- 605 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Eleman Aranıyor-3 (Son Bölüm)
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu öyküdeki olaylar,1970’li yılların İstanbul’unda yaşanmış gerçeklerdir.Şahısların isimleri ise tabii ki değiştirilmiştir...
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bin dokuz yüz yetmiş üç yılının sıcak bir Mayıs günü Rafet, tek başına düzeltmeleri yapıyordu. ”Burada işe başlayalı altı ay olmuş bile,zaman çok çabuk geçti.” diye düşündü. Masasının hemen yanında kirli çay bardaklarının kenarında durduğu camdan dışarıya baktı.
Sefil bir hipi başını sallayarak, o güzelim(!) saçlarını savurarak yokuşu tırmanıyordu. Perişan olmuş elbisesinin ceketinin cepleri çıkmış, pantolonunun paçası yırtılmış sallanıyordu .Bu sıcakta ceketle nasıl dolaşabildiğine hayret etti.
Onun hemen arkasından giden çok şişman bir adam gördü. Necdet Tosun’a benzetti. O olma ihtimali çok yüksekti çünkü geçende bir operatör aşağıdaki vergi dairesine gidip gelen artistleri bu pencereden bazen gördüklerini söylüyordu.
Caddeden vızır vızır geçen daha doğrusu geçmeye çalışan arabalardan kendini sakınmak için yaşlı bir adam dikkatli bir şekilde en kenardan yürüyordu. Arabaların bazıları yokuşu çıkmakta zorlanıyordu. Binenlerin inip yokuşu çıkması için arabayı iteledikleri de oluyordu.
**
Geldi geleli yazı işleri müdürünü sadece birkaç kere görmüştü. Mürettiphaneye pek inmezdi. Şefleri ise sık sık oradaydı . Eskiden yayınlanmış pehlivan tefrikalarını ya da o günün falını getirirdi dizilmek üzere.
Bir gün yeni fal yazmaktan da bıkmış ve eski gazetelerden falları keserek getirmeye başlamıştı. Rafet, dizerken bazı fallarda satırın tam dolmadığını söylediğinde:
-Onun kolayı var. Uğurlu sayınız şu ya da uğurlu renginiz bu, diye ekle ve boşluğu kapat gitsin! demişti.
Kopyalardan eline bulaşan mürekkebi samanlı bir kağıda silerken şef içeri girdi:
-Rafet, bugün yazı işleri müdürü erken çıkacak, benim de bir işim var. Birazdan gideceğim. Patronlar yukarıda, ama onlar bu işten anlamazlar. Anlayacağın işler senin sorumluluğunda. Mürettip sayfaların kopyasını aldıktan sonra, bir göz atıp baskıyı yaptır! dedi ve gitti.
**
Gazetenin basılmasına yarım saat kala on tam sayfa kopyayı Rafet’e getirdiler .Diğerlerini üstün körü ama baş sayfayı dikkatlice inceledi.
Manşet habere baktı: ”Mecliste masonlar tartışıldı” diye büyük puntolarla bir başlık atılmıştı. Devamında da bir milletvekilinin masonlara “sülük” dediğinden bahsediliyordu. Sayfaları tek tek imzalayıp basılmak üzere gönderdi. Saat tam 17.00’de baskı makineleri gürültü çıkararak gazeteyi basmaya başladılar.
Yarım saat ya geçmiş ya da geçmemişti ki patronun kardeşi Orhan bey ve birkaç kişi Rafet’in yanına geldiler. Ellerinde yeni çıkan gazete vardı, heyecanlı görünüyorlardı. Masanın etrafını sardılar. Orhan bey:
-Rafet bu kocaman haberi görmedin mi? Gördüysen bizi neden uyarmadın? Masonlara hakaret ediliyor bak burada! Üstelik adamlara sülük bile deniyor.
-Efendim onu söyleyen biz değiliz, bir milletvekili. Hem ben haberin kendisini değil, o haberdeki dilbilgisi yanlışlarını düzeltmekle görevliyim. Ayrıca basın ve ahlâk yasasına aykırı bir şey varsa o zaman ilgili birimi uyarırım. Haberlerin seçimi sorumluluğu tamamıyla yazı işlerine aittir.
-Ama ortada alenen bir hakaret var.
-Az önce de belirttim, hakaret varsa onu yapan biz değiliz ki...
-Peki, o zaman aynı haberde sözü edilen şu iki firmadan bizim reklam aldığımızı biliyor musun?
-Bilmiyorum, çünkü benim reklam servisiyle de bir ilgim yok. Hem masonların daha önce aleyhinde basılmış kitabı da var gazetemizin. Topluma zararı olmayan bir haber gibi göründü bana. Gene de siz bilirsiniz.
