- 2665 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
HAKKARİ’DE ÇOCUK OLMAK
HAKKARİ’DE ÇOCUK OLMAK
Bir zamanlar koskocaman arazinin ortasına yapılmış barakadan derme çatma bir evi vardı, bir de o evde biriktirdiği anıları.
Evlerinin çatısına gerilmiş naylon branda, kışın soğuktan, yazın sıcaktan korumuyordu onları.
Anne, baba, babaanne ve iki kardeşten oluşan aile 10 yıl önce ,Hakkari’de terörden kaçarak büyükşehire yerleşmişti.
Terörün çirkin yüzü ile henüz beş yaşındayken tanışan Rojda, Evlerinin önünde oyun oynarken köydeki 14-15 yaşlarındaki erkek çocukların dipçiklerle dövülerek dağlara götürüldüklerini , bir daha hiç dönmediklerini ve annelerin yaktıkları ağıtları unutamıyor.
Annesinin her gece pencerenin önünde babasını beklemesi, biraz geç kalınca da ağlamaya başlamasını da unutamamıştı. Küçüçük yüreğinde açılan bu yaralar bugün bile kanamaya devam ediyor.
Ancak yaşadıkları evlerinden bahsedince birden gözleri parlıyor Rojda’nın ve hiç durmadan anlatıyor.
Rojda, sanki bir saray içinde yaşayan her dediği yapılan, her türlü imkanlara sahip bir çocukluk yaşamış gibi anlatıyor evini ve çocukluk anılarını.
O evde yaşadıkları mutlu anları gözünün önüne geldiğinde en güzeli çocukça yaşadıklarım,çocukken yaşadıklarımdı dedi .
Henüz hayat kavgasının başlamadığı, ayakkabısız çıplak ayaklarını, yakası yırtılmış gömleğini de dert etmediği zamanlarda herkese gülerek bakan küçücük bedeniyla var olmaya çalışan her istediği yapılmayan , çok sevilen mutlu bir çocuktu Rojda , babasını kaybedene kadar bu hep böyle olmuştu.
Babam, hayatıma soktuğum ilk erkekti. O beni karşılıksız severdi. Bende onu karşılıksız severdim diye anlatmaya devam etti.
Ben babama hiç yalan söylemedim, hiç aldatmadım, o da bana yalan söylemedi ve beni hiç aldatmadı.
Ama ben büyüdüm. İlk aşkımı yaşamaya başladım, önce babama yalanlar söyledim, sonra da aldattım, içimdeki bu vicdan sancısı nasıl geçer bilmiyorum abla dedi.
Babamın bize bir çift ayakkabı almak için tabanları patlayana kadar nasıl çalıştığını düşündükçe ona yalan söylemiş olmanın acısını hissediyorum yüreğimin derinliklerinde.
Ben artık babamın , masum, temiz yürekli kızı değildim.
Ailemizin gelenek göreneklerine göre en büyük suçu işlemiş ve babama yalan söylemiştim.
Bunlar benim pişmanlıklarımdı.
Keşke Hakkari’de kalsaydım, keşke çocuk kalsaydım.
Çocukken her istediğimiz alınmazdı. Mesela hiç yapma bebeğim olmamıştı. Bir çocuğun elinde ne zaman yapma bebek görsem ağlardım.
Çocukken her istediğine sahip olamıyor insan. Ailenin verdikleri ile yetinmek ve ucuz yaşamak zorundaydık. Hayatın kuralı buymuş , babamın kazancı yetersizmiş , ama nerden bilebilirdim ki ben henüz çocuktum diyerek gözlerindeki yaşları saklarcasına başını tavana dikti..
Çocuk olmak da emek ister zor ve engebeli yaşamlarda.
Güzel kıyafetlerin hiç olmaz, Kimseye özenmeye hakkın yoktur, Kitaplarını koyacak çantan yoksa ,annen sana bezden bir torba diker onu kullanırsın ama arkadaşının pembe plastik çantasına ve çanta üzerindeki hayal dünyasının starlarına bakıp iç geçirirsin. Çocukken de güçlü olmak zorundasındır eğer zor yaşamlarda yürüyorsan.
Eğitim dünyama adım attığım ilkokulumu ve öğretmenlerimi asla unutmayacağım. Evimizden 2 kilometre uzakta bir ilkokuldu benim okulum. Komşunun çocukları ile yağmur çamur dinlemeden yürürdük o yolda. Aslında o yol bizim okulumuzun yolu değilde, aynı mahallenin çocuklarının yürüdüğü kader yoluydu. Evden başlardık yürümeye ve nerde
Ne zaman biteceği belli olmayan bir yoldu bizim yolumuz .
Bir gün okulun bahçesi her zamankinden çok kalabalıktı, veliler gelmişti, herkesin üzerinde siyah kıyafetler ve birde gözlerinde siyah gözlükler vardı. Biraz sonra yeşil bir çuha ile kaplı insanların elleri üzerinde yavaşça taşıdığı bir kutu getirildi . Bu kutunun ne olduğunu sorduğum büyüklerden birisi “tabut” dedi. Meğerse içinde öğretmenim varmış . Ebedi yolculuğuna erken çıkmıştı Şemsi öğretmen. Bizim gittiğimiz kader yolunu , şimdi eller üstünde ve gözleri kapalı öğretmenimiz yürüyecekti.
O öğretmende bizim gibi Hakkari’den gelmişti, burada yetiştireceği öğrencilerin hayali ile
yapacağı çalışmalara yardım istemek için gittiği bir ailenin evinden dönerken kaza geçirmişti ve hayata erken veda etmişti ideallerini arkada bırakarak.
Hayatın zorlu yürüyüşünde önce öğretmenim yenilmişti.Gördüğüm ilk cenaze; öğretmenimin cenazesiydi.Oysa ben öğretmenlerin ölümsüz olduklarını düşünürdüm,şimdiki cenaze ise babamın cenazesi.
Keşke hep Hakkari’de kalsaydım, keşke hep çocuk kalsaydım.
Hakkari’de çocuk olmak, ızdıraplıdır. Bunu ancak orada yaşayanlar bilir. Yaşamayanlar ise sadece tartışır.
Rojda bunları anlattıktan sonra söylediklerimi bitirmeden önce şu son cümlemide yazın dedi.;
Ben şimdi Şemsi öğretmen gibi ideallerim uğruna yapacağım savaşta nasıl yenilmeyeceğimi öğreniyorum. Eğitimimi tamamladıktan sonra Hakkari’ye dönüp orada çalışacağım ve artık Hakkari’den İstanbul’a değil, İstanbul’dan Hakkariye geri dönüşü sağlayacağım. Yurdumun bu güzel memleketinde Türkiye için var gücümle çalışacağım.
Babam gibi çocuklarıma hiç yalan söylemeyeceğim ve onları hiç aldatmayacağım.
Ne diyelim Rojda, ideallerinin gerçekleşmesi dileği ile.
Sevgiyle kalın.
HÜLYA TÜRK
11.10.2008