- 330 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
SAVAŞ MEYDANINDA ŞEHİD EDİLEN TEK OSMANLI PADİŞAHI: MURAD HÜDÂVENDİGÂR
M. Nihat Malkoç
Osmanlı padişahlarının üçüncüsü I. Murad...
Osmanlı padişahlarının üçüncüsü olan I. Murad 1326 yılında doğmuştur. Babası Orhan Bey, annesi Yarhisar tekfurunun kızı Nilüfer(diğer bir tabirle Lülüfer) Hatun’dur. Büyük kardeşi Rumeli Fatihi Süleyman Paşa’yla aynı anneden doğmuştur. Başka annelerden olan üvey kardeşleri Sultan, İbrahim, Halil ve Kasım’dır. I. Murad’ın doğduğu yıl, dedesi Osman Gazi vefat etmişti. Aynı yıl Bursa fethedilmişti. O,1359-1389 yılları arasında 30 sene Osmanlı tahtında kalmıştır. "Bey, emîr-i a’zam, han, padişah, sultanü’s-selâtin, melikü’l mülûk" gibi unvanlarla anılsa da daha çok "Hüdâvendigâr" ve "Gazi Hünkâr" sıfatıyla tanınıp bilinmiştir. "Farsça hudâ (Tanrı) kelimesine mülkiyet ve benzerlik ifade eden -vend ile yine benzerlik, nisbet ve mübalağa ifade eden -gâr eklerinin getirilmesiyle oluşturulan hudâvendigâr ’Tanrı, hâkim, hükümdar, âmir, efendi, sahip, bey’ gibi manalara gelmektedir."(1)
Çok iyi bir eğitim alan I. Murad, nam-ı diğer Murad Hüdâvendigâr devrin önemli hocalarına talebe olmuştur. Abisi Rumeli fatihi Süleyman Bey’in beklenmedik bir zamanda bir kaza sonucu ölümü üzerine kendisi veliaht tayin edilmiştir. Veliaht olarak tayin edildikten kısa bir zaman sonra da babası Orhan Bey vefat etmiş; bunun üzerine Bursa’ya çağrılarak Osmanlı tahtına üçüncü padişah olarak oturmuştur. I. Murad, padişahlar içinde "Sultan" unvanını ilk defa kullanmıştır. Sultan I. Murad dönemi, Osmanlıların beylikten devlete dönüştüğü bir dönem olarak da bilinir. Yine Osmanlı Devleti’ndeki kazaskerlik, defterdarlık, devşirme ocağı, beylerbeylik, sancak teşkilatı ve Divan-ı Hümayun gibi birçok devlet teşkilâtı bu dönemde kurulmuştur. Sultan I. Murad, babası Orhan Gazi’den devraldığı 95.000 km2’lik devlet sınırlarını, 5 kattan fazla büyüterek 500.000 km2’ye kadar çıkarmıştır.
Bir şahsiyet abidesi olan Murad Hüdâvendigâr bir Hakk ve hakikat dostuydu. Kendisi ahi şeyhiydi. Şahsî istikbâlini hesaba katmayan I. Murad’ın ömrü savaş meydanlarında geçmiştir. Azim, irade, vakar ve ciddiyet sahibiydi. Din farkı gözetmeden tebasındaki herkese sevgi ve hoşgörüyle yaklaşırdı. Karar alırken çevresindeki kişilere tanışırdı. Yaptığı işlerde daima ortak aklı gözetirdi. Fethedilen yerlerde imar faaliyetlerine çok önem verirdi. Fethettiği Edirne’de cami, medrese, han, hamam ve saraylar yapması bunun göstergesidir.
