- 623 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
KADINA KİMSE ÖZGÜRLÜK BAĞIŞLAYAMAZ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sanayi devrimi ile kadının iş yaşamına atılması ve ekonomik bağımsızlık kazanmasıyla özgürlüğünü kazandığı anlatılır. Oysa kadının ekonomik yaşama hızlı girmesi onun insani özgürlüklerinin törpülenerek, kadınsal yanının, insan olarak yaşama atmosferinin dışına çıkardığı bilinmez. Toplumsal yaşam insan unsuruna göre değil de, kadın ve erkek cinsleri dikkate alınarak şekillendiği zaman, hastalıklı bir yapının ortaya çıktığı muhakkak. Kadının ekonomik bağımsızlık kazandığı süreç olarak tanımlanan sanayi devrimi ve sonrasında, aslında insan, insan olarak yaşama ekseninden dışarıya çıkarılmış. Yaşamak amaç olmaktan çıkarılıp, doğrudan kazanmak endeksli bir hayat başlamıştır. Bu dönüşümün sonucu olarak geldiğimiz noktadan bu süreci ele aldığımızda, yaşama insani özellikler damga vuramaz hale gelmiştir. Daha sonra, yaşam nesnelere göre şekillenmiş ve insan hayatın genelinde, özne olmayı unutmuş, bir nesneye dönüşmüştür.
Toplumsal yaşamda aile bireylerinin kazanımları net olarak ortaya çıkarılıp ve cinslerin kazanımlarını hangi alanda tükettikleri sosyolojik olarak ortaya konsa, nesneleşen cinslerden kadın ve erkekten hangisinin daha fazla nesneleştiği ortaya çıkacaktır. Çalışan bir kadının kendisini daha cazip kılabilmek adına, kozmetik ve güzellik merkezlerine ne kadar harcamada bulunduğu, aslında özne olmaktan ne kadar uzaklaştığını da ortaya koyacaktır. Çünkü kadın kazancının büyük bir kısmını, kendisini karşı tarafa beğendirmek adına kullanır hale geldi. Erkekte bunları ranta çevirmenin peşine düştü. Dolayısıyla birileri ne kadar çok dekolte giyinip gösterişli hale gelirse beğenileceğini düşündüğünden, karşı cinste de yeni bir eylem ortaya çıkardı. Erkekler ciddi bir röntgen aracına dönüştü. Yani kadının özgürlüğü denen iddia aslında kadını pasifleştirip, kendisine gösterilecek tepkiye ciddi bir uyarıcı gönderecek kıvama çıkardı. Böylesi yaşamlarda uyarıcıların ortaya çıkış ve bu uyarıcılara verilen tepkilerin içeriğine baktığımızda, insanların özgürleşmesinin ortadan kaldırıldığını ve doğrudan şartlı refleksle geliştirilen eylemlere kapı açtığını görmekteyiz.
İnsan denen varlığın kendisini tamamlaması için, iki kanadından biri olan, kadın ve erkek cinslerinin yara almasından dolayı, insan insan olmaktan çıktı ve ne idüğü belirsiz amaçsız varlıklara dönüştü. Sonrasında da beğenilmek ve beğenilerle hayatlarını anlamlı kıldığına inanan basit sıradan nesneleşmiş varlıklar insan görünümü altında piyasayı doldurdu.Peki,böylesi bir atmosferde insanın insani bir kimlikle kendi doğasına uygun yaşayacağı ortamı ve eylemleri nasıl bekleyebiliriz ki...Bu göstergeler bize, insanın insani yaşam ekseninden uzaklaşıp, kendisi için çizilmiş olan ve bundan rant devşiren uyanık türlerinin oluşturduğu zindana hapsolduğunu göstermektedir.
İçinde yaşadığımız toplumla ilgili, yaptığım bireysel çıkarımlarım neticesinde öyle sonuçlara ulaşıyorum ki, bunlar bireysel olmaktan çıkıp toplumsal öngörüye dönüşebiliyor. Yani değişim ve dönüşüm bireyle başlayıp çok kısa sürede toplumsal bir davranış haline gelebiliyor. Dolayısıyla sosyolojinin doğrudan araştırma alanını oluşturuyor. Toplumsal beklentiler,algılar,duygular,eylemler giyim kuşamlar diye yeni bir dalga hızla ilerliyor. Bu dalga başkalarını tedirgin ediyor mu bilmiyorum, ama ben de çok ciddi bir sorgulamaya neden oluyor. Acaba diyorum yaşamımızın sonuna doğru konuşabileceğimiz dertleşeceğimiz ortak bir değer kalacak mı, kendimize ait olan, bazen merak ediyorum. Çok hızlı esen rüzgarın önünde savrulan yapraklar haline dönmüş nesneleri andırıyor insan denen bu varlık. Küresel ortak yaşam ve kültür denen bu ucube yaşam, sera tabakası gibi evrenimizi kuşattı. Bu seranın altından çıkarak kendisine özgü doğal kültür oksijeni altında soluklananlara ne mutlu.
