- 804 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇARŞI /ARDAHAN ÖYKÜLERİ (14) (kitap 8)
GERKİ;
Ses, sada, nağme ne varsa avaz namına bunların hepsi evvela gelir diye inananlar var. İnsan merak ediyor. Ardahan’ın sesini yazsam.
Nasıl olur?
" Ol Huda ’nın bir nişanı da iptida nurdadır."
Şenlik; dize de nur’u ilk nesneler yerine kullanarak ışığı sesi ve diğer ilkler ilki ne varsa, birlikte ifade ediyor.
" Büyük patlamadan ahırı nesnelerin sesi vardı. Bu ses evrende halen yankılanıyormuş. Çağdaş fizik ve astro-fizikçiler fosil ışın ve sada deyip peşine verdikleri şey budur da gada can!"
"Ola! Bizim köyün ortasında yolda kırmızı taş vardı durer mi?"
" Baba taş durer!"
" Essahdan mı?"
"Ne! Mahsusem mi diyecem? "
" Şino! Hakkaten durer mi? "
" ..."
" İtoğlidluğ etme! Bişe sorduğ durer mi ?"
" Big Bang" Büyük patlamanın çıkardığı ses’e benzetim yapıp onu "yaslıyan" Yansıtan geleneksel kültürler de sesler yok değil.
Uzak -Doğu’ da "OM!" sesi Big -Bang’ in ilk variyet sesini simgeler. Om omm ommm! Yok’ ta zaten ses yok. Ses var’da vardır. Uzak-Doğu’da ki büyük uzun nefesli çalgıların fevkalede tınıları. İnsanı mest eden sesler. İnsanın eti şümşükler işitince çalgıdan gelen "Om" sesini.
"Durer mi!"
"Ommmm!"
"Durer mi!"
"Ommmm!"
GERÇİ;
O gün Yirmi üç Şubat İlkokuluna transfer oluşumun dördüncü günüydü. Karabekir İlkokulundan ayrılmıştım. Yirmi üç Şubat İlkokulu taş bina ve kapısı kuzeye açıldığından "Kapısı ters diye Karabekir’den arkadaşlarım gülüyordu. "
Öğretmenim Ali Bükrek akrabamızdı. Daha çok ilgilenir diye mi idi? Onun için mi? Eski okulumdan Yirmi Üç Şubat’a geçtiydim. Aslında öğrencinin ilgilenmesi lazım gelir. Öyle değil mi?
Dördüncü günün sabahında nisan’ın ikinci haftası gibiydi, yalan olmasın ikinci ders saatinin henüz başı . Bir yağmur yağmağa başladı kadasını alayım, gök sanki dar pantalon cırılması gibi cırıldı. Durmer mübarek" tanzara "oynayan adam gibi.
Yırtığ telis’ den banda dökülür ya aynı dökülüyor yağmur. Doluya bozmaz mı? Başladı GORGOT’lar şakırdamaya.
" Şakır şakır; takır takır!"
"Ommmmmm!"
"Durer miiii!"
Ceviz büyüklüğünde erik iriliğinde dolu düşüyor. Dolu’nun önünde bir karşılayan nesne olmazsa ses falan duyacak değiliz. Gorgot’un değdiği nesnelerin nev’i değiştikce ses zamazingoları da değişiyordu. Küçük çocuklar eline baget alır trampet çalar ya, ona benzer dıngıltılar çıkarıyordu dolu.
" avazeyi bu aleme davud gibi sal
baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş "
" Ola! Osman Şanal durer mi?
Nesip Hoca durer mi ? Şükrü Hoca durer mi?
Yaylacıklı Yusuf Hoca durer mi? "
" Durmer! Heç biri durmer!"
HAY GİDİ;
" görmez cihanı gözlerimiz yari görmese
Mirat-ı hüsn-i var ise alem nüma imiş "
GELKİ;
KAF ve NUN’da da OM’ da ki aheng var. Kün künnnn! diye çığırdıkca ses gidip nereler de buluşuyor.
Yahudilerin hazan’ı, o da az mı? Varlığın ilk sadası. Olmak ’ın sedası sesler. Müzikler armonik sesler. Detone olsa da hep güzel sesler: Sedayı sevmek. Yaratanından ötürü. Kampanaya asılan zangoç’un çıkarttığı çınıltılar hepsi iptida’nın sesi mi? Müthiş ve muazzam bir varlık: Hayat ne denli kıymet arzeden bir varlıkmış meğer ki. Yaradana şükür!
O gece, Gafer Usta düdük’le verdi resitalini. Hamit Akçay’ın kahvesindeydi dinleti. Ramazan idi büyük olasılıkla. Yayla Palas’ın tam karşısındaydı burası. İdris Emi’de Yayla Palas’ı çalıştırıyordu.
Büyük sanatçı Gafer Usta kör idi. Onu elinden tutup gideceği yerlere aparan bir gede vardı yanında. İnşallah o çocuk "Düdük" çalmağı büyük sanatçıdan öğrenmiştir. Dediğim yıllar bin dokuz yüz altmış dokuzlar. Ben altı yaşında olmama karşın Usta’nın büyüklüğünü nereden mi çıkarıyorum?
O gece o kahve’de dinleyicilerin ağladığını gördüm. He Allah hakkı için!
Gafer Usta uzun bir demir bastonu vardı. Onu koluna asar ve indirmezdi. Kahve’nin ortasında gezerek müzikal dinletisini icra eylerdi.
Düdük içli çalgıdır. Bildiğimiz. Kamış’dan yapılıdır, nefes alır verir diye bir farz ediş ileri sürülür. İnsanın dünyada ki acılarını en iyi onun ekspresifize ettiği kabul edilir. Bu enstüramının bir virtüözünü vakt-i zamanında dinlemek nasip olmuş demek ki bize.
Ardahan’ın sesini yazıp ta Gafer Usta ’yı yazmamak olmaz! Hem de çıkmaz kalemle yazıyorum. Bir de Ardahan’da en güzel seslerden: Kaşka sesi. Kaşka tekerinin çıkardığı ses. Teker’in mazı sesi. Teker’in şin’inden ve tanecikleri ezerek çıkardığı hırç hırç sesi. Kaşkacı’nın kamçısının " Çiv çiuvv " sesi.
Yahya Kemal kusura bakmasın:
Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı
Şevk akşamında Ardahan üç defa kırmızı
Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır
Ardahan bu akşam Gafer Ustanın zurnasındadır.
Yalçıner Yılmaz
21 / 03 /2009 Gebze
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.