- 873 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Şeytanî Mantık
“Doğru söyleyen dokuz köyden kovulur” sözünü çevremizden sıkça duyarız. Toplumda, dürüstlüğün insanı kayba uğratacağı gibi gerçek dışı bir inanış vardır. Birçok anne baba çocuklarına vicdanlı, dürüst ve samimi davranmayı değil, yalnızca kendi çıkarlarını korumayı öğüt verir. Küçük yaştan itibaren bu telkinle yetişen zayıf imanlı kişiler, samimi ve dürüst ahlaklı olmanın kendilerine zarar getireceğine inanırlar. Bu, ‘mantıklı’ hareket etme üzerine kurulu olan dünya görüşüdür.
Mantıklı olmak dünyevi çıkarlar üzerine kuruludur ve bencil olmayı gerektirir. Bu bakış açısına göre, vicdanlı davranmak mantıklı değildir. Kuşkusuz bu düşünce büyük bir yanılgıdır.
Örneğin çalıştığı işyerinde yolsuzluk yapıldığına tanık olan kişi, eğer olayı açıklaması işini kaybetmesine sebep olacaksa, vicdanını devreden çıkarır ve ‘mantığını kullanır’; susar. Bu kişiye göre mantıklı olan davranış, yolsuzluğu görmezden gelmek ya da yapılan işten kendi payına düşeni almaktır. Vicdanını dinleyerek doğruları açıklamak isteyen insan ise, ’en akıllı sen misin, aklını başına topla, herkes böyle?’ gibi sözlerle kararından vazgeçirilmeye çalışılır.
Mantıklı olması yönündeki telkinlerle birçok insan güzel ahlaktan, dürüstlük ve samimiyetten uzak yaşar. Bu telkinler gerçekte insanı vicdanının yolundan saptırarak, nefsinin bencil tutkularının ardına düşürmeyi amaçlayan şeytanın sesidir. Ahlaksızlık yaptırmak, dürüstlükten uzaklaştırmak isteyen şeytan, bu durumdaki kişiye ‘mantık’ kılıfı altında yaklaşır. İman eden insan, bu şeytani telkinlere kanmaz. Samimi kişinin vicdanı her an devrededir ve hiçbir koşulda samimiyetten ödün vermez.
İnsanlar samimi olduklarında, genellikle mantıklarıyla çatışırlar. Samimi insan hep vicdanıyla hareket eder ve doğaldır birçok zorlukla karşılaşır. Mantıkla hareket eden kişiler zor işlerden kurtulsalar da gerçekte belanın içindedirler; mantıkta daima bela vardır.
Vicdan insana sürekli doğruyu gösterir; mantık ise adeta şeytanın silahıdır. Şeytani bir mantığa sahip kişinin aksine temiz akıl sahibi insan, yalnızca Allah’ın rızasını umut ederek samimi niyetle hareket eder. Bu durum, insanın ruhu ve aklı üzerinde çok olumlu etki oluşturur.
Bediüzzaman bu samimi kulluğu, “mühim bir esas, en büyük kuvvet, en önemli dayanak noktası, en yüksek karakter ve en safi kulluk” olarak tanımlar. Samimiyetin kazandırdığı ruh derinliği, Allah’ın hoşnutluğunu kazanma heyecanı ve cennet umudu inanan insan için ayrı birer zevktir. Samimi olduğu, vicdanının işaret ettiği yola uyduğu ve böylece Rabb’ine tam teslim olduğu için iman eden insanın yaşamına huzur hakimdir. Ayrıca bedensel ve ruhsal açıdan sağlıklıdır. Dünyevi çıkar elde etme hırsı nedeniyle sıkıntı yaşamaz; Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için çaba göstermenin güzelliği tüm yaşamına hakimdir. İmanı tanımayan ve güzelliğini bilmeyen kişiler, onun kayıp içinde olduğunu düşünüyor olsalar da...
