MİZAHİ EGZERSİZ
Biraz gülme iyi gelir yüz kaslarımıza… Yüz kaslarımızın hareket etmesi daha canlı ve daha diri bir cilt demektir. Hem gülmek insanın surat değerini artırıyor. Ayrı bir güzellik katıyor insan yanımıza ve yakışıyor inanın! Anlatacaklarım fıkra değil, biraz yaşamış olduğumuz şeyler, biraz hayatın kıyısında kalan ve küçük espriler olarak yerel tat katan anekdotlar, biraz kalem oyunu… Ama amaç biraz tebessüm ettirebilmek insanları…
Uçak boşluğa düşüp sallanmaya başlayınca bizimkisinin beti benzi atar ve sızlanmaya başlar. Yanında oturan ise pişkin pişkin şunu ifade eder: “Niye böyle huysuzlanıyorsun ki!”
Bizimkisi kekeme bir halde korkunun vermiş olduğu haleti ruhiye ile “Ama uçak düşerse ya!” Bizim pişkin ve bir o kadar ağır takılan ağabey şu veciz ve manidar ifadeyi döker ortaya:
“Düşerse düşsün babanın uçağı mı?” Yok devenin… Böyle bir anlayış olur mu yahu? Yazık değil mi allahaşkına, elin de olsa uçak uçaktır. İçinde o(ö)l ya da o(ö)lma(e)!
Mizah hayat pompalayan damardır, orada tıkanıklık varsa hayati tehlike söz konusudur. Mizahı yapabilen ve mizahı taşıyabilenler olduğu müddetçe hâkim olan iradelerde kendilerini çekidüzen verecektir. Eğer bir toplum kahkaha atarcasına, çatlarcasına gülüyorsa o zaman da problem vardır. Ona da dikkat edin! Aşırı sürat gibi aşırı mizahta sakıncalıdır.
Bir gün cenaze arabasının şoförü araçla giderken iki kız görmüş ve kafasını camdan çıkarıp kızlara:
“Şiişşttttt fıstık! Benimle gezer misin?” diye sarkıvermiş.
Kız da cevaben:
“Manyak! Bu arabayla mı?”
Adam da demiş ki:
“Ne diyorsun be millet bu arabaya binmek için ölüyor be ölüyor...”
Edebi sanatın en kralı değil de nedir şimdi bu anlattığımız… Ölmek hangi anlamda bakın bir zahmet! Mecaz anlam mı gerçek anlam mı? Mecaz olarak algılasak cenaze arabasına binmek için can atan şahıslar akla gelir ki pek hoş durmaz. Kızın amiyane tabiriyle manyak durumuna düşeriz. Gerçek olarak algılasak sahiden ölenler biner oraya… Ama ifade o kadar sıcak ve mizahi geliyor ki bunu yemede yanında yat kıvamında buluyorsunuz.
Vakti zamanında hatun kısmından birkaç tane misafirim tenezzül edip mekânımıza icap etmişlerdi. Ben diyeyim 10 sene siz deyin 20 sene evvel. Yazın sıcağı tabi ki soğuk babında bir şeyler ikram etmemiz lazım gelir. Hal hatırdan sonra; “ ne içerseniz?” dedim misafirlerime nezaketen. Onlar da; “ soğuk olsun da ne olursa olsun.” dediler. Hemen bizim küçüğü çağırdım ve yan pastaneye yolladım: “Koş oğlum orada beş tane limon söyle getirsinler tez elden.” Bir kaç dakika sonra bizimkisi ellerinde sarı sarı limonlarla gelmesin mi? Artık gülmekten bir haller oldu bize… Çocukcağız mecazı mürseli ne bilsin; limondan kasıt limonata yani. Bayağı serinledik, içimiz açıldı.
Bu yazı güldürme garantili değil, ama hiç değilse mizahi olma yolunda kaleme alınmıştır. O yolda güme gütse de bu deveyi gütmüş oluruz.
Sarı mı sarı bir abimiz var ilçede… Sempatisi para eden esprileri prim yapan nevi şahsıma münhasırlardan. Bu abimiz otururken bir gün bizim mekânda bir grup hatun gelir o ara. Bizimkisine uzun ve manidar bakar bir tanesi ve en sonunda dayanamaz; “ ben sizi tanıdım, siz Çeşit Hecisiniz!” der… Bizimkisi de tanınmış olmanın vermiş olduğu gurur ve ihtişam ile şu veciz ifadeyi sarf eder hemen: “ Beni tanıdığınız için size çok teşekkür ederim.” Der. Ya bir de tanınmayacak gibi olsaydı mesela… Sarı olmasaydı abimiz; Sarı saç...Sarı bıyık... Sarı ten…
İşte buraya kadar bugünkü yazı.
Mizah çok kolaymış canım!
Oldu da bitti maşallah!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.