- 346 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DAĞ ATEŞTEN YANMAZ;SOĞUKTAN DONMAZ
DAĞ ATEŞTEN YANMAZ;SOĞUKTAN DONMAZ
Bir gün bir adam çölden geçerken çok susamış bir vaziyette, bir su kenarına varır. Lakin suyun kıyısı yüksekçe bir duvarla çevrilmiştir. Su içebilmesi mümkün değildir. Çaresiz duvar üzerine oturur. Suyun akışını seyrederken bir parça kerpiç koparak suya düşer. Kerpicin düşmesiyle suyun üzerinde haleler oluşurken çıkardığı ses kulağına hoş bir seda tadında gelir. Sanki sudan gelen ses kendisine bir şeyler fısıldıyor. Suyun sesi bir sevgilinin sesi gibi tatlı geliyor. O su sesi; adamı üzüm suyu gibi mest ediyor. Çok çileli ve dertli adamın kederlerini alıp gider gibi bir şekle büründü bu su sesi. Çok hoşuna gitti. Bu dertli adamın.
Bu defa adam kendisi kerpiç kopararak suya atmaya başladı. Fakat sudan sanki bir nida geliyor .Ey insanoğlu kerpiç atarak beni neden rahatsız ediyorsun. Bunun sana NE FAYDASI OLUR DİYOR. Adam! karşılık veriyor. Evet sen rahatsız oluyorsun, ama bana verdiği fayda yüzünden kerpiç atmaktan vaz geçemem diyor. Zira senin verdiğin ses bana çok Rebab gibi çok tatlı geliyor, beni mest ediyor. ‘’(İslâm âleminin hemen her yerinde genellikle birbirine yakın şekillerde kullanılan bir grup telli musiki aletinin genel adı olan Rebab hem ayaklı kemana hem de lavta türünden tamamen veya yarı yarıya deri göğüslü çalgıların ismi olarak kullanılmıştır.’’) Sevgilinin sesini hatırlatıyor. Mürde kalplere İsrafil’in nefesi gibi dirilik canlılık veriyor. Baharı hatırlatıyor .Baharda gök gürler, yağmur yağar, yer yüzü dirilişe geçer. Çiçekler açar, otlar yeşerir, nebatat uyanır .Bu uyanıştan hayvanlar doyar ve süt verir onun için vaz geçemem kerpiç atmaktan.
Benim bedenim ruhumu hapis etmiş, hapisten çıkan adam sevinci verir senden gelen ses. yahut da mahpusa hapisten kurtuluş müjdesidir. Bu ses peygamberin Veysel’in kokusunu uzaktan alması gibi tatlı geliyor bana. Ya da Yusuf’un Mısır’dan Yakub’a gelen kokusu gibi geliyor bana. Onun için vazgeçemem kerpiç atmaktan. Hemde her kerpiç koparıp atmamda duvar bir okadar alçalıyor ve ben sana yaklaşıyorum. Her yaklaşmamda sana kavuşmam daha kolaylaşır, âdeta sevgiliye yaklaşıp kavuşmak gibi geliyor bana. Zira kerpiçler bittiğinde sevgiliye kavuşacağım.
Bırakta kerpiçleri atıp bitireyim ve sevgiliye kavuşayım. Sizde bu adam gibi susamış ve çölde kalmış gibi güzel şeylerinin etrafına yüksek duvarlar çekilmiş ise bütün bu duvarları aşıp isteğine arzuna ve amacına ulaşman gerekir. SUYUN üzerinde olan bir duvarın üstündeyseniz ve susamışsanız, suyu içmek için yapacağınız tek şey, o duvarın tuğlalarını suya atmaktır. İşte hayatın esası, özü bu aslında. Elbette bu iş meşakkatli ve bir o kadar da zor. Yıldız olmak kolay değil, ışık olmak için yanmak, yanmayı göze almak gerekiyor. Yanmayı göze almak, Hazreti İbrahim Peygamber gibi yanmayı göze almak değil midir?
İbrahim olmak önemlidir. Çünkü İbrahim çok ah eder, çok yalvarır, çok niyaz ederdi. Hilm sahibi ve yumuşak huylu mazlum bir yapıya sahipti. Yöneldiği zaman Allah’a gönülden yönelir, münip bir yapıya sahipti. Şirk ve dalâletten uzak durup Tevhid dinine sımsıkı sarılan bir hanifti, Allah’a kulluk eden kanit ve çok şükreden şakirdi. Bizim için o, Allah’ın Halil’im Dostum diye iltifat ettiğidir. Bizim için peygamberlerin Babasıdır. Onun oğullarından Hazreti İsmail’in soyundan Peygamber Efendimiz, Hazreti İshak’ın soyundan da Benî İsrail peygamberleri gelmiştir. Bizim için o, oğlu İsmail ile Kâbe-i Şerif’i inşâ edendir ve Makam-ı İbrahim’e çıkıp insanları hacca ilk çağırandır.
