MARDİN TRABZON İSTANBUL ÜÇGENİ...
Ruken; Zeki, güzel ve bir o kadar da alımlı.Mardinli zengin bir ailenin tek kızıdır.
Kendini eğitime adayan belediye başkanlığı yapan babanın ve ailenin gözbebeğidir.
1969- 1973 yılları arasında üniversiteyi okumak için İstanbul’a gider.Kazandığı hukuk fakültesini, azimle çalışıp kendisine inananların emeğini ve inançlarını boşa çıkarmamaktır amacı.
Üniversitenin kantininde oturmuş, bir yandan çayını yudumlarken, bir yandan da ders çalışma telaşındadır.
Fakat yan masada oturan bir grup öğrencinin kahkahaları ve bağırarak konuşmalarından duyduğu rahatsızlıkla bir türlü okuduğu kitaba veremez kendisini.
Doğrulup yerinden, o grubun masasına doğru seslenmek zorunda hissediyor kendisini.
-Biraz sessiz olur musunuz?
Fakat ne mümkün! Bu uyarıyı ciddiye almayan grup daha da arttırıyor gürültülü konuşmalarını, sinir bozucu kahkahalar savurarak Ruke’nin masasına...
Grubun içinden sadece birisi gülmemiş ve Ruken’in uyarısını dikkate alarak sükut içerisine girmiştir.
İnşaat mühendisliği okuyan gencin çok sonradan öğrenecekti adının Kemal olduğunu.
Ruken’in, iri ve kömür karası gözlerinden alamaz bakışlarını.Hayranlıkla ve büyülenmiş bir halde öylece baka kalır.
Kemal’i bir düşünce alır.Mutlaka bir yolu olmalıydı Ruken ile tanışmanın.Fakat bir türlü cesaret edip sokulamazdı o büyülü gözlerine kapıldığı kızın.Günlerce takip eder, fırsatını bulup kendisini tanıtmanın yollarını ararken, her gün gölge gibi peşini bırakmaz.
Ve bir gün kantinde bulur o fırsatı.Oturacak yer ararken, Ruken’in tek başına oturduğunu görür.Masasına yaklaşarak.
‘’-Oturabilir miyim? Der.
Ve cevap beklemeden, Ruken’in konuşmasına aman vermeden oturuverir masasına.Adını söyler ve ruken’e adını sorarak elini uzatır.Nihayet tanışırlar.Ve günler ayları, aylar yılları kovalayıp gider.
Arkadaşlıkları sevgiye dönüşür.Birbirlerine olan sevgilerini fısıldarlar her fırsatta.
Okulun son senesi gelmiştir artık.Ayrılık zamanıdır iki sevgili için.Ruken, Mardin’e.Kemal, Trabzon’a döner.
Bu ayrılık, aşklarının yeni başlangıcı olacaktı.Araya giren hasret, birbirlerine duydukları özlem, her geçen gün artarak alevlenmiştir her ikisinin de yüreğinde...
Kemal, Karadeniz çocuğu.Birazda erkek olmanın verdiği kolaylıkla aşkını daha rahat yaşabilmektir. Ruken, doğu kızı.Yaşamın zorlukları töreler, gelenekler.Zordur aşkını dillendirmesi.
Gizli gezli mektuplaşmalar başlar.Kimselere duyurmadan göndermeler.Ruken’in aklı gider, bir gün bu mektuplardan birisi babasının eline geçecek diye...
Ruken, ne babasına nede annesine bir açıklayamaz yüreğini yakan aşkı.Kemal, çoktan açıklamıştır babasına.
Aldığı cevap karşısında buz kesilir.
Babasının ‘’Bu eve asla Kürt kızı giremez, sana hakkımızı helal etmeyiz’’
Çaresiz ve ümitsiz bir bekleyiş içine girer iki aşık.Sonunda kaçmaya karar verirler.Ama! Ruken’in ailesi böyle bir olay karşısında kesinlikle kızlarını sağ bırakmazlardı.Bunu çok iyi biliyordu Ruken.Avukat çıkacak olması bile hiçbir şeyi değiştirmiyordu.Töre neyse o’dur...
Bu çaresizlik karşısında Ruken içine gömülür.Sessiz bir kimliğe bürünür.Okulu bitirdiğine sanki hiç sevinmemiştir.Ailenin dikkatinden kaçmaz bu durum.En çokta annesi hissetmiştir Ruken’in içinde bulunduğu çıkmazı.
Ruken’in halleri, babasının canını sıkar iyice.Ruken’e büro açmaya karar verir.İş güçle oyalanırsa belki düzelir düşüncesindeydi.Zaten, böyle bir büroya ret cevabı vermiştir Ruken.