Kapitalizm olanca hızıyla insanlığı ciddi bir tüketim aracına dönüştürmeye devam ediyor. Dönüştürmüştü zaten, ancak geldiğimiz noktada yeni ürünleri üretmedeki bir üst modeller arasındaki üretim süresini kısaltarak, insanların haz debilerini de hızlandırıyor. Bunun sonu ilanihaye olmayacağı kesin. Bir noktada bu varlığın istek sınırlarının da dibine ulaşılacak; işte o zaman ne olacak diye düşünürken, insani yaşam alanının dışında yeni bir özgürlük alanı diyerek insanları, küresel laboratuvarda deney kobayı haline getiriyorlar.
Neden neden; insan en mükemmel bir varlık ve kamil olarak yaratılmasına rağmen böyle bir açmazın içine sokuldu. Eğer birileri kitle iletişim araçları medya ve reklamlarla sizin özgürlüğünüzü savunur duruma geliyor ve size haklar vaat ediyorsa, sizi ancak yeni bir tüketim modeli haline getirmeyi amaçlıyordur. İnsanın özgürlüğü insanın elindedir. Onu kimse alma ve bağışlama hakkına sahip değildir. Kadınlara özgürlük diye ortaya çıkan ilk kıvılcımlara bakın, erkekler var ortalıkta, neden kadını çok mu düşünüyorlardı acaba(!)?Kadını düşünenler öyle bir tuzak kurdular ki, kadını bir reklam nesnesi olarak kullandılar. Çok az kadın ancak bunun farkına vararak aydın kimliğiyle kendini var kılabildi. Kapitalizm mutlak tüketici ve karar sahibine ulaşmak için, kadını bir paravan ve aparat olarak kullandı. Kadın her iş ortamında, kamusal alanlarda, toplu ulaşım araçlarında daha çok bedeniyle ön plana çıkarıldı. Bir aracın tanıtımında kadının gösterişli bacakları, sunulan araçtan daha öne çıktı, kimsenin bakmayacağı araçlar, kadının bacağını ve göğüs dekoltesini izlemek için gelen erkeklerle dolup taştı. Dolayısıyla kadına özgürlük denen şey, bir anlamda erkeğin gözünü doldurmak ve onların isteklerini kontrol altına alabilmekti. Maalesef ki, kapitalizm bunu çok başarılı bir yöntemle gerçekleştirdi. Sizin için iyi güzel olanları anlatarak herkesi bir zindana taşıdı. Oysa o zindan, insanlığın insanlık elbisesini çıkarıp, yeni bir bir nesneye dönüştüğü yaşamın kutlama merasim yeriydi, âmâ insan ne olduğunu bilmedi ve bu gidişle de hiç bilmeyecek. Kadın ve erkek için yaşamda ayrı ayrı özgürlük alanı yoktur. Yaşam içinde İnsan için, özgürlük alanı vardır. Herkes bu yaşamın içinde özgürdür. Ne kadının ne erkeğin ekonomik bağımsızlık kazanması gibi bir noktadan başlayarak insanları aldatmanın anlamı yoktur. Kadın 1400 Yıl öncesinde, yaşamın ticaret üzere döndüğü bir ortamda en zengin iş insanı olarak biliniyor ve onun gibi yüzlercesinin olduğu muhakkak. O dönemde kadın bir nesne olarak yok, özne olarak hayatın içinde, oysa sanayi devrimi diye yedirilen süreç sonrasında kadın özne olarak hayatın içinde olmadı, hep kullanılan bir nesne gibi görüldü ve bunun adı da özgürlük oldu.
Kadına özgürlük diye bağıranların hepsi kadının özgürlüğünü imha etme peşinde oldular. Kadını çok ciddi bir tüketim aracı haline getirdiler. Nesneleşmiş kadınlar günümüzde bayağı çoğaldı çünkü onlar her gün bir alış veriş ve moda mağazalarında gezerek nasıl daha fazla karşı cinste ilgi çekerek, onun kazanımlarını tüketiriz diye akşamlıyorlar. Geleneksel kadın imajı da kayboldu, Yani nesnelerin sokakları doldurduğu bir yaşam almış başını gidiyor. Kadının nesneleşmesi kendisiyle sınırlı kalmadı, erkekleri de ciddi anlamda aynı kuyuya çekti. Dolayısıyla bütün bir küreyi kuşatması istenen yeni kültür, kadınların vücutlarıyla en ince noktalara kadar açıldığı, erkeklerin de bir film izler gibi röntgencilikte level atladığı bir döneme doğru yolculuk yaptırılmak isteniyor. Bunları doğru anlamak ve gerekli dönüşümleri yapabilmek için organizeli bir çalışma gerekiyor. Bu çalışmayı başlatacak olanlar aydın sorumlu ve nesneleşmekten uzak, tüketim kölesi olmayan amacı sadece yaşamakla sınırlı olan, kazanımları yaşama hizmet eden bir araç olarak gören aydın kadın ve erkeklerdir. Onlar da bu çalışmaların altında sorumluluk almak istemezlerse, küresel kapital devlerin bizleri de sağacağı günler çok yakın olacaktır.
