- 1142 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SUYUN İZİ
Efsanelerle başlar aslında suyun hikayesi. Daha hiçbir şey yokken,uçsuz bucaksız bir gökyüzü ve sınırsız bir su vardı.Yalnızlıktan sıkılan Kayra Han’a suyun içinde ışıklı bir dalgalanma yardımcı olur.
Destanlarla devam eder suya duyulan aşk. Şu destanında gümüşten bir havuz hakanın daima yanındadır. Her konak yerinde havuza su doldurulur ve içinde hayvanlar salınarak yüzer. Oğuz Kağan destanında ,kağanın eşi bir göl ,gölün ortasında kımızı sütü eritecek güzellikte bir kız.Aynı oğuz Kağan “Daha deniz ,daha müren “derken nutkunda sınırları su ile çizer.
Göç destanında kutsal sayılan Yada Taşı’nı Çinlilere kaptıran halk cezaların en acımasız olanına çarptırılır:Susuzluk… Irmaklar kurur, göllerin suyu çekilir, bulutlar damla su taşımaz olur.Ve kaçınılmaz gerçekleşir destanın mantığına göre :Göçmek, yeni yurtlar aramak için yola koyulmak…
Bilinen ilk şehirlerin tamamı suyun kenarında , doğusunda ,batısında,güneyinde ya da kuzeyindedir.Bilinen en eski medeniyetlerde toprak çanak ve çömlekler suyla yapılmıştır. Medeniyetlerin ,dinlerin, gelenek ve göreneklerin kaynağında su vardır.Ama su insanla insanın ferdi sergüzeşti ile yakından ilgilidir.
***
Dünyaya merhaba deyişinde hatırlar ana çektiği acının binbir aha denk geldiğini.Ona rağmen sarar bağrına yavrusunu.. pelte pelte gözleridir oysa çocuğun dünyaya bakan. İlk bakışın sonucudur bütün acılar kimi zaman. Çeşme başında başlayan sevdalarla doludur hikayeler. Çoban Çeşmesini aşk adına akıtan Faruk Nafiz’de suyun edebiliğinde ebediyetin olduğunu fark edenlerdir. Ya da harman yerinde ,düğün alayında,cenaze merasiminde başlar ilk bakışlar.Şiir olur ,şarkı olur ,türkü olur ve kavuşulamayınca gözyaşı olur.
Terdir boşanan yanaklardan ecel acılarına benzeyen sancılardan sonra. Ana tırnaklarıyla beyaz çarşafın iliklerinde sabrını zorlamaktadır.Ne olacağı konusunda bütün önyargıların anlamsız olduğu bilindiği halde ana sabrını zorlamaktadır. Eşinin ellerinden bıraktığı sıcaklığı soğuk ameliyat masasının köşesinde duran başka bir anneden aldığını düşünmektedir .bitecektir bütün acılar bundan önce biten ve haberiz olduğumuz bütün acılarda olduğu gibi. Bir ürüne söylenen bütün türküler, şarkılar adına çile yerini sevinçle ,heyecana bırakır.
Bebeği kucağında ayrılırken hastane kapısından ebeveyn ev sıcaklığını sinesinde çoktan hissetmiştir yavrucak.Ana ile arasında sudan kurulan suyla kurulan bir bağ çoktan köprülenmiştir.Ananın içtiği su hayat pınarlarına dönüşmüş, yavrusuna kan ,can olmuştur.Sinesinde barındırdığı sütün safiyetiyle çocuk beslenir ,beslendikçe ananın değeri katmerlenir.
Ana kucağı samimiyeti hep devam eder sanılır hayatta. Önce emeklemeye başlar kanepe kenarlarında .Diz kapakları titrek alev dalgaları gibidir. Anneye dönüktür yakarışlar. Sonra emekleme biter, artık oyun başlamıştır ve oyunun temel kişisi odur.O dünyanın merkezinde yalnızca enesinin varlığını duymaya başlar.İlk sevgilerini tadacaktır önünde değişik örnekler dursa da…her kuşak kendi hikayesinin asırlardır bilinen nakaratlarına uygun rollere girer…kimi Ferhat olacak ,kimi Kamber olacaktır.Kimi Şirin ,kimi de Arzu olacaktır.