İnsanın, kendi de ihtiyaç içinde olduğu halde zor durumdaki dostuna evini açması, yiyeceği az da olsa misafirine ikram etmesi, cahiliyenin mantık ölçüsüne göre kayıp olarak değerlendirilebilir. Gerçekte samimi bir mümin hiçbir zaman ve hiçbir koşulda kayıp içinde olmaz. Kısımlandıran, rızıkları, nimetleri adalet, hikmet ve rahmet içinde taksim edip herkese nasibini veren Allah, özverili kuluna birçok yönden sayısız nimet verebilir, bir başka işinde bereketini artırabilir. Mümin, bereketinin artması ya da daha iyi koşullar gibi bir beklentiyle özveride bulunmaz; bu samimiyetsizlik olur. O, yalnızca Rabb’imizin hoşnutluğunu umarak güzel davranışlar sergiler. Allah karşılık olarak ona dünyada bereket verirse şükreder; ancak asıl güzel karşılığı sonsuz ahiret yaşamı için umut eder.
Çıkarları zarar görür korkusuyla özveride bulunmayan, güzel ahlaktan uzak duran bencil kişi ise vermekten kaçındığı her şeyi hatta kat kat fazlasını bir başka şekilde kaybedebilir.
Toplumda bazen insan yalnızca doğruyu söylediği için hakaret, iftira ya da baskıyla karşılaşabilir. Dürüstlüğü nedeniyle zor durumda kalıp bir bedel ödemek zorunda kalabilir. Dinden uzak cahiliye toplumu bakış açısıyla düşünüldüğünde, dürüstlük genellikle insanın lehine değilmiş gibi görünür. Oysa her dürüst insan vicdanına uyduğu için, gerçekte lehinde olanı seçmiştir. Dürüst ve samimi davranan kişinin her durumda kazançlı olacağı açıktır.
Samimi davranışın en güzel karşılığı Allah’ın hoşnutluğudur. İnsan vicdanını susturup yüzeysel bakarak zahiren lehinde olanı seçerse, Rabb’imiz bu kötü tavrın karşılığını çok farklı yönlerden verebilir. Çıkarlarını zedelememek amacıyla ahlak dışı davranan kimse rahat yaşamayı umut ederken, başka konularda zarara uğrayabilir. Maddi beklentilerle hırs içinde yaşayan kişiler huzursuz, endişe ve korku içinde bir yaşam sürerler.
Yüce Allah hastalık, maddi kayıp, iftiraya uğramak, işini kaybetmek ya da parasız kalmak korkusuyla dürüst davranmayan kişi için, yaptıklarının karşılığı olarak en çekindiği olayları, hiç beklemediği zamanda ve hiç beklemediği bir şekilde yaratabilir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) döneminde de inkarcılara karşı savaşmak istemeyen, yaralanmak veya ölmekten korkan münafıklardan söz edilir. Samimiyet ve özveri gerektiren durumlarda çeşitli bahaneler ileri süren bu ikiyüzlü kişiler, yaralanmayı veya şehit olmayı kendileri için kayıp olarak görmektedirler.
“Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor.” (Tevbe Suresi, 42) ayetiyle bildirildiği gibi, bu kişiler çıkar elde edemeyeceklerini düşündükleri için savaşmak istememektedirler.
Oysa Peygamberimiz (sav)’in yanında mücadele edip şehit olan müminlerin canları kolayca alınıp Allah Katında en güzel yerde ağırlanacaklardır. Kendilerince mantıklı davranarak destek olmaktan kaçınanları ise hem dünyada hem ahirette çok acı sonuçlar beklemektedir.
Yaşamımız boyunca verdiğimiz kararlarla imtihan oluruz. Çıkarlarımızla çatıştığı zaman dahi sadakat, dürüstlük ve samimiyetten vazgeçmeyerek güzel ahlakı yaşamak için çaba gösterirsek, imtihanlarımızı da güzel yaşarız. Güzel ahlakın değeri imtihan ortamında daha iyi anlaşılır. Küçük ya da büyük verdiğimiz her kararda Kur’an ahlakına uygun bir seçim yaparsak, –Allah’ın dilemesiyle- sonsuz kurtuluşa ve eşsiz güzelliklere kavuşabiliriz.
Fuat Türker, Haber Ayna