HAM AKIL VE TAM FARKINDALIK
Herhangi bir düşünce üzerine pek çok değişik görüşün ileri sürüldüğünü fark etmişsinizdir. Aslında bunu biz de yaparız. Bence diyerek kendi aklımıza yatkın olan düşünceyi öne sürmeyi belki de seviyoruzdur. Ancak yine fark etmişsinizdir ki insanlar arasında büyük fikir ayrılıklarının olduğu konular hayatın hipotezleridir. Örneğin demir elementiyle kanımızdaki demirin arasında bir tür farklılığın bulunmadığını söylediğimizde bunun aksini söyleyecek biri bulunmayacaktır. Çünkü bunu bilim apaçık ispat etmiştir. Fakat ben CHP partisi AKP partisinden daha iyi icraat yapar dersem buna karşı çıkacak yarım milyon insan bulmam hiç de zor değil.( partiler ilgimi çekmez) Gözüken o ki dünya üzerinde çeşitli zihinlerin algılayışları farklılık gösteriyor ve birileri gerçek anlamda gerçeği görmekten oldukça uzak. Gerçek nedir ki? Gerçek dediğimiz şey de mi çeşitlilik gösteriyor yoksa? Kişiye göre değişir mi bu gerçek? Benim gerçeklerim bunlar, derse biri ne kadar mantıklı gelir kulağa? Bilimsel gerçekler tek gerçekliktir diyeceğim, biraz ukalaca olacak farkındayım. İstanbul’dan Fransa ya uçan yolcuların aşağıdaki çorak araziye düşmemelerinin sebebi birkaç mühendisin başarılı ölçümler yaptıklarının kanıtıdır. Bilimsel gerçeğin yansıması hayatımızda inkâr edemeyeceğimiz oluşumların bünyesinde büyük rol oynayabilir. Peki, akıl karışıklığına ve bol fikir beyanına neden olan pek çok soyut düşünce için bilim kesin bir bilgi getirebilir mi diye kurnaz bir okuyucu sorabilir. Cevabımız hiç düşünmeden evet olmalıdır. Örneğin mutluluğu tasvir eden bir renk başka bir yoruma kapalı olmalıdır ve insanın bu renk beni mutlu ediyor diyerek farklı bir rengi işaret etmesi kişinin yanılgısını göstermelidir. Gerçekte renkler tartışılır ve zevklerde; insana hangi eylemin daha çok zevk vereceği belirlenebilir. Biri çıkıp hayır ben hayatımda çiçek sulamaktan daha fazla zevk aldığım bir eylem bilmiyorum diyecekse bunu onun yanılgısı olarak düşünmeliyiz. Parçacıklar, örneğin bir foton aynı anda farklı algılayışa neden olan değişik hareketler gösterse de bu kuantumun bir gerçeğidir ve tek gerçekliktir. Evet, belirsizlik bilimi köşeye sıkıştıran bir durum değil aksine bilmenin bir başka türüdür. Parçacığın belirsiz davranacağını bilmek bilimin karar verme gücünün zayıflığı olarak algılanmasına neden olmamalıdır.