Ferhat ile Şirin adlı halk hikayesinde demirci ustası , aşkı uğruna / aşkın uğruna dağlara su için yönelir. Ferhat ile Şirin birbirlerini çılgınca severler. Şirin soylu bir genç kız, Ferhat halktan bir delikanlı olduğu için, birbirlerine kavuşup saadete ulaşamazlar. Şirin"in yakınları Ferhat"a akla gelmedik zorluklar çıkartır. Demir yapılı bir dağı delmesi gerektiği şartı da bunların arasındadır. Ferhat, zekası, bilek gücü, en önemlisi aşktan aldığı kuvvetle demir dağı deler.
Başka bir halk hikayesinde suyun rolü bambaşkadır.Arzu il Kamber birbirini kardeş sanarak büyüyen gerçekte kardeş olmadıklarını öğrenince birbirine tutkuyla bağlanan iki aşıktır.Vuslatlarını engellemek için her yola başvurulur. Fakat aşkları engel tanımaz. Sadece kavuşmanın heyecanıyla ikisi de bayılır. Sürekli olarak kızını izleyen kötü yürekli anne onları gene ayırmak ister, ama gençlerin çevresi su ile kaplandığından yanlarına ulaşamaz. Az sonra iki sevgilinin göğüslerinden birer güvercin çıkarak uçar ve böylece ikisi de orada can verirler.Su hikayede aşıklara kötülüğe karşı koruyan surdur.Kötülüğe karşı aşılmaz kaledir.
Sudur aslında yaratılışın sırlarından biri. Sudur aslında temizliğin asaletin bütün adı.Sudur aslında Fuzuli’ nin asırlardır başına taştan taşa vurarak aktığını anlattığı.Taç Mahal bütün haşmetiyle aslında suya yansır. Abdest suyla alınır. Arınmanın işareti olarak.Ve arınmaya ne kadar ihtiyacı vardır taşın, toprağın,aşın yazın,kışın ve insanın. Aslında su zerreden küreye dünyanın anlamını gizlemez mi?
Suyu arar yürümekle yolların aşınmayacağını bilmeden çocuk.Hatta böyle bir cümlenin içinde geçen aşınmak kelimesinin bütün değerlere şamil olduğunu bilmeden yürüyecektir..Ve çocuk değildir artık genç adam olma yolunda suyla beraberdir. Temmuz arefesinde kızgın kumların üstünde denize inen suyu arayan bedenleri görecektir çocuk. Anasının terinden ayrı babasının emeğinden ayrı bir başka suyun varlığına koşan insanları bilecektir.Bedenin bunca hasretinin anlamını belki de bedeni dışındaki başka bir bedenle bulaşmaya ömür harcamış Ferhat ’ı tanıyınca öğrenecektir.Ve o zaman aşkların diyetlerinin de suyla ödendiğin bilecektir.
Suyun acıyla kaynadığı yerlerden biri eskiden cenaze törenleridir. İmam efendinin gelişinden önce büyük kazanlar içinde su ayrı yerde, bakır ibriklerle ayrı yerlerde kaynatılır. Teneşir suyu denir.en temizi olmasına özen gösterilir.Bu yüzden kaynak suyu tercih edilir.Kaynak suyunun toprağa yakınlığı ile hazırlanan bedenin az sonra sarılacağı toprak arasında eskiler bir bağ kurmuşlar mıdır? Bilinmez. Burada göz yaşı suya karışır. Acının dudak okunuşlarının tamamen değiştirdiği anlardan biridir yaşanan
Çocuk göletleri görecektir insan eliyle yapılan. genç adam barajları tanıyacaktır coğrafya kitaplarından ,televizyon ,bilgisayar ekranından...bütün nehirlerin kirlendiğini kaynak sularına her şeye rağmen lağım sularının karıştığını sonradan öğrenecektir.bu yüzden hazır su diye milyon dolarlık ticarethanelerin oluştuğunu yine çocuk sonra öğrenecektir. Hep annesinin gül sinesinden damıtılan suyun lezzetini arayıp duracaktır bütün damacanlarda.
Ve çocuk kendinden önceki pek çok nesilde olduğu gibi varılması mümkün olmayan bir diyara atlarını sürecektir. Ülküleri oluşacaktır insandan yana. ülkeden yana. Anadan babadan kardeşten, kardeşlikten yana…
Barışa uzanan zeytin dallarının özünün sudan olduğunu unutmayacak ama suyun aşksız kalınca kuruduğunu da acaba zamanında öğrenebilecek midir?Ve acaba aşkın bütün ezmelerine rağmen elini suyun altında tutabilecek midir?
Sinan YILMAZ