Murad Hüdâvendigâr’ın duası yahut şehadetin çağrısı
Manevî yönden kemâle ermiş bir padişah olan Sultan I. Murad(Hüdâvendigâr)’ın sonunu hazırlayan savaş, o acıklı I. Kosova Meydan Savaşı olmuştur. I. Murad, 8 Ağustos 1389’da Kosova Ovası’na gelince işler hiç de düşündüğü gibi gitmedi. Ova büyük bir fırtınaya maruz kalmıştı. Adeta göz gözü görmüyordu. Bu durumda savaşmak ve zafer elde etmek mümkün gözükmüyordu. Çünkü düşmanı görmekte güçlük çekiyorlardı. O gecenin mübarek gecelerden Berat gecesi olduğu rivayet edilir. Bu zor durumu gören I. Murad iki rekat namaz kıldıktan sonra ordunun muzaffer olması için yüce Rabbine şu duada bulunmuştur:
"Yâ Rabbî! Bu fırtına, şu âciz Murad kulunun günahları sebebiyle çıktıysa, onun yüzünden masum askerlerimi cezalandırma! Allâh’ım! Onlar ki buraya kadar sadece Sen’in adını yüceltmek ve İslâm’ı tebliğ etmek için geldiler!
İlâhî! Bunca kerre beni zaferden mahrûm etmedin. Daima duamı kabul buyurdun. Yine Sana iltica ediyorum, duamı kabul eyle! Bir yağmur nasip eyle! Bu toz bulutu kalksın. Kâfirin askerini âşikâr görüp yüz yüze cenk edelim!
Yâ İlâhî! Mülk de, bu kul da Sen’indir. Ben âciz bir kulum. Benim niyetimi ve esrârımı en iyi Sen bilirsin. Mal ve mülk maksadım değildir. Yalnız Sen’in rızanı isterim.
Yâ İlâhî! Bu mümin askerleri küffâr elinde mağlup edip helâk eyleme! Onlara öyle bir zafer lütfet ki, bütün Müslümanlar bayram eylesin! Dilersen o bayram gününün kurbanı da şu Murad kulun olsun!
Yâ İlâhî! Bunca Müslüman askerin helâkine beni sebep kılma! Bunlara yardım eyle ve zafer bahşeyle! Bunlar için ben canımı kurban ederim; yeter ki Sen beni şehitler zümresine kabul eyle!.. İslâm askerleri için rûhumu teslime razıyım... Beni gazi kıldın. Sonunda lütfen ve keremen şehitlik de nasip eyle!.. Âmîn!”
I. Murad büyük bir aşkla ve samimiyetle bu duayı ettikten sonra Kur’an-ı Kerim okumaya başlamıştı. Bu içten duanın ve Kur’an sedalarının ardından gökyüzünde rahmet bulutları kendini göstermişti. Çok geçmeden yağmur yağmış, rüzgâr dinmiş, mevcut toz duman yerini açık bir havaya bırakmıştı. Artık savaşmak için şartlar uygundu. Düşmanla sekiz saat çarpışmanın ardından savaş ordumuzun zaferiyle sonuçlanmıştı.
Meşhed-i Hüdâvendigâr yahut zaferin hüzünle karılması
Osmanlı tarihi hem büyük zaferlere hem de büyük acılara tanıktır. Bu acılardan biri de Sultan I. Murad(Hüdâvendigâr) ’ın zaferle neticelenen I. Kosova Meydan Muharebesi’nin ardından hain bir saldırı sonucu şehit edilmesidir. Aktaracağımız hikâyesi pek hazindir:
İslâm hükümdarlarının zaferden sonra savaş meydanını gezmeleri, bir anlamda zaferi yerinde solumaları bir an’ane hâline gelmişti. Bu geleneğe uyan Murad Hüdâvendigâr da, zaferden sonra, has hademeleri ile savaş sahasını dolaşmaya çıktı. Ölüler arasında bulunan, Sırp kralının damadı Miloş Obiliç, Müslüman olacağını ve padişaha gizli bir sözü bulunduğunu söyleyerek izin istedi. Padişahın müsaade etmesi üzerine de iyice yaklaşıp, yeninde saklamış olduğu hançeriyle Sultan Murad’ı kalbinden ağır yaraladı. Atından aşağı düşen Murad Hüdâvendigâr, bir süre sonra şehit oldu. Böylece I. Murad’ın son duası da kabul oldu. Şehadet mertebesine erişti. Miloş Obiliç ise, gaziler tarafından oracıkta parçalandı.