Küresel kapitalistlerin insanlık için önerdiği hiçbir bilginin doğru bilgi olmadığına en içten inananlardanım. Bilim diye sundukları, kendi isteklerini insanlara dayatmak için, bilim kilisesinin otoritelerinin görüşlerini bize aktararak ,bizleri insanlığımızdan çıkaran çalışmalardır. Güç sahibi köleler kimseye özgürlük bağışlayamazlar.LGBT diye ortalığı kasıp kavuran yeni dizayn 1970’lerde ABD’de tescillenmiş ve bir hastalık olmadığı insanın biyolojik yönelimlerinin toplumsal ortamda ortaya çıktığı anlatılmış ve Cinsel yaşamlar tercih konusudur denmiştir. Bunların hepsi geleceği planlarlarken, üretimlerini tüketecek yeni kullanıcılar oluşturmaktan başka bir şey olmadığını iyi bilmek gerekiyor.
Yaşam alanlarımızda özgür bir kul olarak yaşamak istiyorsak, küresel zindanın özgürlük adı altında tüm insanlığı nesneleştirdiği bu zindanın parçalamak zorundayız. Kadın ve erkek birbirinin düşmanı değil, birbirini tanımlayan ve tamamlayan diyalektik süreçtir. Bir kuşun uçması için nasıl ki iki kanadın da sağlıklı ve sağlam olması gerekiyorsa, insanlıktan bahsedebilmemiz için de insanlığın iki kanadı kadın ve erkeğin bir bütün olduğu yaşam içinde ortaya konulmalı, biri diğerinin tetikleyicisi olmamalıdır. Bu da ancak küresel zindanlar ve uzantısı olan bölgesel zindanlardan kurtulduğumuz zaman olur...
Selam ve iyilik dileklerimle, tüm zindanları kaldıralım insanlığımızı haykıralım ve dünyanın tüm özgür kulları olarak, yeryüzüne huzur ve mutluluk taşımada birer öncü olalım...
Kalın sağlıcakla...
Erol KEKEÇ/30.08.2022/14.14
YORUMLAR
Okurken bu yazıyı, acı acı gülmekle, şaşkınlık arasında gidip geldim... Bu denli vahim olamaz erkeğin kadına bakış açısı, dedim...
Konspire teori ve iddialarla kadına ne tür bir yaşamın uygun olduğunu savunan ve kadın üzerinde hak sahibi olduğuna inanarak "en doğru yol"u gösterdiğine inanan gelenekçi erk söylemleri...
Ki bu gelenekçi ve özünde kadının bağımsızlığından korkan tipik erk bakışı - ne yazık ki büyük bir yanlış ve yanılgıyla - kadın özgürlüğünün önüne devasa engeller sunma çabası içine girmekte. Bana kalırsa bu bakış kadına öngörülen en korkunç "zindandır".
Ve üstelik yanlış "teşhis" ile kadına bir ilaç "reçetesi" sunulmakta... Ve sonra da bu kadın için en iyi ve doğru "yol" savıyla onu bir obje haline getirmekte ve kendince uygun bir "roll" biçmekte... Açıkçası mutfağı kadın için en uygun mekan olarak göstermekte. Bu zavallı çıkış olsa olsa gülünç bir parodi olabilir.
Ve üstelik toplumun endüstrileşmesiyle beraber kadının ekonomik bağımsızlığına kavuşması küçümsenmekte ve bu gelişmenin kadının konumunu "kötü" leştirdiğini ima edilmekte.
Bu nasıl bir savdır? İlahi Komedya!
Nedir ki kadın, erkeğin üzerindeki sınırlamayıa ve baskıya karşı çıkıyor, red ediyor; kendisine yüklenmiş olan ilkel ve feodal (gelenekçi) rolü ve onu ikinci bir sınıf mensubu olarak gören bakışa "hayır" diyor.
