HAYAT OKULU DEDİKLERİ...
Okulu yeni bitirmiştim.Yaz mevsimiydi...
Gençlik yılları işte...
Meslek lisesini yeni bitirmiş, ilk gurbet deneyimiydi belki...
Mahalleden birkaç arkadaşla beraber, çalışmaya gitmiştik.
Çalışıp, para kazanacak, dershane masraflarımızı çıkaracaktık.
İlk özlemimiz olacaktı bu... Ailelerimizden uzak ...
Ekmek derdiyle haşır neşir olacağımız yıllarımız belki de...
Yol boyunca, göz yaşlarımızı tutamayıp, otobüsün penceresinden bakıp, dağları, tepeleri aşan, uzun bir yolculuğa çıkmıştık...
Geleceğimizin yolculuğuydu belki bu...
Eski Türk filmlerinin acıklı karelerinde gördüğümüz, o, saf, Anadolu çocuğunu anımsatan halimizle, ellerimizde bavullarımız, o büyük şehrin dehlizlerine yelken açmış tayfalar gibiydik...
Bir okyanusun tam ortasına düşmüş gibiydi halimiz...
Siz hiç gurbeti yaşadınız mı? Bilmediğiniz, görmediğiniz bir şehrin tam ortasında, buluverdiniz mi hiç kendinizi?
Böyleydik işte...
Hayatla ilk kavgamızdı belki...
Hayata direnmek kavgası yada...
Ankara’daydık...
Her birimiz bir iş bulmuştuk bir şirkette.
Ben elektrikçilik yapıyordum.
Arkadaşlarım benim kadar şanslı değildi.
Onlar beden gücüyle çalışmak zorundaydılar.
Düz işçi yani...
Çünkü bazı arkadaşlarım İlkokulu bile zar zor bitirmişlerdi.
Hayatın cilvesi ...
Okumanın kıymeti sonradan biliniyor işte...
Büyük bir otelin inşaatının elektrik tesisatını çekiyorduk.
Okul sıralarında bildiğimiz şeyler, gerçek yaşamda yetmemişti bize.
Çünkü hayat o kadar basit değildi.
Hayatın kazanılmasında, kitapların bazen ne kadar yetersiz kaldığını bir kez daha öğrenmiştik o gurbet yıllarında.
Bir de hayat okulu vardı demek...
Hiçbir tahsil edinmemiş, mürekkep yalamamış insanların hayat tecrübelerine tanık olduğumuzda; hayatın sadece kitaplarda yazılan şeylerden ibaret
olmadığını orada daha iyi anlamış, onların ustalık tecrübelerini ve de hayat tecrübelerini kendimize ders edinmiştik sonra...
Otelin tesisatında çalışırken, Adıyamanlı bir ustam vardı.
İlk okulu bile belki de bitirmemişti...
Küçük yaşlardan beri elektrikçilik yaparak, devasa inşaatların tesisatlarını gözü kapalı çeker, en kısa sürede bitirirdi işini.
Dedim ya, hayat okulu işte...
Kitaplarda olmayan okul...
Elime çekici almış, bir prizin kutusunu yuvasına oturtmaya çalışıyordum.
Kan ter içinde kalmıştım.
Uzun bir süre duvarla boğuşup durmama rağmen, prizi yuvasına oturtamamış, en sonunda:
“olmuyor usta! Lanet olsun! olmuyor işte...” demiştim sonra... Çekici elimden alıp, bir çekiç darbesiyle, o amansız çekiç darbeleriyle bir türlü yuvasına oturtamadığım prizi bir çekiç darbesiyle yerine oturtmuş: “Hayatta olmayacak şey yoktur. Yeter ki insan dirensin...”demişti sonra...
O lafı hala kulağımda şimdi...
Hayatı kazanmaya çalışırken, para kazanmaya çalışırken, bana lazım olan belki de en değerli şeyi öğrenmiştim o ustamdan: hayata direnmeyi...
Belki de bize en öneli olan da bu...
Karşımıza çıkan zorluklara hemencecik teslim oluruz bazen nedense... Onlarla savaşmak yerine teslim oluruz...
Keşke bunu kitaplar öğretseydi bana...
Ama bunu bana o Adıyamanlı Mehmet ustam öğretti. Ona çok şey borçluyum.
Hayatımı belki de...
YORUMLAR
Karşımıza çıkan zorluklara hemencecik teslim oluruz bazen nedense... Onlarla savaşmak yerine teslim oluruz...
Keşke bunu kitaplar öğretseydi bana...
Ama bunu bana o Adıyamanlı Mehmet ustam öğretti. Ona çok şey borçluyum.
Hayatımı belki de... hocam yüreğinize sağlık bende sizden çok şey öğrendim emin olun kaleminizin yüceliğinde kalın
Uzun bir süre duvarla boğuşup durmama rağmen, prizi yuvasına oturtamamış, en sonunda:
“olmuyor usta! Lanet olsun! olmuyor işte...” demiştim sonra... çekici elimden alıp, bir çekiç darbesiyle, o amansız çekiç darbeleriyle bir türlü yuvasına oturtamadığım prizi bir çekiç darbesiyle yerine oturtmuş: “hayatta olmayacak şey yoktur...yeter ki insan dirensin...”demişti
evet hayatta olmayacak şey yoktur ...
yeterki insan istesin ve isteğinin arkasında dursun...
kutlarım...
yüreğine sağlık...