- 948 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DUALARIN ZAFERİ ÇANAKKALE
KAYNAKTAN DERYAYA
LEBİDERYA
DUALARAIN ZAFERİ
YUNUS DÜMEN
GEM-VAK BAŞKANI
GÖKKUBBE DERGİSİ SAHİBİ
DUALARIN ZAFERİ
Çanakkale savaşları; tarihin kaderini degiştiren, Türk’ün şan ve şerefini yüceleştiren, vatan sevgisi duygusunu geliştiren, iman gücünü bayraklaştıran, "İmanla edilen dua"ların kabul edildiği zaferidir...
Kıyametin koptuğu zannedilen bu ufacık yarımada da Mehmetçiğin şanlı Peygamberi ile kucaklaştığı yerdir.
Mehmetçiğin düşmana saldırırken vatanlaştığı, tarihte eşi benzeri görülmemiş Türk Destanı’dır.
Dünyayı yenenlerin ve yenilmez sanılanların yenilgiye uğradığı Çanakkale; dünya tarihinde Türk Milleti’nin gönlünde abideleşen, efsaneleşen ve destanlaşan, büyük bir zaferdir.
Çanakkale’de, iman ve azmin karşısında maddi güç ve teknik dize gelmiştir. Mana maddeyi yenmiştir. Hakkın ve haklının zaferi dua’larla tescil edilmiştir.
Çanakkale’de kibirle gelenlerin nasıl hüsranla döndüğüne, Haçlı zihniyetinin ümit ışıklarının nasıl söndüğüne bütün dünya şahit olmuştur.
Çanakkale’de; 250 bin şehidin kefensiz yattığı... Türk’ün şanına şan kattığı ve bir devrin battığı, Yüce bir milletin top yekûn şahlandığı yerdir...
Tarih; aslını, esasını, özbenliğini, kimliğini, kişiliğini, inancını kültürünü, kutsal ülkülerini bilen ve genç nesilllerine öğreten milletlerin, yeryüzünde daima payidar olduklarına... Bu değerlerin ve milli ülkülerinden uzaklaşan milletlerin de yok olduklarına hep şahitlik etmiştir.
İnsanın kendisinde olmayanı başkasına vermesi nasıl mümkün değilse, biz de millet olarak "Milli ve manevi şuur" kazanmadığımız sürece, bu şuuru gelecek nesillere aktarmamız mümkün olmayacaktır.
Başka milletler sığ bir göl gibi olan kısa ve kısır tarihlerini, kendi nesillerine, tarih yerine destan(!) diye okuturken ve geçmişlerine ihtişam kazandirmaya çalışırken... Biz engin ve derya misali olan zengin tarihimizle, güçlü kültür ve medeniyetimizi nesillerimize gereği gibi öğretememekteyiz. Kendi kendimize yaptığımız bu kötülüğü, dünyada hiçbir düşmanın yapması mümkün değildir. Artık acı bir gerçeği itiraf etmenin ve gerekli tedbirleri almanın zamanı gelmiştir.
Zira tarihimiz açısından; müstesna yerlerden birisi olan Çanakkale’yi milletimiz özellikle geçliğimizin büyük çoğunluğu,
Şairimizin;
"BASTIĞIN YERLERİ TOPRAK DİYE GEÇME TANI
DÜŞÜN ALTINDA BİNLERCE KEFENSİZ YATANI
ŞEN ŞEHİT OĞLUSUN İNCİTME YAZIKTIR ATANI..."
Mısralarında ifadesini bulan bir şuur ve bilgiden yoksun bir biçimde anladığına, metre kareye 6000 merminin düştüğü, bir anlamda "Şehitler mezarlığı" olan Gelibolu yarımadasını gezerken bile bu ruhtan uzak bir şekilde ziyaret ediyorlar...
Buradaki öncelikli suçlu elbetteki gençliğimiz değil, gençliğimize ve milletimizin bütününe tarihimizi; özellikle de önemli olayları anlatmak devletin en büyük asli görevidir. Maalesef bu asil görev; dün de bu günde gerektiği gibi yerine getirilmemektedir.
Artısıyla, eksisiyle bir devre damgasını vuran devlet adamı Turgut Özal, milli değerlerine sıkı sıkıya bağlı olan Japonların eğitim sistemlerine ilgi duyar. Bu sebeple inceleme ve araştırma yapmak üzere bir japon pedegog heyetini Türkiye’ye davet eder.
Alanında uzman olan bu japon heyeti, ülkemizin çok değişik yerlerinde araştırma ve inceleme yapar. Görüşmelerde bulunur. Sonra da bütün bu faaliyetlerin sonuçlarını takdim etmek üzere Turgut Özal’ın huzuruna çıkarlar. Eğitim alanında uzman olan japon heyetinin kararı kısa kesindir.