Ne ki kadın, erkeğin izin verdiği ölçüde değil de, arzu ettiği ve uygun bulduğu ölçüde eğitim yapacak, çalışacak ve isterse çocuk doğuracak ve üstelik geleceği hakkında sadece kendisi söz sahibi olacak. Yani hiç kimse zincir vuramayacak onun hayattaki tercihlerine...
Nasıl oluyor da erkek, kadına neyin daha faydalı olduğunu kadından daha iyi bildiğine inanabiliyor? Bu hakkı kandın mı veriyor ona?
Ayrıca hatırlatmak isterim; kadını obje haline getiren sömürünün çarkı yine, hakim olan ata-erkil/erk mentalitesinden doğan ve sadece erk'e hizmet eden, haz veren bir endüstri değil midir?
Sorarım size, sayın yazar; peki "küresel kapitalist"in önerdikleri madem bu denli "tu kaka" ve korkunç, neden onların geliştirdiği bilimden, teknolojiden yararlanmaktan geri durmuyorsunuz?
Örneğin, doktora neden gidiyorsunuz? Bir hocaya/imama gidin üfleyerek ya da nuskasıyla iyileştirsin sizi..!
Ya da neden televizyon, telefon kullanıyorsunuz? Neden araçla yolculuk yapıyorsunuz, elektirikten faydalanıyor ve ısınıyorsunuz, çamaşır makinesi kullanıyorsunuz? Bunlar modern teknolojinin, yani kapitalizmin biz insanlara sağladığı kolaylıklarlardan bir kaç banal örnek... İşte modern toplumda, zeki insanların eğitimle geliştirdiği; bilim ile
icat ettikler buluşlardır bunlar. Yararlanırken, hayatımızı kolaylaştıran bu ürünlere "bilimin pisliğidir" deyip red mi ediyorsunuz yoksa?
Ve üstelik bu saydıklarımın arkasında kadın olan binlerce mühendis, bilimci ve uzman var... Hem çocuk doğurmuş, ev işi yapmış, bir erkeğe eş'lik yapmış; hem de siz erkeklerin hayatınızda kolaylıklar sağlamış bu kadınlar, daha ne olsun?
En büyük dert ve mesele erkin istediği gibi kadına hükmedememesi midir yoksa?
Yoksa tercih ettiğiniz model, Afkanıstan modeli mi?
Not: amacım kimseyle polemiğe girmek değil; sadece bir nebze düşünmek... Kızlarınız, kız kardeşleriniz ve torunlarınızın hatırınına düşünün, lütfen...
Saygılarımla.
Tüya tarafından 1.9.2022 22:02:36 zamanında düzenlenmiştir.
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
Halbuki Afganistan, İran, Suriye gibi modellere bakınca kadın gerçekten özgür. Biz hiç böyle düşünmemiştik. Mesela ekonomik özgürlüğüm olmasaydı kocamdan şiddet görmeye devam ederken özgürlüğümün tadını fıtratım gereği çıkarabilirdim. Yaratıcı bizi böyle yarattı ise neden içimize ''özgürlük'' güdüsünü üflemiş ki. Bu işte bir terslik var ama sanırım ben bu fıtratımın yarım aklı ile bunu anlamakta zorlanıyorum. Tüketim toplumunun kölesi olmanın tarifi her ay değiştirilen cep telefonları, plastik atıklar, her gün yenisi çıkan egzozundan zehir saçan son model arabalar, fast-food yiyecekler, okul araç gereçlerinin sınırsızca ve fütursuzca tüketilmesi, çöplerdeki yemekler, sokak hayvanları aç gezerken evdeki kediye köpeğe hayvan otelleri, hayvan kuaförleri açmaya ve bunlara rağbet etmeye kadar bir sürü şey olabilecekken kadın üzerinden ego tatmini yapmak hiç samimi değil ve ayrıca cidden hazımsızlık.
Kadın, Dünya tarihine bakacak olursak eskiden zaten özgürdü. At biner, kılıç kuşanır, hükümdarlık yapar, ok atar, savaşta da aşkta da kendi tercihlerini yaşardı. Sizin tüketim toplumunuz kadını tüketip köleleştirdi, sizin fıtrat diye dayattığınız şey sadece insan ürünü bir yozlaşım. Bunun uhrevi bir nedeni yok.
Evet, kadına kimse özgürlük bağışlayamaz. Kadın sadece insanın dişisidir. İnsanda başka anlamlar arayıp görevler ve yaftalar uydurmaya devam edilirse elbetteki kadında kendi gasp edilmiş özgürlük alanını yeniden geri almak için savaşır. İnsanın fıtratı böyledir zaten.
Sevgilerimle...
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
Den(iz)
https://www.edebiyatdefteri.com/203670-fitratin-kadar-konus-adem/
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
Den(iz)
İyi geceler...