CEMAL, FIRAT VE ISTANBUL
CEMAL, FIRAT VE ISTANBUL
Ankara’nın sisli gecelerinde, çakallar ulur. aç kurtlar can sıkıntısından insan avına çıkar. Kahvehaneler taranır,öğrenciler köprülerden atılır. Vardiyadan dönen işçilerin önü kesilir. Mamak’ta Şirintepe, pek şirin değildir artık.
Cemal ve Fırat iki arkadaş. İkisi de tehdit altında. Cemal’i babası İstanbul’da bulunan akrabasına gönderir.
Otobüsle Harem’e gelen Cemal. Vapurla Eminönü’ne geçer. Deniz adeta büyülemişti. Vapur’dan İstanbul seyretmektedir. Şiirlerde, romanlarda öykülerde yaşamak gibidir. Eminönü’ne geldiğinde sıcaktan çıkardığı ceket kolundadır. Kalabalıkta geçerken biri ceketine sarılır.
Kaç para hemşerim
Cemal şaşırır. Bunu gören yaşlıca biri.
Oğlum burası bit pazarı dikkat edeceksin, sen İstanbul’a yeni geliyorsun.
Evet Amca
O zaman çok dikkatli ol. İstanbul güzeldir, ama güzeldir hoştu ama kusurları vardır.
Galata köprüsü, bayram yeri gibi. Korkuluklarda denizi seyredecek, yer bulmak mümkün değil. Herkes balık tutuyor. Her yer işportacı kaynıyor. Adeta herkes bir şeyler satıyor. Vapur sirenleri bir aslan kükremesi gibi. Yine de İstanbul güzel. Galata kulesi, Kız kulesi. Yeni yapılmış asma köprü. Cemal bir kartpostalın içinde gibidir.
Eminönü’nden Kurtuluş’a giden otobüsüne biner. Bindiğine bin pişman. Yerini bir ihtiyara verdiğine yine pişman. Otobüs tıkış tıkış. Trafik sıkışık. Aklına duvara yazdığı sloganlar, “Kurtuluşa kadar savaş”. Şaşırır. Burada insanlar evlerine gitmek için her gün savaşıyor.
Geldiğinin ertesi günü. Feriköy’den Beyoğlu’na kadar yürür. Tarihi binalar bir mimari harikası. Böyle binalar Ankara’da da var. Ama buradakiler sanki bir başka. Bir Avrupa ülkesi sanki. Emek, Atlas, Elhamra sinemaları. Galatasaray Lisesi, Kiliseler, Çiçek Pasajı, diğer pasajlar.
Ağzı açık binalara bakarken, Fırat’la karşılaşır. İki arkadaş buluşur adressiz ve randevusuz. Rastlantı iki arkadaşı bir nehir gibi buluşturur. Aziz Nesin’in “Benim Delilerim” kitabı aklına gelir. İstanbul’daki her kişi bir gün Beyoğlu’dan geçer. Fırat İstanbul’un yabancısı değil. Akrabalarının çoğu İstanbul’da olduğu için sık sık gelir. Nişan, düğün, hastalık, ölüm.
- 1 -
Fırat :
Hayrola mimarlığa mı başladın?
Cemal :
Böyle binaların sadece Avrupa’da olduğunu sanıyordum.
Fırat :
Desene daha ağzı açık çok gezeceksin.
Cemal:
- Niye!
Çünkü bu şehir bir açık hava müzesidir. Gel seni Tünel’e götüreyim.
Ne tüneli!
Fırat :
Görünce anlarsın. Ama önce Galata kulesine gidelim.
Cemal:
Şu meşhur Ahmet Çelebi’nin atladığı Galata kulesi burası ha.
Fırat :
- Evet
Fırat :
Ama kuleye çıkılmıyor. Çıkamayacağız.
Cemal :
Vay be. Buradan Üsküdar’a kadar uçmuş. Üsküdar nerede?
Fırat :
- Boğazın öbür yakasında. Oraya da gideriz.
Tünel’e bilet alıp, trene binerler. Karaköy. Fırat, Tünel’in tarihçesini anlatır. Osmanlı zamanında yapılmış. Daha önceleri atlı arabaların çalıştığı ve yayaların geçtiği yer. Buraya Fransızlar raylı sistem yapmış.
- 2 -
Fırat :
Şurada bir işim var. Burası Bankalar Caddesi. Bak şu binalara.
Cemal incelercesine binalar bakar.
Fırat :
- Senin sayende bu binaları ben de yeni keşfediyorum.
Rüyaların kenti İstanbul. En çokta denizi severler. Bir bankta saatlerce denize karşı oturup, uzun uzun sohbet ederler. Konu hep İstanbul’dur. Gülhane parkı, hayvanat bahçesi. Yukarıda Topkapı Sarayı. Aşağıda Sarayburnu.