Derler ki; "Sizin gençlerinizde "Milli şuur" yok...
Bu karar ; başbakanlıkta bulunan Türk yetkililer üzerinde şok etkisi yapar.
Biraz şaşkın biraz da hayretler içinde; "Nasıl yani" diyerek Japonlara şu soruyu sorarlar.
"Peki siz japonlar, gençlerinize MİLLİ ŞUUR verme adına ne yaparsınız? Hangi programı nasıl uygularsınız?"
Bunun üzerine ilginç bir o kadar da acı acı düşündürücü olan şu cevabı verirler: "Biz sizden aldığımız "Âmin Alayı" (Osmanlılarda çocuğun yaşı 4 yıl, 4 ay, 4 gün olunca Âmin Alayı denen bir törenle eğitime başlatılırdı.Anlaşılan Japonlar bu geleneği bizden alarak kendilerinde başlatmışlar, uygulamışlar.) ile eğitime giriş yaparız. Ve ilk eğitime şok testler uygulaması yaparız. Bu çocukları uçak kadar hızlı giden trene bindirir ve çok katlı yollarda geçiririz. En üstün teknoloji ve robotlarla çalışan dev fabrikalarımızı gezdiririz. Bu baş döndürücü teknoloji karşısısnda sarsılan ve şok olan çocuklarımıza deriz ki; "Gördüğünüz bu üstün teknolojiyi atalarınız yaptı. Eğer siz daha çok çalışırsanız, daha hızlı giden ulaşım araçları yapar, daha üstün teknoloji meydana getirir, daha gelişmiş ve modern farbikalar kurarsınız." Daha sonra bu çocukları "HİROŞİMA ve NAGAZAKİ"ye götürüp gezdiririz.
2. Dünya savaşında Atom Bombası ile yerle bir edilen bu bölgeleri biz, gelecek nesillere ibret olsun diye aynen koruruz. Buraları çeşitli bilgiler vererek onları gezdirir ve gösteririz. Atom bombası ile hiç bir canlının ve bitkinin yaşayamaz hale geldiği bu yerleri çocuklarımız büyük bir dikkat ve hayretle seyrederler. Bu gördükleri manzaralar onların taze hafızalarından hiç bir zaman silinmeyecek derin izler bırakır. Ve yine deriz ki; "Eğer siz çalışmazsanız, vatanınızı korumaz, milletinizi sevmezseniz, birlik ve dirlik içinde olmazsanız; işte böyle düşmanlar sizin ülkenizi bombalar; yıkar, yakar ve yaşanmaz bir hale getirirler. Ama çalışırsanız, güçlü olursanız düşmanlarınız size saldırmaya cesaret edemezler. Vatanınız yücelir, milletiniz yükselir. Dünyadaki bütün insanlar size saygı duyarlar. Artık çalışmak ve çalışmamak konusunda kararınızı siz verin..."
Bu ikici şokta çocuklarımız kendilerine gelerek iyi ve çalışkan bir Japon olmaya doğru ilk adımı atmış olurlar. Böylece büyük bir Milli Şuur kazanmış olurlar.
Tam bu sırada orada bulunan Türk yetkililerden biri; "İyi de bizim Hiroşima ve Nagazaki’miz yok ki" der.
Bunun üzerine Japonlar der ki; "Sizin binlerce Hiroşima ve Nagazaki gibi değerleriniz var. Bizimkilerden çok daha etkili ve tesirli tarihi bölgeleriniz var. 1. Dünya savaşı içinde meydana gelen ve "Bir metrekareye 6000 merminin düştüğü Çanakkale Zaferi’nin kazanıldığı bu bölge; çocuklarınızın ve gençlerinizin şok olması için yeter de artar bile..."
Dünyanın en iyi ve gelişmiş güçlü ordularına karşı ve üstün teknolojiye rağmen Türk Milleti, olmazları olduruyor ve bütün dünyayı hayretler içinde bırakan bir zafer kazanıyorsunuz. Millet olarak bu üstün ruhunuzu oluşturan; "İmanın, azmin, iradenin ve üstün vatan sevgisinin" tekniği yendiğini ispatlıyorsunuz. Atalarınız bütün dünyaya meydan okuyorlar.