Akıl çeşitliliği ne yazık ki işlenmiş aklın farklılığından kaynaklanıyor. Kimisi araştırarak zihnini geliştirir, öğrenir ve neyin doğru olduğunu gerçek anlamda bilir. Buna inanmaz sadece bilir. Aklını işlenmiş bir konuma getirme çabası uzun süreceğinden ve bu şuan sonsuz gibi durduğundan bu çabaya geç katılan bir birey daha az işlenmiş akılla farklı düşünceler savurur durur. Ham akıl ise işlenmemiş olduğundan kati sonuçlarla her şeye inanır. Değiştirilemez ve sorgulanamaz önyargılarla gezen ham akıl sahipleri ne yazık ki çok psikolojik varlıklardır ve cinayet işlerler. Bu kişiler sadece inanırlar, sorgulamazlar, düşüncelerine oldukça sadıktırlar. İdeolojileri olağanüstü derecede kesinlikle doğrudur ve tabii ki farklı bir düşünce onlar için kaçınılması gereken bir düşmandır. Ham akıldan işlenmiş aklın zirvesine çıkarken çok çeşitli derecelerle karşılaşıyor olmamız çok çeşitli düşünce ve inancı beraberinde getirir. Oysa gerçek bir tanedir. Ve bu gerçek kimseye doğuştan bahşedilmemiştir. Ulaşacağımız gerçekler tekillik arz ediyorsa diyebiliriz ki her konuda insanların aynı kanıya varmaları bir rastlantı olamaz. Kanılarda sağlanacak zihnin birlikteliği yıllar geçtikçe birikimli çalışmayı seven insan aklının el yordamıyla kabullenişi sayesinde daha sıkı bir yapıya bürüneceğini iddia edebiliriz. Gerçekte teoriler akıl karışıklığına yol açıp farklı düşüncelerin türeyişine neden olacaktır. Ancak bilim, teorileri gerçek bilgiye giden bir geçiş yolu olarak kullanmayı iyi becerir. Öznel yargılar ve felsefenin çeşitlemeleri keyif verici unsurlara sahip olsa da zihinsel bir alıştırmanın ötesine gidemeyecektir. Bilgi, heykeltıraşın bir kütle mermerden oluşturabileceği heykelin olağanüstü kısıtlı mekânında keşfedilmeyi bekliyor gibidir. Bilgiye giden yolun bol dönemeçlere sahip olması bir konu üzerinde bir tür bilgi çeşitlemesinden bahsedeceğimizin işareti olamaz. Havaya attığımız madeni paranın yazı veya tura olarak iki ihtimalli bir çeşitleme göstereceği ve bunu gözlemcinin önceden bilemeyeceği iddiasına karşılık bilimsel bir çaba tüm olasılıkları hesaplayarak paranın yerde çizdiği helezonların sonrasında kişiye hangi yüzünü göstereceğini tahmin etmez sadece kesinlikle bilebilir. Doğayı tanıyan ve doğa fonksiyonlarının kısıtlılığında tüm kombinasyonların ihtimalini kavrayabilen bilimsel akıl bir mucize etkisi yaratacaktır. O halde kişinin psikolojisiyle birleştirdiği zihinsel çabasının ürettiği doğaçlama bilgi ve inanışlar bir ilerleme sağlamayacaktır. Bunun yanında işlenmiş akıl ve bilimin yadsınamaz gerçekleriyle hareket eden bir kişinin tavrı bize ukalaca gelecektir. Her şeyi bildiğini sanmak; eğer birey kanıt ölçülerinden geçmiş bir dairenin içinde kalan konularda kesin görüşler bildiriyorsa istediği kadar ukala olabilir. Sonuçta bilimsel bilginin dışında kalan bir bilgi sezilse bile yanıltıcı olabilir ve o yüzden peşinde koşulmasının dışında belirsiz bilgiye karşı büyük bir inancın beslenmesi mantıklı olmayacaktır.