-Neyi nasıl yapmamız gerektiğine biz karar veririz. Baskıyı durdurdum. Mürettip hemen o haberi çıkarsın, basılan gazeteler imha edilsin ve o haberin yerine şu haber konsun.
Operatörler gitmiş ama dizgi makinesinde bunu mürettip de dizebilir. Sen de hemen okuyup düzeltmeleri yap, fazla gecikmeden gazeteyi çıkaralım.
-Peki
-Ha unutmadan söyleyeyim, yarın da beni gör. dedi ve gitti. Tabii yanındakiler de onunla beraber.
Manşetten verilecek olan yeni haberin başlığı şöyleydi:
.....Partisi Başkanı: ”Biz milliyetçiyiz” dedi.
***
Ertesi gün Rafet onun yanına gitmedi. Çağırmasını bekledi, ama çağıran olmadı. Bu olaydan on gün sonra artan sigorta primleri nedeniyle gazeteden çok sayıda eleman çıkarılacağı söylentileri yayıldı. Bu söylentiler bir gün sonra gerçek oldu.
***
Patronun odasına Nuri ve Rafet birlikte çağırıldılar .Görevlerine son verildiğine dair bir zarf içinde bir yazı ve on beş günlük de tazminat parası ellerine tutuşturuldu.
Başak Acun bundan sonra gazetede tashih işlerini tek başına yürütecekti. Kendisiyle vedalaşan arkadaşlarına bu nedenle dert yanıyordu.....
***
(Bitti)
YORUMLAR
güzel öykü. atmosfer iyi resmedilmiş. makinalar, aletler, işin tekniği tam bir tablo. dil tam bir öykü dili. karekterlerin iç ve dış dünyaları iyi çizilmiş. yalnız öykünün biraz işlenmesi gerekiyor. yazınsal sorunlar var..
bunlar, yakın aralarla tekrar eden aynı sözcükler, simetri uyumsuzlukları, de da bağlacının fazla kullanılması, "dan dolayı," "için" ," "ise" gibi sesi olumsuz etkilyen yazımlar.
ilk bölümlerde gözüme takılan bir kaç tanesini yazıyorum.
Gece bölümlerinde okuyorlar, gündüzleri de burada çalışıyorlardı.(simetri bozukluğu: "gece bölümleri/gündüzleri" simetri oluşturmuyor.gece üniversitesi birinci cümlede belirtilebilirdi. aynı sözcüğü tekrarlamamak için "ikinci öğretim" denebilirdi.
(geceleri okula gidiyorlar gündüzleri burada çalışıyorlarıdı.)
"Basılan gazeteleri, birkaç çocuk alıp Karaköy, Eminönü ve Sirkeci Gar’da “yarınki gazete” olarak satıyor, diğerleri de dağıtım firmalarınca çeşitli yerlere götürülüyordu." "Basılan gazeteleri," dediğimizde çocuklar tamamını götürüyor gibi. "garda değil garında" denebilirdi.
Basılan gazetelerin "bir kısmını" matbaada çalışan çocuklar, Eminönü ve Sirkeci Gar’ında “yarınki gazete” olarak satıyor, bir kısmını da dağıtım firmaları çeşitli yerlerdeki satış bayilerine götürüyorlardı.
Nuri de Rafet gibi yeni işe başlamış "olan," uysal ve gayretli bir gençti. ("olan" yazılmasa da olurdu.)
"Nuri ile kısa sürede kaynaşmış, ama gerçek adı Ahmet olduğu halde kendisine Başak Acun dedirten deneyimli müsaahhihe bir türlü ısınamamıştı." (kim ısınamamıştı? önceki cümlenin öznesine gönderme yaparsak o cümlenin öznesi nuri bu cümlede özne belirtilmeli.) rafet'i peşpeşe kullanmamak için birinci cümledeki "rafet"in yerine "onun" kullanılabilirdi..
dediğim gibi üstünde çalışılacak ve "yorum yazılacak" kadar güzel bir öykü... eminim, bir iki kez gözden geçirirseniz benim gördüklerimi siz fazlasıyla görebilirsiniz..
ellerinize sağlık...
lidya tarafından 6/14/2010 9:23:42 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ömer Faruk Hüsmüllü
İyi ki bu sitede varsınız ve ben iyi ki sizin gibi bir değeri tanıdım.
Eleştirilerinizden faydalanmaya devam edeceğim.
Selam ve saygılarımla.
lidya
üçüncü bölümü eklediğinizi görmemiştim bile:)
Çok beğenerek okudum. Emeğinize ve kaleminize sağlık. Başka öykülerinizde görüşmek üzere. Saygılarımla...
Ömer Faruk Hüsmüllü
Okuma zahmetine katlandığınız için ve değerli yorumunuz için ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum.
Selam ve saygılarımla.