- 250 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Cennet Cehennem Ve Tanrı Arayışına Cevaben Mantıklı Bilgiler
"Bir sürü Tanrı ve dinî inançların uydurulduğu bir dünyanın içinde yaşıyoruz." Ama aslında hiç kimse "Tek Tanrı" arayışında değiller. Herkesin emin olduğu, yani kendisini avutabileceği inançlara sahiptir. Gerçek anlamda hiç kimse (hakîkat) aramıyor. Ben bunu neye dayanarak söylüyorum; hemen izah edeyim. "Yüzlerce inanç ve onlarca da Tanrı var oluyor." Ama sonuç itibariyle herkes tek Tanrı olarak içinde bulunduğu din’in Tanrılarına inanıyor. Eğer Tanrı tek ise, meşru görülecek dîn de tek olmalı.
Toplum olarak zaten insanlar bir (zan) içinde yaşıyor. Yani hiç kimse kendi övündüğü dinî gerektiği gibi yaşamaya çalışmıyor. Aksine inancı kendi otoritesine göre kılıfına uydurmuş ve nefsi nasıl bir hayat yaşamak istiyorsa onu yaşıyor. "Yani dinsiz ve kuralsız bir hayat yaşıyor."
Dinî inancı sadece kendi çıkarları üzerine yaşıyor ve yaşatılması için de hiçbir çaba göstermiyor. Çünkü bir insan diğer insanın yaşantısını zaten benimsemiyor ki.
Bu itaatsizlikler üzerine farklı düşünceler ve çelişkiler meydana geliyor. Bununla birlikte insanlar inandıkları dinlerin hâk yolu olup olmadığını ve diğer dinlerinde araştırılması gerektiğini düşündüğü an itibariyle, aslında diğer dinî inançların da kendi inandığı din’in kopyası olduğunu görüyor ve bu kez de, kim kimden kopya çekti bunu öğrenmeye başlıyor.
Aslında attığı her adımda yepyeni bilgilerle yeni hayatının serüvenini yaşıyor.
Zaman zaman düşünceleri esniyor, değişiyor.
Gerek internet üzerinden gerekse (kutsal) zannedilen dinî görüş kitaplarıyla elde tutulabilecek somut bilgiler arayışına giriyor. Bu ona düşüncelerinin tam tersine yöneltiyor ve bu yöneltiyle kendisini "Dipsiz bir kuyunun içinde terk edilmiş hissine kapılıyor."
Buna göre bazı hakkaniyet kavramlarının koca bir yalandan ibaret olduğuna kanaat getiriyor ve bu durum kişinin psikolojisinde derinlemesine bir etki yaratıyor.
Bu kez de Tanrı’nın elçi olarak gönderdiği peygamber ve vahiylerin hayatına yönelim sağlıyor. Onların yaşamlarını gerek kutsal kitaplardan gerek tarih kitaplarından araştırmaya koyuluyor. Kimi zaman dinî inançların oluşum amacını (siyasetle) birebir uyuştuğunu görüyor.
Dünyanın en cahil insanı bile birden bire aklını daha ötesine yorunca, aslında şu ana kadar yaşadığı her şeyin bir yalandan ibaret olduğu gerçeğiyle karşılaşıyor.
Bu boşluk insana, cennet ve cehennemin kimler tarafından uydurulduğunun veya Tanrı’nın var olup olmadığına kadar her ayrıntıyı özenle öğrenmeye yöneltiyor.
Her din’in gerekleri farklı olduğundan dolayı insanların yaşam biçimi de bir hayli farklılık oluşturuyor.
Onlarca Tanrı ve yine yüzlerce dinî oluşturanlar, aslında hep bir Tanrı arayışı içerisindeydiler. Ve herkesin farklı otoriteleri vardı belki de. İnsanlar din ile tanışmadan önce bu tür düşüncelerde bulunmuş olabilirler ve inançsızlığın insanlarda bir boşluk oluşturması da bazı kişi ve menfaatçilerin de işine gelmiş olabilir.
Ama Tanrı gibi cennetle cehennemi de herhangi bir şekilde dünyaya sığdıramadıkları için, onlar hakkında (görünmezlik) adı verilmiştir. Oysaki cennetle cehenneme yer verilememiş olması, bu dönemlerdeki insanların arayışına belli başlı deliller sunamamıştır.
Bütün dinin temsilcisi olarak bilinen kutsal kitapların değiştirildiği yönünde bulgulardan yahut da şüphelerden bahsedilmektedir.
Eğer bu değişim daha önce gerçekleştiyse, bir şekilde sonrasında da değiştirilecektir. Ve kim bilir belki de birileri ellerinde somut bilgilerle gelecek nesile ithafen cennetle cehennemin tanımlarını yapacaktır.
Örneğin ben olsaydım cennetle cehennem için daha dayanıklı ve özverili bir tanımlama yapabilirdim. Bu yazıyı yazma nedenim de aslında bu kaynağın ne kadar mantıklı olabileceğinin yan etkisini tetkik etmektir.
"Cennet olarak; dünyada hiç ulaşılmayan bir gezegenin adını verebilirim mesela. Ay’a hiç çıkılmamış olsaydı cennet olarak tanımlanabilecek çok güzel bir yalanla bunu bir delil sunabilirdim. Cehennem ise güneşle tanımlanabilinirdi."
İnsanların arayışına bundan daha mantıklı bir cevap bulunamazdı. Çünkü bir şeyler ezeli ve ebedî ise onu tanımlayacak bilgilerin insan aklına müdahil olamayacak şekilde düzenlenmeliydi. Ben bile bazen düşünüyorum. "Eğer ben Tanrı olsaydım ve yarattıklarımın bana ibadet etmelerini sağlamak isteseydim eğer, şunu şunu yapardım diye daha bilinçli düşünceler yönetebiliyorum mesela"
Belki bir Tanrı vardır ve kim bilir belki de onu görmüşüzdür ama farkında değilizdir. Ya da Tanrı bizimle iletişim kurmamış olabilir veya bu evrenin kendisi bir Tanrı’dır bunu hiç kimse bilemez.
Umarım biri de çıkıp cennetle cehennemi, az önceki verdiğim örneklere dayanarak farklı stratejiler üretip yeni bir dinî veya var olan bir dinî güncellemezler. Bizim insan olmaya ve bu doğadaki tüm canlıları korumaya ve onların da bizleri koruması için yaşama ve yaşatmaya ihtiyacımız var. Ahlâklı olmak için bir dinî sebep gerekmiyor. Çünkü sen doğaya zarar verirsen o da bir şekilde sana zarar verecektir. Örneğin; bitkiler sebze ve meyve veriyorsa, ona zarar verdiğin takdirde sana ve bir başkasına fayda sağlamayacaktır. Bazı şeyler işimize gelmiyor diye toprağı kendimize küstürmeyelim.
Devlet kurallarına rivayet etmekte bir inançtır. Bunun için mezheplere gerek yok. Çünkü mezhepler kişiyi kişilerden ayırarak düşmanlığa yani bölünmeye itekliyor.
Saygı ve sevgilerimle sizi yaradana emanet ediyorum...
Okan Akıllı