İşte sadece bu olay, bu bölge ve bu zafer dahi gençlerinizin MİLLİ ŞUUR kazanmalarına yetecek mahiyettedir. Bu sebeple gençlerinizi gruplar halinde Çanakkale’ye götürüp gezdirmelisiniz. Her Türk Genci Çanakkale savaşlarının olduğu bölgeyi mutlaka görmeli ve öğrenmelidir. Atalarınızın o üstün savaş yeteneğini ve milli ülküsünü gençlerinize yerinde vererek onlara demelisiniz ki;
SİZLER BİRLİK VE BERABERLİK İÇİNDE ÇALIŞMALISINIZ, GÜÇLÜ VE KUVVETLİ OLMAZSANIZ, MİLLİ ÜLKÜLER ETRAFINDA BİRLEŞMEZSENİZ, DÜŞMANLAR YİNE ÇANAKKALE’YE GELİRLER, ÜLKENİZİ İŞGAL EDER VE ÖZVATANINIZDA HÜR YAŞAMAYI SİZE ÇOK GÖRÜRLER. AMA ÇALIŞIRSANIZ, BİRLİK VE DİRLİK İÇİNDE OLURSANIZ, ÜSTÜN TEKNOLOJİYİ YAKALARSANIZ, ÜLKENİZİ KALKINDIRIR VE MÜREFFEH BİR HALE GETİRİRSİNİZ. HİÇ BİR DÜŞMAN EMPERYALİST EMELLERİNİ SİZE UYGULAYAMAZ....
Gençlerinize bunu telkin ettikten sonra, bu zaferin destanını en iyi şekilde ifade eden Mehmet Akif ve Safahatı’nı okutmalısınız..."
Japonların verdiği bu ibretli ders, bizim için çok manidardır. Bu tablo bize; maalesef YEN İÇİNDE KOLUMUZU KAYBETMİŞİZ DE HEBERİMİZ YOK dedirtmektedir. Bu durum; kafalarda dank eden, düşündürücü ve utanç verişci manzaramızı sergilemektedir.
Çanakkale Savaşlarının nasıl ve ne şekilde cereyan ettiğinden! Belki daha önemlisi, o dev düşman güçlerine karşı , Çanakkale’de geçit vermeyen, iman abidesi Mehmetlerin... "Askeri bozguna uğrayacağı" anda, her tepeden bir neferin çıkıp "YETİŞ YA MUHAMMED KİTABIN ELDEN GİDİYOR" diye bağırarak, Mehmetçiği coşturan, Mehmetleri Bayraklaştıran, Mehmetleri Peygamberi ile buluşturan, Dua’ların kabulunü sağlayan... "Yüksek ruhu, imanı, azmi ve vatan sevgisidir."
Çanakkale Zaferi’nin madde ile değil, mana ile kazanıldığına dair devletin arşivlerinde sayısız belgeler mevcuttur.
Düşmanın Akdeniz Kuvvetleri Komutanı Hamilton: "... Sadece bugün 1800 şarapnel attık. Aylardan beri gece gündüz şavaş gemilerimiz, Türk mevzilerini bombalıyor. Son derece hırpalanmış Türkleri koruyan Cenab-ı Allah’larından ayırmak için başka ne yapılabilir?..." diye sorduktan sonra şöyle diyordu: "BİZİ TÜRKLERİN MADDİ GÜCÜ DEĞİL, MANEVİ GÜCÜ MAĞLUP ETMİŞTİR. ÇÜNKÜ ONLARIN ATACAK BARUTU BİLE KALMAMIŞTI. FAKAT BİZ, GÖKTEN İNEN GÜÇLERİ MÜŞAHADE ETTİK. SANKİ BİZ DAHA BURALARA GELMEDEN, AKİBETİMİZ KARARLAŞTIRILMIŞTI. VE ŞİMDİ ÜZERİMİZDE İCRA EDİLİYOR"
Bir İngiliz Amirali de: "... TOPRAĞI ŞARAPNALLERİMİZLE DELİK DEŞİK ETTİK. BİR KALBURUN YÜZÜ GİBİ BİRBİRİNE TEMAS EDEN DAİRELER HALİNE GETİRDİK. ARTIK BU TOPRAKTA BİR CANLININ KALDIĞINA AKIL İNANAMAZDI. FAKAT BİRAZ SONRA KABARTTIĞIMIZ BU TÜMSEĞİN ALTINDAN ELİNDE SÜNGÜSÜ İLE BİR TÜRK NEFERİNİN ALLAH DİYE FIRLADIĞINI GÖRÜNCE ACZIMIZI ANLADIK." diye çaresizliğini belgeliyordu.
Bu işin başka bir izahı yoktur. Gerçekten de Çanakkale’de öylesine hadiseler cereyan etmiştir ki; bunları hiç bir idrak, akıl ve mantık açıklayamaz.
Koca Seyyidin fizik kurallarını alt üst eden 276 kiloluk mermiyi kaldırmasından, İngiliz Kraliyet Alayı’nın kaybolmasına, Gelibolu Ormanları’nda korkunç ve yırtıcı Aslanların görünmesinden; küflü, paslı, esrarengiz 26 Türk mayınının gizemli ve görkemli başarısına.... kadar olayların tamamı mana ile ilgilidir.
