- 244 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DEMOKRASİ.
DEMOKRASI.
İnsanoğlunun sadece siyasi alanda değil, tüm kolları ile uygar yaşamda ulaştığı en son düzeyi simgelemektedir demokrasi kavramı. Eski Yunan’ın şehir devletlerinden Magna Carta’ya, Rönesans’tan Fransız Devrimi’ne dek tarih boyunca gelişmiş, yenilenmiştir. Bugün çok az ülkede demokratik değerler dışında işleyen sistemler vardır. Ancak aynı zamanda tam demokrasinin işlediği ülke sayısı da azdır. Bu anlamda Türkiye’yi ele almak başlı başına bir çözümleme (analiz) gerektirmektedir.
Anayasamızın ikinci maddesi gereğince -ki bu madde değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddelerden biridir- Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir. Ancak ülkemiz demokrasinin neresindedir, demokrasi ülkemizin neresindedir? Demokratik olmak göreceli bir kavram mıdır, evrensel bir tanımı var mıdır demokratikliğin? Gerçekten Türkiye tam demokratik bir ülke midir? Laik hukuk devleti demokrasiyle nasıl bütünleşir? Türkiye’deki demokrasiyi bu soruların ışığında incelemek doğru değerlendirmelere varmamızı sağlayacaktır.
Türk toplumunun demokrasi arayışları geniş bir sürece oturtulabilir. Osmanlı Devleti’ndeki meşrutiyet dönemleri, Kanun-i Esasi ve diğer anayasacılık akımları, Tanzimat ve Islahat fermanları dikkate alındığında Türk demokrasi hareketinin uzun bir yoldan geldiği görülebilir. Fakat Batılı anlamda demokratikleşme çabaları Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra gerçek kimliğini bulmuştur. Mustafa Kemal’in özlemini duyduğu çok partili, çok sesli bir parlamento 1924’te Terakkiperver Cumhuriyetçi Fırka ve 1930’da Cumhuriyetçi Serbest Fırka ile yapılan başarısız denemelerden sonra 1946 seçimlerinde Demokrat Parti ile gerçekleştirilmiştir. Ancak demokrasi yolculuğumuz bu noktada bitmemiştir. On yıllık DP iktidarı Türkiye’de demokrasinin ne denli zor yerleşeceğini göstermiştir bize.
Şimdi kronolojik olarak Tanzimat’tan günümüze demokrasinin gelişimini irdeleyelim. Osmanlı padişahları arasında yenilikçi düzenlemeleriyle tanınan 2. Mahmut Tanzimat Fermanı’nın temelini oluşturan çalışmaları başlatmıştı. Onun ölümünden sonra yerine geçen Abdülmecid zamanında Mustafa Reşit Paşa’nın katkılarıyla ferman son şeklini buldu ve Gülhane Hatt-ı Hümayunu adıyla yayınlandı. Ferman Osmanlı memleketlerinde yaşayan Müslüman olan ya da olmayan herkes için eşit haklar getiriyordu. Herkes can, mal, ırz ve namus emniyetine sahip kılınacak, vergi adaleti sağlanacak, ömür boyu askerlik kalkacak, rüşvet önlenecek, hakkında kesin mahkeme kararı bulunmadıkça hiç kimse idam edilemeyecekti. Varlık nedenini İslam’ı dünyaya yaymak göreviyle özdeşleştirmiş ve yüzyıllar boyunca Batı’ya karşı cihat yapmış olan Osmanlı Devleti’nin bu hareketi büyük yankı uyandırdı. Müslümanlarla Hıristiyanların eşitliğinin kabul edilmesi Avrupa’da Osmanlı’nın demokratik açılımlara doğru ilerlediği şeklinde yorumlandı. Fransa ve İngiltere’nin Kırım Savaşı’nda Osmanlı’nın yardımına koşmasında Osmanlı’nın bu ilerici tavrının da yararı oldu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.