İbrahim olmak kolay değil. Nemrudun ateşini gülistana çeviren o değilmi? Meleklere Allahın benim halimden bilgisi var mı deyip yardımlarını geri çevirip dost olarak Allah yeter diyen yine İbrahim değilmi. Dost ile dostun arasına girmeyin! Rabbim ne dilerse ben ona razıyım! Kurtarır ise lütfundandır. Eğer yakar ise kusurumdandır. İnşallah sabredenlerden olurum diyendir. Hayatta ya İbrahim olmak ya da İbrahim olmaya çalışmak gerekir. Eğer İbrahim olacaksak bazı sıkıntı ve çilelere katlanmayı öğrenmek ve bilmek gerekir. İbrahim olabilmek için suyun üzerinde yürümeye gerek yok, zira balıklarda yürüyor. Ya da uçmaya gerek yok zira kuşlarda uçuyor. Öyleyse kemal nedir biliyor musunuz? Abdurrahim reyhan Hz.lerinin kelamı kibarında buyurduğudur.’’ Elin karda ,gönlün yarda’ ’olmasıdır. Sabır ve şükür bu durumda insana doping gibi gelir. Kim sabrederse, Allah ona dayanma gücü verir. Kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ikram verilmemiştir.
Elbette biz peygamber değiliz ama onlarda bizim gibi bir beşerî cisme sahipler. Şart şudur ki ‘’Allah’a dayan Allah’a güven’ ’İbrahim gibi olmak gerekiyor mu gibi soruya verilebilecek en makul cevap’ ’Evet gücün yettiği nispetinde’’ ‘’Halk içinde hak ile olmak gerekiyor’’ Bir gün çok güzel İslami giyiniş ve sakalı cübbesi bir elinde tesbihi diğer elinde bastonuyla koluma birisi dokundu. Baktım gerçekten temizliğine ve titizliğine imrendim çok güzel giyinmişti. Bana ‘’Allah ile olma zamanı’’ dedi. Yüzünü bedenini süzdüm. Her ne kadar konuşmak istemesem de dürtülerim sabrımı yendi. Siz Allah ile misiniz dedim. Evet dercesine bedenini gösterdi. Evet beden ve giysiler İslami idi. Peki dedim ‘’Mecnun namaz kılanın önünden geçince namaz kılan kalkar ve mecnunun kolundan tutarak be hey sersem neden önümden geçtin namazımı bozdun demiş’ ’Mecnunun cevabı çok enteresan dır. Ben Leyla’nın aşkından seni görmedim. Sen Mevla’nın aşkından beni nasıl gördün der. Bende ona öyle söyledim ben dünya sevgisinden seni görmedim de sen Mevla’nın sevgisiyle beraberken beni nasıl gördün dedim ve ayrıldık. Halbuki benim bir adetim vardır. Hiçbir adımımı İnşirahı okumadan atmam. İbrahim olmak kolay değil dedik ya evet kolay değil. İstikametin doğru yolun müstakim olacak.
Dağ ateşten yanmaz, soğuktan donmaz, rüzgârdan devrilmez, rüzgârdan sürüklenmez, selden yuvarlanmaz. Beden bir dağ gibi olacak hiçbir şeyden etkilenip istikametini bozup müstakim olmaktan vaz geçmeyecek. Yani basit bahanelerle sabırdan vaz geçip istikametini bozmaz, sabırla bekler. Dağ gibi istikamet sahibi olmak karşılıksız sevmek ve sevdiği uğruna fedakârlık yapabilmektir. İbrahim olmanın yani zahirde halk, bâtında Hakk ile olmanın çeşitli örnekleriyle doludur.
Bunlardan biri, Nil nehrinin taşmasıdır. Olay Hazreti Ömer ile islam ordusu komutanı Amr Bin As arasında yaşanmıştır. İslam’da olmayanları atıp temizlemek gerekiyor. İslam öncesi Mısır’lılar her yıl bahar gelince bir kız çocuğunu güzelce giyindirip Nil nehrine atarlarmış. Nil hiddetinden kabarıp taşarmış. Taşınca da etraf sulanır yeşillenirmiş. İslam ordusu Mısır’ı alınca yerliler bu durumu islam ordu komutanına anlatırlar. İslam komutanı “Böyle bir işin İslâm’da yeri yoktur. İslâm geçmişteki kötü âdetleri kaldırmıştır” der.
O yıl Nil’de taşma görülmez. Nil nehri mevsiminde taşmayınca kuraklık başlar. Halk, açlık korkusuyla göç etmeye hazırlanır. İslam ordusu komutanı durumu Halife Hazreti Ömer’e bildirir. Hazreti Ömer, Amr Bin As’ın bu mektubuna cevaben bir mektup yazar. Orada şöyle yazmaktadır: “Şüphesiz ki sen doğrusunu yapmışsın. Elbette İslâm, geçmiş kötü âdetleri kaldırmıştır. Sana mektubun arasında ayrıca bir pusula gönderiyorum. Bu pusulayı önce oku, okuduktan sonra Nil nehrine at.” Pusulada şöyle yazmaktadır. Allah’ın kulu ve müminlerin emiri Ömer’den Mısır’ın Nil’ine… Ey Nil! Eğer sen bugüne kadar kendiliğinden akıyor isen , şimdi de akmayıver! Fakat eğer bugüne kadar bir ve kudret sahibi Allah’ın emriyle akıyorsan, Allah-u Teâlâ’dan dileriz ki seni akıtıp taşırsın. Pusulayı okuduktan sonra Nil nehrine atar. Birkaç gün sonra nehrin yedi sekiz metre kadar yükselerek taştığı görülür. Nil nehri o günden bugüne her zaman taşarak akmaktadır.
Bizler hepimiz birer İbrahim olup ‘’Allah bize yeter o ne güzel vekil ve kefil dir diyerek sabaha uyanalım. Şükür Allahım benim hem vekilim hemde kefilimdir.
========================AR===============================
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.