- 814 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kur'an Nefretin Karanlığından Bağışlayıcılığın Aydınlığına Çıkarır
Çevremizde sık sık birbirlerini sevdiklerini, birbirlerine değer verdiklerini söyleyen kişilerin, birbirlerine çok ağır sözler söyleyerek, düşmanca ayrıldıklarına tanık oluruz. Eşlerin, arkadaşların hatta bazen yakın dostların aralarındaki bağların kopması genellikle bu şekilde aşağılama, suçlama ve nefretle olur.
Artık "sevgilerinin bittiğini" söyleyen bu kişilerin yaşadıkları, aslında ’gerçek sevgi’ değildir. Yaşanan, karşılıklı çıkarlar doğrultusunda gelişen, manevi derinliği olmayan ve maddi değerlere dayanan bağlardır. Bu bağlar o denli zayıftır ki, kişi imkanlarını kaybedip yaşam şartları değiştiği ve karşısındaki insanın beklentilerini karşılayamayacak duruma düştüğünde, gördüğü ilgi ve sevgiyi yitirir. Çok sevdiğini söyleyen kişi, bu konuma gelen insanla bağlarını koparmak için anlamsız nedenlerle tartışma çıkarır, ortamı gerginleştirir. Bencil istek ve tutkularını artık tatmin edememesi nedeniyle, içinde nefret besler.
Birçok evlilik de maddi çıkarlar ve geleceğe dair beklentiler üzerine kurulur. Bu evliliklerde, eşler gerçeğin farkındadırlar ancak birbirlerine karşılıklı olarak tahammül etmeye çalışırlar. Kadın, maddi çıkarları nedeniyle onunla evliliğini sürdürdüğünü akledemediğinden kocasına, erkek de onu malıyla etkilediğini ve yitirmesi durumunda terk edeceği için karısına karşı içinde nefret oluşturur.
Dinden uzak insanların yaşadığı sevginin ‘sözde sevgi’ olduğu açıktır. Gerçek sevgi; temeli Allah sevgisi ve hoşnutluğu üzerine kurulmuş bir sevgidir ve Allah’a olan yakınlıkla artar. İman kalbine yerleşmiş bir insan, Allah’ı büyük bir coşku ve heyecanla sever. Allah’a duyduğu sevgi nedeniyle, mümin, O’nun yarattıklarına karşı da büyük bir sevgi duyar. Sevdiği kişi hata da yapsa, asla içinde kin ve nefret duymaz; ona imanından kaynaklanan şefkat, merhamet, hoşgörü ve bağışlama ile yaklaşır.
İnsan hata yaptığında nasıl Allah’ın merhamet ve bağışlayıcılığına sığınıyorsa, kendisi de merhametli ve bağışlayıcı olmalıdır. Bir Kur’an ayetinde, “Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam’a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir.” (Araf Suresi, 199) buyurur Allah. Kalbi Allah’ın zikriyle hastalıktan arınmış mümin bağışlayıcı olur. Bu Rabb’inin buyruğudur ve önemli bir yükümlülüktür.
Kur’an ahlakını yaşamayan kimseler, bazen ima ederek bazen de doğrudan hatırlatarak, hata yapan kişinin yanlışını ‘yüzüne vururlar’. Oysa bu kişiler daha önce bağışladıklarını söylemişlerdir. Ancak kalpleriyle sözleri aynı olmayan bu kişilerin içlerindeki kızgınlık ve nefret hala sürmektedir.
Müminlerin bağışlayıcılıkları ise samimi ve süreklidir. Yalnızca dille değil kalpleriyle de affederler; çünkü gerçek bağışlama makamı merhamet edenlerin en merhametlisi olan Yüce Allah’tır. Eski hatalardan söz etmez, insanların kusurlu yönlerini yüzlerine vurmaz; aksine iyi ahlak özelliklerini öne çıkarır, bunlardan bahsederler. İnsanın dünyada imtihan olan, hata yaparak öğrenen bir varlık olduğunun bilincindedirler ve bu yüzden hoşgörülü ve bağışlayıcıdırlar.