Murad Hüdâvendigâr, öleceğini anlayınca, düşmanı takip etmekte olan büyük oğlu Sultan Bayezid’i yanına çağırttı. Devlet erkânından orada hazır bulunanların ittifakı ile hükümdarlığı oğluYıldırım Bayezid Han’a bıraktı. Kendisi kısa bir süre sonra, yaralandığı yerde kurulan çadırın içinde vefat etti. Böylece son arzusuna da kavuştu. Murad Hüdavendigâr’ın iç organları çıkarılarak şehit düştüğü yere gömüldü. Daha sonra da mübarek naaşı Bursa’ya götürülerek, Çekirge’de Hüdâvendigâr Külliyesi’ndeki hazireye defnedildi. Diğer taraftan şehit düştüğü yere “Meşhed-i Hüdâvendigâr” adı verilen bir türbe yaptırıldı.
"Türbenin mevcut binası muhtemelen 1660’ta burayı bakımsız bir halde bulan Melek Ahmed Paşa tarafından yaptırılmıştır. Evliya Çelebi, Melek Ahmed Paşa ile 1660 yılına doğru Kosova sahrasını ve türbeyi ziyaret ettiğini, yapının bakımsız olduğunu, halkın isteği üzerine Melek Ahmed Paşa’nın türbeyi temizlettiğini, bir hafta içinde etrafını duvarlarla çevirip avlusuna bağ ve asmalarla 500 meyve ağacı diktirdiğini ve bir türbedar tayin ettiğini söyler; türbenin önemli bir ziyaretgâh olduğunu, çevresinde 10.000 kadar şehit yattığını da belirtir.
Türbe, 1845’te Rumeli valisi serasker Hurşid Paşa tarafından esaslı bir şekilde tamir ettirilmiş, 1848’de türbedar için bir ev yaptırılmıştır. 1866 yılında yeni bir tamir gören türbenin sağ tarafına II. Abdülhamid tarafından tamiri sırasında bir selâmlık binası eklenmiştir. Girişteki dört sütunlu sundurma büyük ihtimalle bu tamirlerde inşa edilmiştir."(2)
Murad Hüdâvendigâr’ın zafer aynasından yansıyanlar
Murad Hüdâvendigâr az zamanda çok ve büyük işler yapmış müstesna bir şahsiyettir.
Çok başarılı bir komutan olan I. Murad, babası Orhan Gazi’den devraldığı sancağı, Balkanlar’dan başlayarak Avrupa’ya sokmuştur. Daha şehzadeliği döneminde babası ile birlikte savaşlara katılmış, Bursa fethedildikten sonra Bursa Sancak Beyi olarak görev almıştır. Bir rivayete göre hükümdarlığı döneminde 40’tan fazla savaş yaptığı ve hiç yenilgi almadığı söylenmektedir. Bir taraftan Balkanlar’da savaş verirken, bir tarafta Karaman Oğlu Beyliği ile savaş vermiştir. Yapılan savaşta Karaman Oğlu Beyliği ordusu bozguna uğramış ve bütün eşyalarını ve silahlarını bırakıp kaçmışlardır.
I. Murad, oğlu Yıldırım Bayezid’i Germiyan Beyi’nin kızıyla evlendirerek onlardan Kütahya, Tavşanlı, Simav ve dolayları çeyiz olarak almıştır. Yine onun zamanında Hamitoğullarından Eğridir ve çevresi (Akşehir, Yalvaç, Beyşehir, Isparta ve Seydişehir) satın alınmıştır. Öte yandan I. Murad’ın ilk hedefi Edirne olmuştur. Lala Şahin Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu, Bizans ve Bulgarlar’a karşı yapılan Sazlıdere Savaşı’nı kazanarak Edirne’yi fethetmiştir(1363). Ardından Gümülcine ve Filibe alınmıştır. Edirne’nin fethiyle birlikte Sırp ve Bulgarların Bizans’la bağlantısı kesilmiştir. Edirne ve Filibe’nin Osmanlıların eline geçmesi Sırp ve Bulgarları rahatsız etmiş, bunların papaya başvurmaları üzerine Balkan devletlerinden oluşan (Sırp, Bulgar, Macar, Eflak-Boğdan ve Bosnalılar) bir Haçlı ordusu kurulmuştur. Hacı İlbey komutasındaki bir akıncı birliği ani bir baskın sonucu Haçlı ordusunu yok etmiştir. Bu zaferle Balkan devletleri üzerindeki Macarların etkisi kırılmış, Türklerin Balkanlardaki ilerlemeleri hız kazanmıştır. Bu zaferden sonra Edirne başkent yapılmıştır. 1371’de Sırplarla Çirmen Savaşı yapılmış ve Sırplar bu savaşı kaybetmiştir. Böylece Balkanların bir kısmı Osmanlı’ya geçmiştir. Sırplar Osmanlı egemenliğini kabul etmişlerdir.
