- 252 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EZO GELİN KURTKÖY'DE
Film çekimini seyretmek, sanatçıları yakından görmek ; yıllarca bizim toplumuzda, özellikle gençlerin özlemi ve tutkusu olmuştur. Çoğumuz şanslı saymışızdır kendimizi öyle günlerde. Hele ki, sanatçılarla fotoğraf çektirmek, günümüzde bile çok önemlidir. Sanki onlar bizim dünyamızdan değil de, özlemini duyduğumuz, gidip yaşayabilmeyi çok arzuladığımız, başka dünyaların insanları gibidirler. İşte yıllar önce, 1968 yılının yazında Kurtköy, öyle günlerinden birini yaşadı.
Orta üçüncü sınıfa geçtiğimin yaz günleriydi. Birden bir köy hareketlendi. Uğur Film ekibi, Ezo Gelin filminin bazı sahnelerini çekmek için Kurtköy’e gelmişti. Çoğu sahnelerinin Kilis’te çekildiği filmin, demirci dükkânı sahneleri için , Kurtköy’deki Hasan ustanın demirci dükkânı seçilmiş. Konaklamak için de seçtikleri yer bizim kahve ve kahvemizin bahçesi. Yönetmen Orhan Elmas, oyuncular ; Fatma Girik, Tugay Toksöz, Cenk Er, Atıf Kaptan, Sırrı Elitaş, Ahmet Kostarika, Gülten Ceylân, Nezihe Güler.
Kurtköy halkı, özellikle kadınlar, çocuklar, tıpkı sinemada film seyreder gibi sandalyelerini alıp dizilmişler. Yönetmen, sık sık onları gürültü yapmamaları için uyarmak zorunda kalıyor. Demirci dükkânında iki kardeş rolünde Tugay Toksöz ve Cenk Er, kötü adam rolündeki Sırrı Elitaş ile dövüşüyor. Kafası onlar tarafından, demir soğutmada kullanılan kirli suya sokulup çıkarılınca, sahne sonunda isyan ederek, içinden küfürler savurarak uzaklaşıyor Sırrı Elitaş. Sonra demirci dükkanının karşısına, Muharrem Çökmez amcaya, briketten ördürülen duvarı yakıyor adam intikam uğruna. Bu sahnede demirci dükkanının yakıldığı izlenimi veriliyor.
Jandarma subayı kıyafeti giyen yönetmen Orhan Elmas, Atıf Kaptan’a oğlunun Kore’de şehit olduğu haberini getiriyor. Fatma Girik , kayınpederi olan Atıf Kaptan’ı, öyle bir sırtına alıyor ki ; tüm Kurtköyl’üler hayretler içinde. Fatma Girik ufak tefek, Atıf Kaptan oldukça iri bir adam. Konyalı’nın kahvesinin arkasına yapılan futbol sahasında yürüyerek, Kilis’teki hastaneye götürüyor onu. Zemini toprak olan futbol sahası, Kilis civarındaki çöl benzeri araziyi andırıyor.
Ağabeyi şehit olup yengesi dul kalan Cenk Er’e, yengesine nikâh kıymak düşüyor. O meşhur sahnede ’’ Sen benim dünya, ahiret bacımsın ’’ diyor Cenk Er, yengesi Ezo Gelin’e. O sahne yıllarca alkışlanmıştır. Sonrasında, Cenk Er’in yavuklusu Gülten Ceylan basıyor demirci dükkânını : ’’ Ne ettin bana Yusuf ? Bunu bana nasıl yaptın ? Ağabeyinin karısına nasıl nikâh kıydın ? Onu nasıl koynuna aldın ? ’’ diye sitem ediyor. O esnada Fatma Girik, demirci dükkânının camından olayı görüp üzülüyor. O sahnenin çekimi sırasında sakız var ağzında Fatma Girik’in. Atmıyor o sakızı ve ağzında gizliyor çekim boyunca.
