Hüsnü Bey Amca
Hüsnü Bey amca ile sohbet ediyorduk.
Kafasına takılan bazı soruların olduğunu söyledi.
Bu yaz kurak geçmişti.
’Evladım, bu yağmur duasına dudak büküyorlar ya.
Peki bunların bilimsel bir tezleri ya da söyleyecek bir sözleri var mıdır? ’
dedi.
Yok dedim Hüsnü Bey amca.Bunların çoğu ’astrologlara ’fal baktırmaya
gidiyorlar dedim?
“Bunlar bizim inançlarımızın dışındaki inançlara dudak bükerler mi? ”dedi
Hüsnü Bey amca.
“Yok’dedim.’Başkalarına ait ayinlere katılırlar ya da bu ayinler ilkel de olsa
ağzı açık izlerler.” dedim.
“Mesela Yoga yapmaya çalışıp Nirvanaya(yüce mutluluk) ulaşıyorlarmış.’
”Ne dedin evladım zırvanaya mı ulaşıyorlarmış? ’
“Onun gibi bir şey Hüsnü Bey amca.” dedim.
’Meyhanede içenler güzelleşmek için içiyorlarmış.
Aşk badesi içen erenlere benzetiyorlarmış kendilerini.
Gerçekten aralarında fark yok mu? ’dedi Hüsnü Bey amca.
“Var dedim Hüsnü Bey amca. Büyüklerden okudumdu.’
Şöyle ki: “ Meyhanede içenler biri iki,aşk badesinden içen erenler ikiyi bir
görürlermiş.
Fark burada.” dedim.
Hüsnü Bey amca biraz düşündükten sonra “yaşa! ” dedi.
“Hüsnü bey amca benim de kafama takılan bir şey var.Bu devirde uyanık
olmak mı yoksa akıllı olmakmı daha iyidir? ” dedim.
Hüsnü Bey amca çok gün görmüştü:
“Her devirde akıllı olmak işe yaramıştır.
Uyanık olmak bu günü kurtarır,akıllı olmaksa yarınları kurtarır.” dedi.
Bir olay anlattı:
Kurtuluş Savaşı yıllarında asker topluyorlarmış.
Bir köye gelen askerlere köylüler: “Biz Hırıstiyan Rumlarız.”demişler.
Böylece çocuklarını savaşa göndermekten kurtarmışlar.
Savaş bittikten sonra yapılan anlaşma gereği Yunanlılarla Türklerin nüfus
mübadelesi (değiş tokuş) yapılması konusu gündeme gelmiş ve anlaşma
kabul edilmiş.
O zaman bu köylüler biz Rum değiliz deseler de Rum kabul edilmişler ve
hiçbir yakınlarının olmadığı Selanik’e gitmek zorunda kalmışlar.
Şimdi yılda bir kez gelip kalan akrabalarını ziyaret ediyorlarmış.
Uyanıklıkları onlara pahalıya mal olmuş.
Hüsnü Bey amca “Sen görmüş geçirmiş bir insansın.”dedim.
’Şu Ermeniler sadık milletmiş hani.Ne olmuşta bizi katletmeye başlamışlar.’
dedim.
Hüsnü Bey amca: “Sadık olmakla, sadık kalmak arasında fark vardır
evlâdım.”dedi.
Dinle dedi:
Koyunlarımız vardı.
Yazın dağda kalırdık.
Çok köpeğe ihtiyacımız vardı.
Bir çok yavru köpek beslerdik.
Yavruluktan çıkana kadar süt içirirdik.
Yavruluktan çıktıklarında ise kuru ekmekle beslerdik onları.
Karşılığında hayati hizmetleri dokunurdu köpeklerimizin.
Sürüyü gece gündüz koruyan köpeklerin bazıları kuzularla oynarlardı.
Kuzunun kulağı köpeğin dişlerinin arasına sıkışmaya ve kan dişlerine
değmeye görsün.
İşte bu saatten sonra köpeğin sadık kalması beklenemezdi.Kuzu sayısının
azaldığını görünce o köpeği tespit eder vururduk,dedi.
“Dişine kan değmiş, et değmiş köpek, artık kuru ekmek yemez” dedi.
“Sadık olmak kolaydır fakat sadık kalmak zordur.” dedi
.
Hüsnü Bey amcanın sohbetine doyum olmuyordu.
’İnsanlığa mutluluğu ve barışı ancak ne getirebilir.’ diye sormuştu. ’Tabi ki
eğitimdir.’ dedim.
Hüsnü Bey amca:
_ İnsanoğluna binlerce peygamber geldi,kutsal kitaplar indirildi.
Milyonlarca öğretmen yetiştirildi, “on bin yüz milyon! ” kere derslere girildi.
Tirilyonlarca tebeşir harcandı değişen ne oldu? .Yine savaşlar, yine
cinayetler,yine adaletsizlikler devam etmiyor mu? dedi.
_ Haklısın Hüsnü Bey amca dedim.
İnsanların kafasının içinde herkese kapalı bir yer vardır.
Orayı görmeden bir şey yapamayız ademoğluna derdi hocamız,dedim.
Yani biz Kâbilleri Habil yapamayız Hüsnü Bey amca! ’ dedim.
Hüsnü Bey amca:
_ Yani her şeyi kavradık, uzayı keşfettik ama yaradılışımızın sırrını keşfedemedik, diyorsun.
_ Ver elini öpeyim Hüsnü Bey amca.
Ne güzel tespittir bu.
Aynen buyurduğun gibi Hüsnü Bey amca.
Bilimden,kültürden haberi olmayanlar,sanattan anlamayanlar!
Bir daha inançlarımızla alay ederseniz sizi söyleyeceğim Hüsnü Bey amcanın köylülerine!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.