Baba, aldığı cevap karşısında hem şaşırır, hem kızgınlığını ifade eder.Esme hanımı karşısına alır.
‘’-Hatun bu bizim kızın neyi var.Neden geldiğinden beri yabancı gibi duruyor içimizde.Ne derdi var?Neyi eksik? Biz, kızımızı böyle olsun diye mi okuttuk...’’
Esme hatun cevap verir.
‘’-Çok yokladım, günlerdir ısrar ediyorum ama tek kelime alamadım ağzından Ali bey...’’
Günler böyle sürüp giderken.Artık Ruken dayanamaz ve annesine açılır.İstanbul’da okurken biriyle tanıştığını ve o’na aşık olduğunu, o’ndan başka kimseyle evlenemeyeceğini söyler annesine.
Bu haber eve bomba gibi düşer.Ali bey hırsından deliye döner.Lakin yapabileceği bir şeyde yoktur.
Bu aşktan ve içinde bulunduğu çaresizlikten hasta olmuştur Ruken.Kırk kiloya kadar düşmüştür.Aile ne yapacağını şaşırır.Töreler var, çevre var.Ali bey, belediye başkanı, ahali duyarsa rezil olacağını düşünür.
Bir yandan da kızı, gözünün bebeği göz göre göre eriyordu.
Ali bey; hayatının en zor kararını verir.Kızının bu haline vicdanı daha fazla rahat etmez.Ruken’ seslenir.
‘’-Söyle her kimse o genç, ailesi ile birlikte gelsin istesin seni...’’
Fakat bu defada diğer tarafta sorun vardır.Kürt kızını gelin olarak kabullenmeyen Kemal’in ailesi.Kemalin ailesi bu evliliğe hep karşı gelir...
Kemal, okuldan arkadaşı olan Siirtli Tahir’e açılır.Tahirin ailesi, Kemal kendi oğullarıymış gibi Mardin’e kız istemeye giderler.Bu gerçeği onlardan başka kimse bilmez.Hep saklı kalacaktı yıllarca.
Ali bey; gelenekçi bir adam olmasına rağmen, duygusal yanı ağır basmıştır.Gözünün önünde eriyen biricik kızını vermekten başka şansı kalmamıştır.Sevmenin ne olduğunu bilen bir insandı.O’da Esme hatunu severek almıştı.Yıllardır aynı sevgiyle bakıyordu sevdasına...
Ali beyden çekinen aşiret, bu olayın üstüne fazla gitmedi ve konu hiç açmamak üzere kapatmışlardı.
Ruken ve Kemal evlenip İstanbul’a yerleştiler.Bir daire kiraladılar.Bir odasında Ruken’e hukuk bürosu açtılar.Avukatlık mesleğine başlamış oldu böylece.Diğer oda da Kemal için mühendislik bürosu yaptılar...
Kemal, o kantinde gördüğü ilk bakışlarla bakıyordu hala sevgili karısına.Hala aynı heyecanı taşıyordu yüreğinde.Ruken’de o’ndan farksız değildi.Peri masalı gibi bir evliliğin ardından ve birlikte başladıkları hayat yolunda mutlulukları her geçen gün katlanarak artıyordu.
İlk çocukları erkek olmuştu.Bu mutluluklarını iyice perçinlemişti.
Gerek aile yaşantılarında, gerekse mesleki kariyerlerinde her şey yolunda gidiyordu.Ta ki bir gün Kemal’in içkiyle tanışmasına dek.Arkadaşlarıyla ara sıra yaptığı akşam kaçamakları, git gide artar olmuştu.Ruken en zaman sorsa, tersleniyordu Kemal tarafından.
Göze gelmişti mutlulukları.Huzurlu günlerin yerini şiddetli geçimsizlik ve kavgalar almaya başlamıştı.Her geçen gün işler kötüye gidiyordu aile içinde.Ve Ruken hamile olduğunu öğrenir.
Ali bey ve Esme hatun kızlarının bu ikinci hamileliğini duyduklarında soluğu İstanbul’da almışlardı.Kemal, Ali beyin varlığında kendisine biraz çeki düzen verir gibi olmuştu.
Ruken; ikinci çocuğunu da doğurdu.Büyüdükçe, annesine güzelliğiyle annesine, gözlerinin rengiyle babasına benzeyecek olan bebekleri kız olmuştu bu defa...
‘’-Kızımın adını ben koyacağım’’ diyordu Ali bey!
Anne-baba, kızlarının dedesini kırmadılar.
‘’-Adı, Berfin Y...olsun’’ dedi Ali bey!
Ali bey ve Esme hatun 2 ay daha kalıp Mardin’e döndüler.