1915 de kıtlıktan kalmış "Haçlı çekirgesi" gibi boğazın mavi sularına kan içmek için üşüşen emperyalistlerin torunlarına, Çanakkale Destanı’nın mana ve maksadı anlatılmalıdır. Böylece yeni hatalara düşmesinler
Çanakkale Savaşı; bir hayat müdafaasıdır.
Bu müdafaanın sonunda; ya kanlı bir ölüm, ya da şerefli bir yaşam vardı. Yaşamak ise ancak bu müdafaayı kazanmakla mümkün olacaktı. Atalarımız Çanakkale’yi bu topraklarda "BİZİM" şereflice yaşamamız için müdafaa ettiler.
Çanakkale Müdafaası; yapılmış ve kazanılmıştır.
Lakin; görev orada savaşanlar için bitmiştir.
BİZİM İÇİN BİTMEMİŞTİR.
YENİ BAŞLAMAK ÜZEREDİR.
HERKES BİLSİN Kİ; ÇANAKKALE SAVAŞLARI’NDA MEZARINA KANLARINI AKITANLAR; ÖLMEK İÇİN ÖLMEDİLER... ONLAR; ALLAH İÇİN, VATAN İÇİN, BAYRAK İÇİN, NAMUS İÇİN, TARİH İÇİN, İMANLARI İÇİN "CİHAT ETTİLER VE ŞEHİT" OLDULAR. VE ONLAR, "BİZİM" İÇİN ÖLDÜLER....
BİZE DÜŞEN GÖREV ONLARA KAN BORCUMUZU ÖDEMEKTİR....
Bu borcu; "İYİ DE BİZİM HİROŞİMA VE NAGAZAKİ’MİZ YOK" diyen, Çanakkale’de ki "O ÜSTÜN RUHTAN" nasiplenmemiş, "ILIMLI İSLAM" projesiyle, "Manevi kültür" değerlerimizin, "Küreselleşme" safsatası ile "MİLLİ KÜLTÜRÜMÜZÜN" içini boşaltan, batı emperyalizminin etkisindeki yöneticiler ödeyemez... Bu borcu ödemek için; sadece bakanlığın önünde "MİLLİ" olması da yetmiyor...
ÖNCELİKLE MAARİFİN BAŞINA GELEN BAKANLAR "MİLLİ ÜLKÜ"LERİ BENİMSEMELİDİRLER..
TÜRK MİLLETİNİ "ATI’DEN MAZİ’YE" BAĞLAYAN "TÜRK DİLİ" BAKANINDAN, BÜROKRATINA, ÖĞRETMENİNDEN ÖĞRENCİSİNE, DOĞRU YERDE OLMASI... TÜRK GİBİ DURUŞ GÖSTERMESİ GEREKMEKTEDİR....
SONRA EĞİTİM VE ÖĞRETİM,
İLKÖĞRETİM BAŞINDAN, YÜKSEL ÖĞRETİMİN SONUNA KADAR; "ÇANAKKALE SAVAŞLARI"NDA Kİ; "O YÜKSEL RUHTAN" FEYİZ ALARAK, MİLLETİMİZİN GELECEĞİ TÜRK GENÇLİĞİNE; "MİLLİ RUH VE MİLLİ ÜLKÜLERİ" ÖĞRETİLİP, MÜSBET İLİMLE DONATILARAK, "BÜYÜK TÜRKİYE ÜLKÜSÜ"NE HEDEFLEMEYİ SAĞLAMAYA MECBURUZ...
BU EĞİTİM ALANINDA YAYILAN "TÜRKÇE IRMAĞI" "ANADOLU TÜRK"ÜNÜN RUH DÜNYASINI DOLDURACAK ORADAN BÜTÜN DÜNYAYA IŞIK YAYACAKTIR...
BUNUN İÇİN ECDADINI BİLEN TANIYAN DÜNÜN UNUTMAYAN... YÖNETİCİLERE EĞİTİMCİLERE İDARECİLERE YÖNLENDİRİCİLERE İHTİYACIMIZ VARDIR...
ÇANAKKALE DESTANI’NI ÖĞRENMEK VE YENİ NESİLLERE ÖĞRETMEK "TÜRK MİLLETİ’NİN, TÜRK DEVLETİ’NİN, TÜRK MİLLİ EĞİTİMİ’NİN VE ÖZELLİKLE DE ŞARTLAR NE OLURSA OLSUN TÜRK ÖĞRETMENİ’NİN "NAMUS VE ŞEREF" BORCUDUR......
GEM-VAK BAŞKANI
YUNUS DÜMEN
TARAFINDAN YAZILMIŞTIR
GÖKKUBBE DERGİSİNİN MART 2008 SAYSININ 7-8-9 SAYFALARINDAN ALINMIŞTIR
HAZIRLAYAN : LEBİDERYA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.