Bunca gezdikten sonra, öylesine terli iki arkadaş Sarayburnu’da denize girerler. Girenler sadece onlar değil. Onlarca insan denizde. Yaşlı bir adam:
Oğlum burada denize girilmez. Der
Denize giren o kadar insanı gören iki arkadaş aldırmaz.
İki arkadaş denizin tadını çıkarır. Ankara’nın hatip çayında yüzmeyi öğrenmişler. Cemal daha önce İrfanlı barajının yapımında çalışmış orada yüzmeyi ilerletmiş. Bir süre sonra deniz adeta coşmuş. Azgın dalgalar apartman boyu. Cemal, denizin içinde Fırat’ı arar. Fırat, Cemal’i arar. Sonra kıyıda buluşurlar. İkisi de birbirlerini denizde bulamamış, umutsuzca kıyıya çıkmışlardı. Birbirlerini görünce sevinçten korkularını unutmuşlar.
Sahil’de giyinip biraz yürürken karşılarında bir levha “Burada denize girmek tehlikeli ve yasaktır” İstanbul Belediyesi.
Cemal:
Demek ihtiyarın bir bildiği var.
Fırat’a çıkışır.
- Ne biçim rehbersin arkadaş.
İçinden Bitpazarında yaşlı adamı anımsadı. İstanbul’un kusurlarından biri daha. Sonradan öğrendiğinde, çok daha sevindiler. Sarayburnu da boğulanın haddi hesabı yoktu. Her yaz onlarca insan boğulurmuş.
Para azalınca İstanbul’un büyüsü de azalmaya başlıyor. Para kazanmak gerekir. Fırat’ın akraba çevresi çok olduğundan bu konuda Cemal’e güvence verir. Akşamları matbaa’dan çıkan gazeteler, Anadolu’ya gitmeden önce İstanbul’da satılır. Akşam baskısı gazete satacaklar. Matbaa’ya giderler. Satacakları gazeteler. Aydınlık, Tercüman’dır.
- 3 -
İki arkadaşta red eder.
Fırat :
Biz bu gazeteleri satamayız.
Cemal:
Evet satamayız.
Matbaa çalışanı:
Kardeşim siz satmazsanız, başkası satar. Siz para kazanmak istemiyor musunuz?
Sonra burası İstanbul. Burada iş beğenmezsen aç kalırsın. Bu gazeteleri en çok okuyanlar da sizin solcular.
İnsanlar çoğu zaman red ettiği şeyleri yapmak zorunda kalır. Fırat ile Cemal de mecburen bu işi kabul ettiler. Gazeteleri satarken ne Aydınlık, ne de Tercüman diye bağırabiliyorlar. Akşam gazetesi, Akşam gazetesi diye bağırırlar. İçlerine sindirmeseler de elleri üç beş kuruş görünce biraz alışır gibi olurlar. Gerçekten de gazeteyi alanların çoğu solcu.
Fırat, Motor Meslek Lisesi’nde okumakta. Cemal ise Lise’den terk. Oda Kabataş Akşam Lisesine yazılır. Boş zamanlarda gazete satışı yaparlar. Cemal’e gazete de biri fotoğraf muhabir ihtiyaç olduğu söylenir. Kendisini yetiştirmesi ve fotoğraf makinesi alması istenir. Cemal, bir fotoğraf makinesi ile İstanbul’un bütün güzelliklerini daha iyi keşfedeceğini düşünür. Çizgisini sevmediği bu gazete kendisine kucak açmış. Ama orada yetişirse başka gazetelere geçebilirdi. Basında çalışanlar hep böyle yapıyor.
Taksitle aldığı makine ile gazete de işe başlar. Bir yandan fotoğraf eğitimi alır. Bir foto muhabirin yanında olayları fotoğraflarlar. Diğer taraftan İstanbul’daki bütün mimari binaların çeker. Yaptığı çalışmasını “İstanbul’un Harikaları” adı altında bir dosyada toplar. Fotoğraflara almanaklar, ansiklopedilerden topladığı bilgileri ekler.
Ülke bir cadı kazanı gibidir. Her yerde insanlar kurşunlanıyor. Kitle katliamları yapılıyor. Bilim adamları vuruluyor. Sendikacılar, gazeteciler, işçiler, öğrenciler gencecik, yaşta yok oluyorlardı.
Bir gün Cemal’i ve Fırat’ı şüphe üzerine ararlar. Cemal’in çantasında İstanbul’un tarihi binaları fotoğrafları, binalar ile ilgili bilgiler. Fırat’ın çantasında Motor Meslek Lisesi öğrencisi olarak, motor parçaları.
Yağmurdan kaçanlar doluya düşmüşlerdir. İki arkadaş bir örgütün bombacısı ilan edilmiş.