Kemal, ikinci çocuğu olmasına rağmen yine değişmedi huyu-suyu.Kaldığı yerden devam etti alkole.
Ruken; hem iş, hem çocuklar ve ev işleri.Gereğinden fazla fedakarlık yapıyordu.
Kemal’ın
‘’-Senin yüzünden ailemi ret ettim.Seninle evlenmeseydim, ailemi karşıma almazdım.’’Sözleri kurşun gibi bağrına saplanıyordu Ruken’in...
Berfin 6 yaşına geldiğinde ayrılmaya karar verdiler.Ruken, hayatında görmediği Kemal’in ailesini ilk kez mahkeme salonunda görecekti.
Kemal’in boşandığına emin olmak istiyorlardı.Çünkü: Kemali evlendirecekleri kız çoktan hazırdı.Ruken acı içinde akıtıyordu gözyaşlarını.
Aşk bitmişti...
Her engeli göğüsleyen o büyük aşk yerle bir olmuştu tek celsede...
Asıl acı olan, Rukeyi asıl yıkan.Kemalin, anne-babasının söyledikleri olmuştu.
‘’-Oğlumuzu yaktın, onu bizden aldın, yıllarca ona hasret bıraktın.Sende çocuklarından bul inşallah’’
Nasıl olurdu.Bu insanlar torunları için nasıl böyle konuşabilirlerdi.Ruken’i asıl yakan-yıkan bu sözlerdi...
Sırf Kürt kızı olduğu için insan onun çocuklarını alıp bağrına basamaz mı? sonuçta kendi kanlarını taşıyordu. Nasıl olurda böyle bir nefret, böyle bir kin besleyebilirlerdi.
Çocuklarını büyüterek yaşam kavgasına devam etti Ruken.Her şey yoluna giriyordu ki bir gün o acı, o sarsıcı haberi aldı.Biricik oğlu mide kanseriydi.Bir kez daha yıkılıyordu Ruken.Hayat dalgasını geçiyordu sanki.
Çok fazla sürmedi.Teşhis konulduktan 16 gün sonra, kaybetti yavrusunu...
Tek dayanağı...Berfini kalmıştı Ruken’in ellerinde...Büyüttü, okuttu, iş güç sahibi yaptı biricik kızını.
Sonra Evlendirdi Berfini...
Nerden bilecekti ki o’nun kaderi de kendi kaderine benzeyecekti...
YORUMLAR
YÜREĞİNE SAĞLIK HARİKAYDI KUTLUYORUM ÖYKÜ MÜYDÜ YAŞANMIŞMIYDI BİLMİYORUM.
MAALESEF BÖYLE OLAYLAR SIKÇA YAŞANIYOR BU TOPRAKLARDA. FAŞİSTÇE IRÇI BİR ŞEKİLDE
OLAYA BAKAN SIRADANLAŞAN BİR DURUM. BU YILLARCA YAPILAN GIYBETİN SONUCU.
HANİ DERLER YA KÜRTTEN OLSA EVLİYA KOYMA AVLUYA. ONLARCA AİLE PARÇALANMIŞTIR
DAHA DA PARÇALANACAKTIR. BİNLERCE KİŞİ FAİLİ MECHULLERE GİTMİŞTİR DAHA DA GİDECEKTİR.
BİNLERCE KÖY YAKILIP YIKILMIŞ İNSANLAŞTIRILMIŞTIR DAHA DA YAPILMAYA DEVAM EDİLECEKTİR.
BİNLERCE İNSAN YOK EDİLMİŞ BUHARLAŞTIRILMIŞTIR DAHA DA YAPILACAKTIR.......ACIIII....
SEVGİYLE....
Yaşanmış bir öykü değilse " Neden Trabzon" diye sormak icap eder...Trabzon halkı Kürtlere değil, PKKlılara zıttır. Zira bizde pek çok Kürt gelin ve damat var. Hiç de sorun yaşamıyorlar. Çünkü Karadeniz insanı damarına basmadığınız sürece sempatik ve insancıldır. O damarın adı da, vatan ve namustur.
Sırf Kürt olduğu için bir insanı dışlamak, insanlık değildir. Ya da Kürtlerin bir Türkü dışlaması...Ne ayıp yahu. Aynı topraklarda yaşayıp, aynı havayı soluyoruz. Sonra da bir birimizi yiyoruz...
Tebrikler Jasmina Hanım. Konu olarak gündemden hiç düşmeyen ve çoğu insan için bir acısı onulmaz bir sızıya değinmişsiniz. Umarım bir gün insanlar Allah(cc) tarafından "Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır."(Hucurat 13) emrolunan yüce hakikati kavrar ve bu boş ayrımcılıktan vazgeçer.. Hassasiyetinizden ötürü tebrikler...