeğinden kaçmaya çalışıyordu son zamanlarda...
’Madem yalnız doğdum, yalnız öleceğim bir gün, yalnız yaşamalı ve takılmalıyım.’ diyordu...
Kalabalıklardan kaçıyordu. İstanbul’u istila eden gürültülerden nefret ediyordu. ’Bir an önce bu şehri terketmeli, yoksa yalnızlığı bir daha tadamam doyasıya.’ düşünüyordu yalnızlığa kucak açtığında...
Ancak her yönüne çıkan insanlar, her yanını saran binalar, her etrafını kuşatan sesler yapmak istediklerini engelliyordu. Azat kalamıyordu yalnızlığıyla bir türlü. Birileri onu yalnız bırakmamak için uğraşıyordu sanki. Sanki bir büyü yapılmıştı kendisine, bozmak isteyip de bozamadığı bir güç...
Nereye gitse yalnızlığı, kendi yalnızlığını özlüyordu. Arıyordu bulamıyordu, buluyordu kucaklamıyordu, kucaklıyordu bir iki saniye sonra ellerinden uçuyordu. Yalnızlığını bu nedenle evcilleşmemiş kuşlara benzetiyordu en çok...
Yalnızlığına erememekten, aklını yemek, dünyaya küsmek istiyordu. Kendi öyküsünde kaybolan yazarlar gibi...
Ah istanbul diyordu. ’ sen beni anlamadın, yalnızlığımı nasıl göreceksin?’ En iyisi beklemek, en mantıklısı yalnızlığın gelmesini umut etmek...
Ve her anda kendisine sorduğu lakin yanıtını alamadığı bir soru cümlesiydi:
Umutlar, her şeye rağmen ellerinden tutar mı yalnızlığın? sorusu...
...................................
Mehmet Selim ÇİÇEK
19 Nisan 2011,,,13.05
Kadıköy-İSTANBUL
şafak:026-eskişehir-