İnanan insanın bağışlayıcılığı, dinden uzak insanınınkinden çok farklıdır. Cahiliye insanının ‘bir defalık affetme’ ya da ‘son kez affetme’ mantığı müminin asla benimsemediği bir anlayıştır. Bir hata veya kusur defalarca da sürse, affedici ve hoşgörülü davranır; içinde kin ve nefret beslemez.
Mümin, şeytanın hile ve vesveselerine kanmaz, nefsinin bencil arzularına kapılmaz, kalbini karartacak kin ve nefret gibi duygulardan arınma çabası içinde olur. Nefret, kin, kıskançlık, kötü söz söyleme müminlerin değil, inkarcıların özelliğidir ve Kur’an ahlâkına asla uygun değildir. Sevgi, merhamet, şefkat, hoşgörü ve tevazu imanın en önemli kanıtlarındandır. Sevgi, yaşamı güzelleştiren çok büyük bir nimettir. Gerçek sevgi ise ancak derin bir iman ve Allah korkusuyla yaşanır. Kur’an’ın öğrettiği sevgi, samimi inananların kalplerini yumuşatır; Allah’ın güzel sıfatlarının, üzerlerinde tecelli etmesine vesile olur.
Müminler arasındaki kardeşlik, derin sevgi ve muhabbet cennet halkının özelliklerindendir. Orada gerçek mutluluğa kavuşmuş insanların kalplerinde hiçbir kötü duyguya yer olmayacaktır. "Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar." (Hicr Suresi, 47)
Gözleri ve vicdanları körelmiş insanları, içinde yaşadıkları mutsuzluktan kurtaracak tek yol Kur’an ahlâkını yaşamaktır. Allah’ı gönülden seven insan, O’nun yarattığı insanları da sever. Bu sevgi, şefkati, merhameti, affedici olmayı, özveriyi, güzelliklerden zevk almayı, huzur ve mutluluğu beraberinde getirir. Ancak o zaman birbirine sevgiyle bakan, nimet ve güzelliklerin değerini bilen insanların yaşadığı güven ve huzur içinde bir yaşam kurulur.
Peygamberimiz(sav) konuyla ilgili olark şöyle buyurur: “Sizden önceki toplumların derdi size de bulaştı: Haset ve kin. Kin beslemek, kökten kazıyan şeydir. Allah’a yemin ederim ki iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız.” (Tirmizi; Huccetü’l İslam İmam Gazali, ihya’u Ulum’id-din, 3. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 425)
İman sahipleri, nefislerinin kendilerini kin ve nefrete yönelten telkinlerinden etkilenmezler. Çünkü Allah, hoşnutluğunu ve rahmetini kazanacak kullarının ahlak özelliklerini, "Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever." (Al-i İmran Suresi, 134) ayetiyle tarif eder. Bu nedenle müminler nefret duygusundan Allah’a sığınırlar. Ve dua ederler:
"... Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten Sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin." (Haşr Suresi, 10)
Nefret, insanı, samimi bir dostluğu, sevgiyi ve karşılıklı anlayışı yaşamaktan alıkoyar. İnsanın yaratılışına aykırıdır ve kişiyi yalnızlığa, mutsuzluk ve çaresizliğe sürükler. Allah, bağışlayıcılık özelliğiyle insanı sağlıklı yaşayabileceği şekilde yaratmıştır. Nefretin şeytani bir tadı vardır; insanı tutsak eder. İnsan tutkularının tutsağı olmuşken özgür olamaz. Ancak bu duygudan kurtulduğunda gerçek anlamda özgürleşir.
Düşmanlık, kin ve nefret beslemek inananların dikkatle sakınmaları gereken kötü ahlâk özellikleridir. İnsan kin ve nefretten arınmalı şefkatle bakmalı, içten bağışlayıcı olmalıdır. Bağışlayıcı olmak sevginin temelini oluşturur; Allah’ın kullarına katından sunduğu sayısız nimet ve güzellikten biridir. Kur’an ahlakını titizlikle yaşamak, insanın ruhundaki sevgiyi alabildiğine sonsuza doğru açar.
Fuat Türker, Dareyn Dergisi
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.