I. Murad döneminde sadece zaferler değil, devlet teşkilâtındaki yenilikler de anılmaya değerdir. Zira I. Murad döneminde devlet teşkilâtında çok önemli yenilikler yapılmıştır. Bunlar arasında şu önemli değişmeleri sayabiliriz: I. Murad döneminde Divan teşkilatı sistemli ve sürekli hâle getirilmiştir. Kapıkulu Ocakları kurulmuştur. İlk kez Pençik Sistemi uygulanmıştır. İlk kez Acemioğlanlar Ocağı, Yeniçeri Ocağı, Topçu Ocağı kurulmuştur. İlk kez Tımar Sistemi uygulanmış ve Tımarlı Sipahiler oluşturulmuştur. Rumeli Beylerbeyliği kurulmuştur. İlk kez Vezir-i Âzam atanmıştır. İlk kez Kazaskerlik ve Defterdarlık makamı kurulmuştur. Ülkenin; hanedanın ortak malı anlayışı, "Ülke hükümdar ve oğullarının ortak malıdır." şeklinde değiştirilmiş; böylece merkezi otorite güçlendirilmiştir.
Bir şehidin hatırası: Murad Hüdâvendigâr Camii ve Külliyesi
1363 yılında inşasına başlanan Murad Hüdvendigâr Camii, Sultan I. Murad tarafından Bursa’da yaptırılmıştır. Yapımının 19 yıl sürdüğü bazı kayıtlarda ifade edilen bu güzel cami, iki katlıdır. Alt katta cami, üst katta ise medrese yer almaktadır. Caminin dışında, ayrı bir yapı olarak olması gereken zaviye ve medrese mekânları bu külliyede, ibadet yeri ile iç içedir. Hüdâvendigâr Cami, kemerleri ve giriş bölümünün yapısal özellikleri açısından Bursa’daki Erken Osmanlı Dönemi Camilerinden farklılık göstermektedir.
Bursa’daki önemli tarihî eserlerden biri olan Murad Hüdâvendigâr Camii’nin tek olan minaresi tuğladan örülmüştür. Mermer sütunlar ve başlıklar Bizans yapılarından alınarak burada kullanılmıştır. Hatta rivayetlere göre; söz konusu caminin mimarının Rum olduğu ve caminin bir Bizans kalıntısı veya eski bir Bizans Sarayı üzerine inşa edildiği belirtilmektedir.
Osmanlı’nın güzide mabetlerinden biri olan Murad Hüdâvendigâr Camii’nin iki yanında yer alan merdivenlerden çıkılan üst kattaki medrese bölümünde bir koridor ve bu koridordan girilen toplam 18 oda bulunmaktadır. Medresenin; üstlerinde mermer lentoların bulunduğu oda pencereleri demir parmaklıklardan meydana gelmiştir. Ayrıca cami taş, tuğla ve devşirme malzemelerle örülen oldukça kalın duvarlara sahiptir.
Savaş meydanında şehit edilen, bu büyük mertebeye vasıl olan ilk ve tek Osmanlı padişahı olan Murad Hüdâvendigâr tarihimizin yüz aklarından biridir. O gerek şahsiyetiyle, gerek uygulamalarıyla kendisinden sonra gelen padişahlara ilham kaynağı olmuştur. Bu yiğit Osmanlı padişahını rahmetle ve minnetle anıyoruz. Ruhu şâd, mekânı cennet olsun.
Dipnotlar: 1) TDV İslâm Ansiklopedisi, Hudâvendigâr Maddesi, Atilla Çetin
2) TDV İslâm Ansiklopedisi, Hudâvendigâr Meşhedi Maddesi, Semavi Eyice
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.