Mola verilip, ekip bahçemizde toplanmış, bir şeyler yiyip çay içiyorlarken, köylülerden birisi , beni gösterip ’’ Bu ufaklığı da artist yapsanıza ! ’’ diyor. Ben galiba dünden hevesliyim. O dönemin çocuk oyuncularına daima özenmiş, oyuncu olmayı ben de hayal etmiştim. Nezihe Güler ile birlikte oturan Gülten Ceylan yanına çağırdı beni. Saçımı okşayarak ; ’’ Eğer açlıktan sürünmek istemiyorsan, sakın oyuncu olma, tamam mı ? ’’ dedi. Bir ara Tugay Toksöz de sohbet edip konuştu benimle. Fatma Girik’in hiç de dikkatini çekemedim. O günden sonra, gerçekten de oyuncu olabilmeyi daha
çok hayâl etmeye başladım. Gülten Ceylan, yardımcı oyuncu olduğu için, az para kazandığı için bana öyle demişti ama ben baş rol oyuncusu olurdum ve onların çok daha fazla para kazandıklarına inanıyordum.
Okullar açılıp üçüncü sınıfa başladığımda, okuma hevesim artık, oyuncu olma hevesiyle karışmıştı. Derslerim kötü gitmiyordu. Çok yüksek notlar da almıyordum. O yıl iki sıra arkadaşım vardı : Selâh Kadir Paçacı ve Alparslan Duvarcı. Alparslan bir numara idi. Kadir ile biz orta yolluyduk. İlk karneme zayıf getirmedim.
Şeyhli köyünden , aslen Feka minibüsü ile dolmuşçuluk yapan Maça lâkaplı İsmail ağabey, Yakacık’lı Turan’ın sinema makinesin satın alıp, seyyar sinemacılığa başladı. Bu ara köylere ve hatta Kadıköy’e çalışan minibüslerin Tempo’dan Feka’ya dönüştüğünü de söylemem gerekiyor. Ben hâla akşamları sinemacılarla gezip, leblebi- çekirdek satmaya, onlara yardım etmeye devam ediyordum. En çok muhtarın yanında gidip, ondan harçlık da alıyordum. İsmail ağabeyin de yanında kuru yemiş satıp, afiş gezdirip makinesine yardım ettiğim günlerde, beni temelli kendisiyle çalışmam için ikna etti . İyi de yevmiye veriyordu. Bir süre birlikte çalıştık. Akşamları, nerede olursak olalım, beni köye kadar getiriyordu. Bu da benim için iyi oluyordu.
Bir gün ikinci bir Tetra sinema makinesi daha aldı İsmail ağabey. Aynı anda iki köyde birden sinema oynatmaya başladık. Beni köylerden birine bırakıp kendisi başka köye gidiyordu. Ben artık tek başıma yapabiliyordum film oynatma işini. Yeni aldığı makine de ikinci eldi ve daha sık arıza yapıyordu. Onu genellikle bana veriyordu ve bende daha az sorun oluyordu. Yani ben bu işi ondan daha iyi yapıyordum.
İsmail ağabey, sonunda son aldığı makineden mi bıktı, iki yerde birden sinema oynatmak mı zor geldi ; nedense bir akşam sinema dönüşünde ’’ Şu makineyi sana vereyim mi ? ’’ deyiverdi. Şaşırdım, anlamakta zorlandım. Benim makine alacak param yoktu. İsmail ağabey de bana makineyi bedava vermeyecekti herhalde.
- Ben bunu altı bin liraya aldım. Aynı paraya sana veririm !
- İyi ama, bizde altı bin ne gezer ağabey ?
- Ayda beş yüz ödeyemez misin ? deyince, hiç düşünmeden, havaya uçarcasına ;
- Öderim elbet ! deyiverdim.
- Tamam öyleyse, verdim gitti, deyip kahvemizin önüne yanaştı.
- Haydi indir bakalım , hayırlı olsun, deyince, ben daha fazla düşünmedim ve başka bir şey de sormayıp, makineyi kaptığım gibi kahveye götürdüm. Babamın şaşkın bakışları arasında, trafoyu, hopörleri ve perdeyi de alıp geldim.
- Ne oluyor oğlum ? Niye onları buraya indirdin ? diye hafif merakla sordu babam. Ben, coşkulu ve heyecanla cevap verdim :
- İsmail ağabey makineyi bana sattı baba !
- Nasıl yani ; hangi parayla aldın ?
- Taksitle ödeyeceğiz baba ; ayda beş yüz, beş yüz.. Pek sevinmedi babam. İsmail ağabey, pek güvenilir biri olarak tanınmamıştı ve o da bunu biliyordu. Bu duruma oldukça temkinli davrandı.
- Hayırlısı bakalım, diyebildi sessizce.
Fikret TEZEL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.