ÇAY KADINININ HEYKELİ DİKİLMELİ
Bu nasıl başlık demeyin! Başlık az bile gelir, Karadenizli kadınlara. Onlara dünyanın en büyük krallığının tacı takılmalı. Neden mi? Hiçbir karşılık beklemeden ekmeğinin her zerresine terini akıtan, avare gezen erkeklerimize inat edercesine erkek işine sarılan böyle fedakar kadınlar nerede bulunur ?
Biz erkekler, işten eve geldiğimizde, yemeğimizi hemen önümüzde görmesek hiddetleniriz. “Olur mu böyle? İşten yorgun gelmişiz, bir de yemeğimiz anında hazır olmayacak ha!” der, sonra da davranışımıza istinaden böbürleniriz. Kılıbık değiliz ya, ondan!
Eğer çalışmıyorsak hiçbir işte, akşama kadar kahve köşelerinde zaman öldürür, akşam olunca da yorgun olan bizmişiz gibi, hanımlarımızdan hizmet bekleriz. Ne hizmeti bekliyoruz ki biz? Asıl, bizim onlara hizmet etmemiz gerekmez mi? Birilerinin sesini duyar gibi oluyorum şimdi. “Olur mu canım! Kadın, kocasına hizmet etmeli, ev işi kadına ait; erkek ev işi yapar mı?” dediklerini duyar gibiyim şimdi. Eee, tamam! Peki biz akşama kadar erkek işi mi yaptık, ya da tarlada erkek gibi çalışan biz miydik? O zaman roller değişti, hadi hazırlayalım yemekleri, yıkayalım çamaşırları! Zor tabi, zor gelir bize! Karizmamız çizilir değil mi? Erkeklik gururumuza ters düşer değil mi? Ya kadınların gururu? Onların böyle bir özelliği yok mu?
Tanrı, kadınları tarlada bahçede çalışsınlar diye yaratmış olsaydı, erkeğin kuvvetini onlara verirdi. Ama onlar bizlere inat, ailenin tüm yükünü omuzlamış durumdalar. ( Bu genellemeye herkes dahil değil, bazılarımızı muaf tutmak gerekir.) Özellikle de “çay kadınını”…Sabahın erken saatlerinde kalkıyor, bir gün boyunca, çoluk çocuğunun yiyeceklerini hazırlıyor, sonra da hiç vakit kaybetmeden, cennet bahçesine koşar gibi, çay bahçesine koşuyor. Koşmazsa, kontenjanını dolduramayacak. Bu durumda, güneşin etkisini en çok hissettirdiği sıralarda, kontenjan doldurma telaşıyla da daha fazla ter akıtacak. Sonra da çayları, satacağı alım yerine taşıyacak. Hem de zamanla yarışarak… Alım yerine geldiğinde de bohçaları tek tek açacak, “Devlet Baba”mızın kutsi isteği gereğince, eksper ağabeymizin onayını alacak, tekrar bohçaları bağlayıp kantara taşıyacak. Daha bitmedi işi! “Acaba ne kadar çay toplayabildim?” diye cüzdanını kontrol edecek, kontenjanını doldurmuşsa mutluluğu hak ettiğini düşünecek. Eee, o kadarcık mutluluk da hakkı yani! Eve gelecek, çocuklarına yemeklerini verecek, akşam kocası gelince ne yiyeceğini düşünecek ve ona da özel yemekler döşeyecek, tekrar asıl mekanı olan çay bahçesine koşacak. Akşam olunca da biz erkekler, ondan hizmet bekleyeceğiz. Emeğinin karşılığını “Devlet Babamız” ödediği zaman da paranın yüzünü göremeyecek. Niye görsün ki? Alışverişi biz erkekler yapmıyor muyuz? Kadının ne işi var çarşıda, pazarda; piknikte, eğlencede? Erkek eğlenir, kadın evde cinlenir! Kadınlarımız için hayat yıllarca böyle sürüp gidecek. Sonra da bizler medeniyiz diye övüneceğiz ha!
Heykeli dikilecek olanlar asıl, kadınlarımızdır. Biz burada, onların yaptıklarını yazmaya kalksak hard-diske sığmaz; onların heykelini nasıl yapalım ki dünyaya sığsın?
Kamil GÖRMÜŞ
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.