Anladığımız gibi duygularımızı yönelttiğimiz bir bilgi türü bilgiyi farklı kavramamıza neden olacağı gibi bizi yanlış yollara sevk edecektir. Peki, bundan nasıl kaçınabiliriz? Her nesne insanın özünde bir duygunun oluşmasına neden olur. Her söz mekâna ve tavırlara göre içimizde farklı bir renkte belirir. Bu farklılıktan doğan tepkilerimiz psikolojimizin etkisiyle çok aşırı veya etkisiz bir tonda olabilir. Atom altı parçacıklarının düşünülebileceğinden daha fazla bir enerjiye sahip olduğunu anlayan savaş yanlısı bir topluluk yok edici etkiye sahip bu gücü düşmanlarına karşı kullanmayı denemiştir. Sevdiği tarafından terk edildiği bilgisini alan bir genç içinde yetiştirdiği duygularla intihar etmiştir. Bu önekler gerçek bilginin insan duygu süzgecinden geçip psikozlu ve buhranlı bir hal almasına örnektir. Her an içimizde beliren duygularla aslında hata diye tanımlayabileceğimiz eylemler sergileriz. Gerçekte bir insan gün boyunca devamlı hata yapar. Günler boyunca yaptığı hatalar karmaşık bir hayat ağı örmesine neden olduğu gibi istemediği bir yaşam, iş, sevgili edinmesine neden olur. Bütün bunlar neden başıma geliyor, hezeyanının kişinin olaylar karşısındaki duygusal tepkilerinin nedenlerinde aranmalıdır. Doğru olan, duygularımızı harekete geçirecek etkileri dışarıdan birinin bakışıyla değerlendirmektir. Karınız sizi aldatmış olabilir, bu durumda bir cinayet işlerseniz soğuk demir parmaklar ardında bir ömür geçirirken eğer cinayeti işlememiş olsaydınız yaşayacağınız özgürlüğün güzelliğini fark edemeden kendinizi namusunuzu temizlediğiniz düşüncesiyle avutuyor olduğunuzu görecektiniz. Oysa aldatmanın duygulara hitap eden keskin hüznünü ve kışkırtıcı öfkesini içinizde benimsemeyip onun yabancı bir kaynaktan geldiği yönünde bir hissiyata sahip olsaydınız durum karşısında neler yapmanız gerektiği konusunda daha sağlıklı kararlar verirdiniz. Tam farkındalık hayatımız boyunca karşımıza çıkan tüm olaylar için geliştireceğimiz duygusal bir kabullenmeyişin bilinçlenmesidir. İnsan normalde öfke yaratacak bir durumda içinde beliren öfkeyi sahiplenmeden ve onu itmeye çalışmadan hareket ederse gerçekte nasıl davranması gerektiğini daha iyi anlayacaktır. Bilgi karşısında farkındalığımızı işletirsek bilginin hangi parçanın eksik tarafını doldurmaya yaradığını daha iyi kavrar ve tümüyle maddesel olan evrenin şifrelerini ve gizlerini kolayca okuyabiliriz.
YORUMLAR
Ne kadar büyük olursa olsun, maddi evrende onun, yani maddenin farkındalığa sahip hali olan beynin ürettiği akıl, eğer sonsuz bir varolma haline sahip olursa yazdıklarınızın doğruluğuna kalıbımı basarım. Çünkü bilirim ki her şey, buna sosyal yaşam kavramları da dahil, her şey aynı mikro parçacıklardan mürekkeptir ve onların değişik birarada olma hallerinin sonuçlarıdır ve onun en üst hali olan akıl da dahildir de ondan.
Bir anti-madde durumu var ki en üst soyutlama düzeyinde onu oluşturan anti parçacıklar da enerjinin bir hali.
Allah demekle bu konuştuklarımızın nasıl bir alakası var pek anlamış değilim. Zamanı gelecek canlı bile üretilecek ve yine de Allah denmesiyle alakalı ve çelişkili de bir durum olmayacak. Sadece o günkü Allah ile bu günkü Allah arasında isim benzerliği olacak. Bilimin karşısına Allah'ı koymaktan bir vazgeçebilsek, her şey ne güzel olurdu. Varsın Allah hep yerin yedi kat üstünde hep olsun ve inananları ibadetlerini her daim yapsınlar, bence bir sakıncası yok. Zaten bu işin birazcık ötesi de ki yüzyıl sonra, sadece inananların kendileriyle alakalı kişisel hak ve özgürlükleri gibi Allahları...
ilkay m.
