- 364 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
-BİR ZAMANLAR ANTİ KOMÜNİZM-(5)
Kimi zaman bir paragrafın içinden bir cümleyi cımbızla çekip almak anlamı, anlatımı farklı kılmakta, büsbütün değiştirmekte hatta. Ne ki, düşüncenin bizim değer yargılarımıza karşılık gelip gelmemesi hassasiyet derecemizi tayin edebilir de. Söz konusu halden mustarip olabileceğimiz gibi, hiçbir olumsuzluk duymayabiliriz de. “İğneyi kendine batır, çuvaldızı başkasına” sözü de aklımıza gelebilir halbuki.
Yazı dizimize bağlı bir örnek “din halkın afyonudur” sözü olabilir söz gelimi. Dahası Marksizm’den yayılan en popüler aforizma olmalı bu. Kaldı ki, yalnızca anti komünist eleştirinin satırbaşlarından olmayıp, yirminci asır boyunca yaygın bir Marksist kanı olmaktadır bu. Eee! Öyleyse sorun ne, alan memnun satan memnunsa dediğinizi duyar gibiyim. Zıt yönde genel kabul görmüşse, mutabık kalınmışsa ortada cımbızlamak babında ne var denebilir de. İnsan zihni, ruhu mutmain olsa dahi kavramlar üzerinden hakkaniyet incinir oysa.
"Dini ıstırap, bir ve aynı zamanda, hem gerçek ıstırabın ifadesi hem de gerçek ıstıraba karşı bir protestodur. Din, ezilen yaratığın iç çekişi, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz koşulların ruhudur. Kitlelerin afyonudur." Der Marks bir kere. Tam şekli salt afyon ibaresi düşmeye benziyor mu? Bence hayır. Artı, buradaki afyonun esrar, eroin, kokain cinsinden olmadığı o kadar açık ki. Kitlelerin bunalımlarını, acılarını dindirir denilmekte. Ve fakat bir yara bandının yapıştırıldığı yarayla hemhal olması misali din ile ıstırap bütünlük kazanmaktadır. Beraberinde bu ıstırabın sorgulanması, protesto edilmesi şeklinde biçimlenmektedir.
Şu kadar ki, afyon vurgusu yine de gönüllerde öne çıkarsa, sözün bin sekiz yüz kırk üç tarihinde dillendirildiğini de vurgulamak isterim. Şu manaya karşılık gelir bu takvim notu. Marks’ın düşünsel gelişiminde bin sekiz yüz kırk dört tarihi eşik değer olmaktadır. Bu ise, Alman materyalist filozofu Feuerbach’ın mekanik maddeciliğinden kurtulup diyalektik maddeciliğe geçiş tarihine karşılık gelmektedir. Feuerbach materyalizmi maddenin ve evrenin halleriyle ilgilenirken diyalektik bir metodoloji dairesinde tarihsel gelişime eğilmez, Marks ve Engels’in sonraki fikri gelişimine göre. Marks bin sekiz yüz kırk dört tarihinden itibaren Hegel diyalektiği ile Feuerbach maddeciliğinin sentezini almaktadır açıkçası. Dolayısıyla, düşen bir takvim yaprağı olmamakta. Nicel değişim nitel dönüşümü önümüze koymakta.
Burada Diyalektik kavramı dikkat çekmektedir. Vikipedi notu “kavramları karşıtlarıyla birlikte düşünme yoluyla gerçeğe ulaşmak ereğini güden felsefe.” Şeklindedir. “Aynı nehirde iki defa yıkanılmaz” sözü vardır mesela. Bir devinim, hareket haline işaret eder. Yine tez, anti tez, sentez süreçlere vurgu yapılmaktadır.
Marks ve Engels giderek, meseleyi din eleştirisi olarak anlamaktan uzaklaşarak, toplumsal, tarihsel, ekonomik tenkide ağırlık vermektedir. Nitekim Friedrich Engels’in bin sekiz yüz ellide yayınladığı “Köylüler Savaşı” adlı eseri her bakımdan bu hususlar etrafında sağlıklı fikir vermektedir.
