- 340 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
-BİR ZAMANLAR ANTİ KOMÜNİZM-(3)
"İki ineğin var" çeşitli siyasi, ekonomik vb. sistemler üzerine bir siyasi hiciv biçimidir. Bu şakanın kurgusu, dinleyicinin belirli bir sistem içinde yaşadığı ve iki ineği olduğu varsayımıdır. İşin püf noktası, bu sistemdeki insanlara ve ineklere ne olduğudur. “Vikipedi” kaynaklı bir tanım karşımızda.
Şöyle bir göz gezdirirsek:
/KAPİTALİZM/
İki ineğiniz var. Birini satıp boğa alırsınız.
/KOMÜNİZM/
İki ineğiniz varsa, devlet ikisini de alır, size süt verir.
/SOSYALİZM/
İki ineğiniz varsa, birini komşuya verirsiniz. Devlet bu işi organize eder yahut.
/FAŞİZM/
İki ineğiniz varsa, devlet ikisini de alır, size süt satar.
/NAZİZM/
İki ineğiniz varsa, devlet ikisini de alır, sizi kurşuna dizer.
/BÜROKRASİ/
İki ineğiniz varsa, devlet ikisini de alır, birini öldürür, sütü sağar, kovayı da devirir.
/TEOKRASİ/
İki ineğiniz varsa, devlet ikisini de alır, siz süt duasına çıkarsınız.
Sistemler üzerine bölüşüm, dağılım hakkında belli bir fikir vermekte hani. Görünen o ki, en verimsizi Bürokrasi, en üç kâğıtçı olanı Teokrasi, en şerefsizleri Nazizm. Terör estirmekte baksanıza. İtiraz yolunu baştan tıkamakta. Hoş Stalinizm’de bunun Rusya versiyonudur ya. Stalin ve Beria’nın elinde sistemin nasıl bir şiddet ve terör devletine dönüştüğü aşikâr değil midir? Sosyalizmin bu sistematikte paylaşımcı, dayanışmacı olduğu söylenebilir. Kişisel beceriye, girişimci ruha pay tanıyan ise Kapitalizm olarak görünmekte. Tabi liberal olanı, vahşi kapitalizm değil yoksa.
Komünizm/Faşizm/Nazizm arasında bir mukayese imkanı da bulabiliriz. Üçünde de devlet iki ineğinizi alıyor. Ve fakat Komünizm sütünü veriyor, Faşizm aynı sütü satıyor, Nazizm zırnık koklatmıyor, çekip vuruyor birde. Beterin beteri misali hani. Bu tabi şaşırtıcı değil. Nazizm Avrupa’da ihtilalci hareketlerin yükseldiği dönemde kapitalizmin faşizmle birlikte bu duruma koyduğu blok. Tetikçi ve çeteci tabiatı buradan. Madalyonun diğer yüzünde de, Ortadoğu’da petrol çıkarları üzerine bir devlet inşa etmeye hazırlanan Siyonizm ve batı dünyasının Antisemitizm üzerinden oynadığı söylenebilir. Bu arka plan ilişkileri anlamadığımız zaman Hitler’i gerçek bir kişilik zannediyoruz. Yok Hitler işi yarım bırakmışta, yok beni çok arayacaksınız demişte. İnsanoğluna gerçekler değil cartcurt lazım çünkü.
Öte yandan, özünde ideal bir sistem de liberalizm ve sosyalizmin sentezi mi olur acaba? Şu kadar ki, katıksız sosyalizme öykünenlere kötü bir haberim var, bu ancak arılar ve karıncalarda işlevsel olur. Onlar dünyaya otomatik olarak bu çizgide gelirler çünkü. Bir mücadeleyle, tarihi gelişmenin belli bir safhasında safra atar gibi uzaklaştıkları sömürü düzeni mevzu bahis değil açıkçası.
İnsanlar içerisinde bu formatta yaşayan ise Japonlar ve Yahudiler olmalı. Yahudi, özümsediği ve asla şaşmadığı bir cemaatçiliğe sahip. Kendilerinden başkasını dahil etmedikleri bir inanç ve değerler sistemine sahipler. Kapitalizmi, Anarşizmi, Komünizmi yeryüzünde bir sömürü ve hegemonya ağı kurmak, askerlik ya da milliyetçilik karşıtı fikirlerle birlikte diğer milletleri pasifize etmek, parçalamak adına inşa ederler. Din, aile, milliyet, tesanüt üzerine kurulu ne var ne yoksa darmadağın etmek ve toplumları atomize etmek tek gaye. Kuşkusuz burada kastettiğim sokaktaki adam misali ortalama Yahudi insanı değil. Arka plan Siyonist, Mason örgütlerden, kurumlardan söz ediyorum.
Yine Japonlar coğrafi bir nedensellik dairesinde ırki saflıklarını korumaktalar. Kuzey kutbuyla neredeyse dirsek temasına sahip bu adalar grubu tayfunlarla, kasırgalarla çevrili doğal bir savunma kalkanına sahip bulunmakta. Bu da çağlar boyunca göç yollarının dışında kalmak ve işgale elverişli olmamak gibi bir avantajı önümüze koymakta. Tarih boyunca Japonya’yı işgale yeltenen donanmaların akıbetini inceleyebilirsiniz. Bu, Japon milletini başka milletlerle karışmamak, özünü korumak noktasında elverişli kılmakta gerçekte.
Demem şu ki, Japon ve Yahudi adı konmamış, bir siyasal, toplumsal devrime bağlı olmayan, resmiyete dökülmemiş bir tür sosyalizmi yaşamakta. Genetiği buna müsait çünkü. Bunun nasyonalist, kapalı devre bir havuz olduğu kuşkusuzdur.
Şöyle ki, bunların haricinde kurulan Enternasyonal karakterde sistemlerde de birde bakarsınız kan gövdeyi götürür. Asıl, devrimin yapıcıları ayak oyunlarına kurban gider, intihar eder, tasfiye edilir. Başlangıçta derecesi düşük olanlar ise yükseklik kazanır. Devrimciler karşı devrimci ilan edilirken, gerçek karşı devrimciler gücü ele geçirebilme becerilerine bağlı olarak saygı görür. Karşı devrimcilerin başarısı, devrimin asli yapıcılarını önce yok edip sonra kutsamalarında yatar. Rus filozoflarından Kropotkin’in devrimlerin kötü yanı akabinde hükumet kurulması demesi ironiktir. Elbette devrim öncesinin barış, özgürlük, adalet söylemleri ihtilal sonrası giyotinle ikame edilir. Ve devrim yepyeni sorunlar getirmeden hiçbir eski problemi çözmez.
Hiç kuşkusuz devrimler nedensiz de değildir. Nesillerin hatta asırların yüklediği bir birikmiş vaziyet en iyi çözüm radikal çözümdür pratiğini devreye sokar. Devrim en basit biçimde çöp patlaması misalidir. Hani, şehirlerin yanı başında biriken tonlarca çöpün sıkıştırdığı gazın patlamaya ve ölümcül sonuçlara dönüşümü misali.
Olması gereken ne peki? Zamanında yapılan reformlar elbette. Sistem çözüm üretecek. "Kol kırılır yen içinde kalır" misali "kör parmağım gözüme" gitmeyecek. Evrensel tarihin sunduğu tecrübeler en iyi rehber kuşkusuz.
-DEVAM EDECEK-
L.T.