önemli olan herhangi bir tanrı değil, tek kelimeyle dindir. Allah dediğimizde islam dininin tanrısınıı kastederek olayı çok yerelleştirmiş oluruz değil mi? tüm dinlerin tüm tanrılarını aklımıza getirelim. ortaçağdaki kilisenin bilimin önüne çıkardığı güçlükleri hatırlayalım lütfen. islam dünyasına tamamen sinmiş allahçılık fikir akımını düşünelim ki bu akımın tek fonksiyonu bilimde, savaşta, toplumsal düzende ve her şeyde komutayı allaha havale etmektir. sonucu islam ülkeleri üzerinde şöyle bir parmak gezdirmekle hissedebiliriz. bana tek bir tane sömürülmeyen islam ülkesi göster. hindistan mı, afganistan mı? filistini füzelere karşı sapanla savaşmaya mecbur bırakan neydi sence? ırakta yaşananların sorumlusu kimdir? eğer filistinin bu halde olmasının nedeni olarak israilin tutumunu gösterirsen yanıldığını söylerim. islam kıtasıyla diğer kıtalar arasındaki o kalın çizginin nedeni sence tanrının müslümanlara gıcık olmasından mı kaynaklanıyor? harun yahyanın denilen şahsın bir bilim dalı olan evrim düşüncesine açtığı savaşı aklına getir..
nitemtran
Kastettiğin savaşlarsa, İslam ülkeleriyle ilgili yazdıklarının sebebi bizzat islam dini ise, islamla lakası olmayan Latin Amerika, Uzak Doğu ve İslam olmayan Afrika ülkelerini nasıl açıklarsın? Oralarda da hayli kanlı boğazlaşmalar olmuyor mu? Yok eğer kastettiğin gelişmişlikse, gelişmemiş müslüman olmayan ülkeleri nereye koyacaksın?
Yok yok, benim kastetiğim sadece islam değil, tüm dinler diyorsan, başta SSSR, Çin, K.Kore, Küba v.s ve eski Doğu Bloku ülkeleri gibi dinsizliğin hayli yüksek olduğu ülkeleri nereye koyacaksın?
Moğolistan’ı nereye koyacaksın?
Dindarları hiç de azımsanmayacak kadar çok olan, ABD’nin haline ne diyeceksin? İsrail’e ne diyeceksin?
Dinlere savaş açarak varacağın yer bir çıkmaz sokak sadece. Bu bakış, Marksizmin, malesef daha çok biz gibi üçüncü dünya ülkesi aydınlarına bıraktığı bir hastalık.
Bana göre gelişmenin motoru içinde fikrin de olduğu, serbest bırakılmış her türlü alış veriştir. Bunu önleyen her türlü ideoloji -ister dine bağlı, ister din dışı- tüm bu saydığın olumsuzlukların müsebbibidir.
Sağlıcakla kal...
ilkay m.
nitemtran
teknolojik gelişmenin yakın zamandaki diğer ölçüleri;elektrik tüketimi ve bilimsel makale sayısıdır. onlar da üssel büyüme gösterir ve kırk yıldan daha kısa bir sürede ikiye katlanır. bilimsel ve teknolojik gelişmenin yakın gelecekte- o kadar uzak bir gelecekte olmayacağı varsayılan uzay çağında değil elbette- yavaşlayacağı ve duracağı hakkında hiçbir belirti yoktur. ancak, nüfus ve elektrik tüketimi artışı şu anki hızıyla devam ederse,2600 yılına doğru dünya nüfusu omuz omuza duracak, üstelik elektrik kullanımı da dünyanın kor gibi parlamasına neden olacaktır...yinede bu üssel büyüme devam ederse ,içinde bulunduğum kuramsal fizik alanında saniyede on makale yayınlanacak ve onları okumaya zaman kalmayacaktır. (stephen hawking)
Okusana ne duruyorsunuz. Her çağda kendini yalanlayan ve tam zıddını söyleyen bilim henüz yeni doğmuş bebek gibidir. Bilim ile düşüncenin yeri de ayrıdır. Evrende ki her şifreyi çözebileceğimizi de hiç sanmıyorum. Çünkü aklın kavrama sınırları vardır. Hiç yorukmam.
Boşluğa asma köprü kursa fen,
Allah derim. Başka bir şey demem ben.
Emeğinize sağlık. Tez çalışmasımıydı? Fazla ders niteliğinde olmuştu. Saygılar.