Engels’in araştırmasında yer verdiği hususları şu şekilde özetlemek mümkün. Her şeyden önce 16’ıncı yüzyıl Almanya’sında yaşamış iki ilahiyatçıdan, Martin Luther ve Thomas Müntzer’den söz etmektedir. Dönemin başlarında köylüler radikal görüşleri olan Müntzer tarafından Feodal düzene karşı ayaklanmaya teşvik edilmektedir. Ünlü Teoloğun bu yaklaşımı İncil’i yorumlayış biçimine dayanmaktadır. Müntzer’in anlatımına göre İncil’de bir önerme dikkat çekicidir. Hz. İsa “kılıçlarınızı kınlarından çıkarmak gerektiğinde bunu yerine getirin, çünkü kılıçlar kınlarında durdukça paslanır” demektedir. Bu düsturu öne sürerek köylüleri baş eğmemeye ve mücadeleye davet etmekte ve açıkçası etkili de olmaktadır. Ancak köylü ayaklanması prensler ve kilise çevreleri tarafından kanlı bir şekilde bastırılacak ve Müntzer öldürülecektir.
Engels sözünü ettiğim kitabında her ne kadar sınıfsal temelde çözümleme yapsa da, Müntzer’den bir ihtilal peygamberi olarak söz etmekte ve onun mücadelesinin dinsel bir devrimcilik anlayışına dayandığını söylemektedir. Tabirlere dikkat etmek gerekir. Engels’in bahsi dinin ve dinsel ideolojinin yepyeni tarihi şartlarda nasıl aktif bir rol oynadığı üzerinde durmaktadır. Ancak Engels’e göre köylü harpleri dönemin şartlarında başarılı olamazdı. Radikal ilahiyatçının öncülüğünde meydana gelen hareketin ideolojik yapısı itibariyle Feodaliteyi yıkıp yerine sosyalist bir model oluşturmayı hedeflediğini söylemektedir. Oysa tarihi şartlar buna müsait değildir. Henüz Kapitalist birikim sağlanmamıştır.
Tüm bunlardan sonra şu soru sorulabilir. Hepsi iyi güzel de, din halkın afyonudur formülü dönemler içerisinde neden Marksist düşünce etrafında dillere pelesenk olmaktadır? Tam tersine Marks’ın yaklaşımının gençlik devri yazılarına ait olduğu, Feuerbach’ın materyalizm algısından kaynaklandığı, sonradan bu değerlendirmeden kendisinin de uzaklaştığı, zaten diyalektik mantık açısından da başka türlüsünün düşünülemeyeceği dile getirilmez?
Tam da bu noktada yapılacak bir ayırımla Teorik Marksizm ile bir devrin Sovyet Marksizm’i arasında mukayese yapmak gerektiğini düşünmekteyim. 20’inci yüzyılda kurulan Sovyet sisteminin din olgusu karşısında rijit, otoriter bir politika izlediği söylenebilir. Bu husus hem siyasi hem de felsefi incelemelere bağlı olarak değerlendirilebilir.
Hiç şüphesiz ana referans noktası Lenin olacaktır. “Başkaları hesabına çalışmaktan, yerine getirilmeyen isteklerden ve yalnız bırakılmış olmaktan yılmış halk kitleleri üzerine her yerde büyük ağırlıkla yüklenen ruhsal baskı biçimlerinden biri dindir.” Demektedir Lenin. Marks’ın Feodalitenin yıkıldığı sanayi toplumu koşullarında üstte yer verdiğim sözünden tını, frekans olarak o denli farklılık arz etmiyor mu? Ne dersiniz?
Yine “Herkes istediği dini izlemek ya da dinsiz, yani kural olarak bütün sosyalistler gibi ateist olmakta tamamen özgür olmalıdır.” Der Lenin. Dikkat ederseniz, sosyalist olmakla ateist olmayı özdeş kıldık bile. Onun sorununun Marks’ın aksine felsefi değil politik tatbikat noktasında cereyan ettiği anlaşılıyor.
Evet, Lenin tıpkı on sekizinci yüzyılın Fransız aydınlanma filozoflarının Feodalite ve Katolik kilisesiyle mücadele etmesi misali, Doğu Rus Ortodoks kilisesi ve yarı Feodal yapılarla mücadele etmektedir. Bu durumda da Burjuva devriminin Jakobenizminin radikalizmine öykünmektedir. Bu Jakoben din anlayışı nasıldır bilirsiniz? Din korkudur, cehalettir, bağnazlıktır der kestirir atar. Münferit, lokal, dönemsel halleri evrensel değişmez, kalıp bir durum sayar. Nitekim bir bahsinde de Lenin, aydınlanma filozoflarının din konusunda yazdıklarını halkımıza okutmalıyız demektedir. Burjuva devrimi ideologlarının siyasal, ekonomik, toplumsal, hukuki düşüncelerini Rusya’da tatbik etmek düşüncesi yok halbuki. Salt din ve Tanrı kavramları hakkındaki şeddeli yaklaşımları onayladığı anlaşılmakta.
Bu biraz dinsel yapıların yalnızca kadın konusunda töreci olması hallerine benzemiyor mu? Bir de bakarsınız büyük şehirde yaşayan meslek sahibi bir dinci pek çok konuda eleştirdiği, sorguladığı yöresel değer yargılarını salt kadın bazında sıcak karşılamakta. Sözüme mim koyun lütfen! Değer yargılarının insan benliğinde köklerinin ne kadar derinlerde olduğunu vurgulamak adına söylemekteyim.
Bütün bu örneklerden sonra Bolşevik devrimi çatısı altında dine ve dinsel kurumlara karşı kendini gösteren, Lenin tarafından teorik çerçevesi şekillendirilen, tatbikatta giderek sertleşen politikaların tüm dünyada Marksist çevreler üzerinde etkili olduğu hususunun altını çizmek gerektiğini şahsen düşünmüyor değilim. Bu süreçte Marks’ın gençlik devrinde dile getirdiği, o da bir söylemin parçası halinde; “din halkın afyonudur” sözünün dogmatik ve totaliter bir tavırla dünya ölçeğinde kabul gören bir genelleme halini aldığını söylemek bilmem mübalağa olur mu? Bir bakıma felsefi bir konu Politize edilmekte hani.
Şüphesiz bu nokta üzerinde 19’uncu yüzyılda Rus aydınları arasında gelişen Nihilist ve Ortodoks kilisesi karşıtı anlayışında yönlendirici rolü olmalı. Bilindiği üzere Nihilizm ya da hiççilik hiçbir şeye, kavrama inanmayan bir anlayış olup bu yönüyle Anarşizm ideolojisinin de felsefi temelidir. Açıkçası Nihilist düşüncenin Rus Marksizm’ini de etkilediği söylenebilir.
Hani derim ki, totaliter Sovyet sisteminin Marksizm’in din algısını ele alış biçimi ideolojiye Rus damgasını vurmakta ve klasik Marksizm’den bağımsız olarak 20’inci yüzyılın önemli bir bölümünde Komünist (ve hatta anti Komünist) çevreleri menfi yönde etkilemektedir.
-DEVAM EDECEK-
L.T.
YORUMLAR
Geçmiş tarihe şöyle bir yelpaze açan, iç içe etkileşimlerin günümüze uzantılarından çıkarılacak dersler barındıran, böylesine özel ve güzel yazı dizisini severek okuyorum.
değişimin ve de gelişimin önüne her daim kalın setler çekilmiş olsa da engel olamamıştır.
yara büyük ve de derinse... dünya kaynaklarının başını tutma mücadelesinde ön alma savaşımıdır.
ŞEYH BEDRETTİN YAZIMI BOŞA ASMADIM;)))
OYSA NE DEMİŞTİ BÜYÜK FİLOZOFUMUZ: YARİN YANAĞINDAN GAYRİ HERŞEY ORTAK.
1400 YILLARINDAN BU GÜNE KAVGA AYNI KAVGA. BARIŞA HUZURA NASIL ERSİN Kİ DÜNYA DEĞERLİ DOST.
TEBRİKLER SAYGILARIMLA
levent taner
Yüreğine, emeğine, kalemine, kelamına bereket hocam
Cumhuriyet Bayramını da şimdiden kutlarım
Çalışmalarında başarılar ve sağlıklı günler dilerim
Selam ve saygılarımla.
MÜSLÜM BAYRAM
Nasıl nankör olalım demi;))?
Tanrı tanımaz demişler üstelik bir de
TANRIÖVER DİLLERİYLE
NE YAMAN ÇELİŞKİDEDİRLER OYSA;)) ŞİİR GİBİ OLDU VAKLLA;))
EYVALLAH
SAYGI BİZDEN SİZEDİR
29 Ekim 1923
Bana hep 28 Ekim 1923 akşamı ayrı bir ilginç gelir
Ne der Gazi Paşamız?
"Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz!"
Efendiliğin yerle yeksan edilmesine hazırlanılıyor gerçekte
Kuşkusuz süreç meselesidir Cumhuriyetin Demokrasiye dönüşümü
O günler bir temel atılır ve maya tutar
Görüş farklılıkları mı? Çok sesliliğin nişanesi değil mi?
Yürekten kutluyorum, Aziz Milletimizin Cumhuriyet Bayramını
Selam ve saygılarımla.