- 670 Okunma
- 5 Yorum
- 3 Beğeni
Boğazım Düğüm Düğüm!
91-94 yılları arasında dekorasyon işleri yaptım.
Ankara’daki meşhur üniversite hastanesindeki profesörlere ait villaların dekorasyon işlerini. Epeyce tanıdığım profesör oldu. O dönemde, o hastanede, hasta muayene ettirmek, hele hele hasta yatırıp ameliyat falan yaptırmak mucize. Her şey para değil. Hatır gönül işi de önemli.
Aynı dönemde Ahmet diye bir akrabam da dekorasyon işleri yapıyor. Abimin kayınbiraderi. O da, o hastanede pek çok profesörü tanıyor. Ortak tanıdıklarımız var. Hele bir kadın profesör var ki deli. Gerçekten deli. Kısaca "Deli Kadın" dedik mi hepimiz aynı kişiyi kastediyoruz demektir. Ahmet’le ikimizin ortak tanıdığı.
Benim yanımda, bana çalışan Hüseyin diye biri var. Uzaktan akrabam. Benim kalfam pozisyonunda. Şef diyoruz, öyle dememiz çok da hoşuna gidiyor. Bilkent Köprüsü’nün oradaki Mustafa Kemal Mahallesi’nde kızının yanında kalıyor. Her sabah Bilkent Köprüsünün altından alıyorum Şefi.
Şef’in hanımı hastalanmış. Ankara’ya getirmişler. Bir gün “Hanım hasta Ahmet’le hastaneye götüreceğiz” dedi. Meşhur hastaneye.
“Tamam götürün” dedim. Para da verdim.
Ertesi günü köprünün altında beni bekliyor.
Durdum. “Ne yaptın, yengeyi muayene ettirdin mi?” diye sordum.
“Muayene ettirdim ama hastaneye yatması gerekiyormuş. İşlemleri bitiremedik. 1 saatlik falan bir işimiz var. Seninle beraber gidelim de hastaneye yatıralım.”
“Tamam adamları inşaata bırakıp gidelim” dedim. Arabaya aldım.
Adamları bıraktık. Yengeyi kızının evinden aldık. Hastaneye vardık. Ben doğru Deli Kadın’ın yanına gittim. “Hocam böyleyken böyle..!”
“Allah Allah dün o işin halledilmesi lazımdı” dedi.
Bizim hasta, Kadın Hastalıkları Bölümü’nde. Düşük yapmış, parça kalmış. Hastamız öldü ölecek.
Deli Kadın, direkt o bölümün başkanı İskender hocayı aradı. Ben bekliyorum. “İskender yanına gelirsem ağzına eder miyim?”
Bağırıyor.
“Edersin” diyor karşıdaki belli. “O zaman hemen şu şu kişinin işini hallet!” çaattt kapattı. “Hadi git, senin de ağzına ettirme!”
Kaçtım.
O bölüme varıncaya kadar bizim hastayı almışlar. İskender hoca hastanın yanında nöbette. Tir tir titriyor. Bizim hastadan tahlil için kan alacaklar, ne mümkün. Ellerinden, kollarından damar bulup da kan almak imkânsız. Saç diplerinden zar zor aldılar. Hastaneye yatırdılar. Bize “Kan Merkezi’nden 6 ünite kan getireceksiniz” dediler.
Kan Merkezi Cebeci Dörtyol’un orada. Vardık. Kan Merkezi “Bize kan veren çok olmuyor. Kaç ünite kan istiyorsanız o kadar kişiyi getirin. Onlar kan versinler. Biz de size kan verelim” deyince sür bakalım Ulus’ta bizim kahveye. Kan grubu önemli değilmiş. Yeter ki kan verilsin. 6 tane delikanlıyı getirip Kan Merkezinde sedyeye dizdik. “
Saat de akşamın dokuzu oldu. Şefe göre 1 saatte bitecek iş 12 saat oldu bitmedi.
Gençlerden kan alınınca “Hadi kanı verin” dedik.
“Biz bu verdiğiniz kanlara işlem yapıyoruz. Onun için para yatırmanız lazım!”
Hoppala!..
“Ne kadar?”
“Şu kadar.”
Epeyce para haa, az buz değil.
Üzerimde o kadar para yok. O zamanlar kredi kartı falan da yok. Cebimdeki para ancak 3 üniteye yetiyor.
“Tamam 3 üniteyi verin. Kalanına ben para bulup geleyim” dedim.
Üç ünite kanı alıp koştur koştur hastaneye teslim ettik.
Oradaki görevliye durumu anlattım. “Siz bize 6 kişi getirseydiniz biz direkt verirdik, para da almazdık!” deyince “Siz bana bunu söyleseydiniz 10 kişi bile getirirdim” dedim. Görevli perişan halime acıdı “Tamam başka kan getirmenize gerek yok. Kalanını biz buradan hallederiz” dedi.
Gece saat 01.00’de falan eve varabildim.
Bizim hasta 10 gün falan hastanede yattı. Taburcu ettiler. Allah razı olsun Deli Kadın’ın sayesinde çok az bir ücret ödedik. Değilse ohoo..
Sonrasında kulağıma “Ahmet Şef’in hanımını hastaneye yatırmış, iyileştirmiş” lafları çalınıyor. Benim hiç adım sanım yok. Övünmeyi sevmem ama her şeyi yapan benim, Ahmet’in adı geçiyor. Şef’e “Böyle böyle diyorlar. Ne iş?” diye sordum.
“Diyen desin, boş ver” dedi, geçiştirdi. Hemen konuyu kapattı.
-
Aradan zaman geçti.
Yaz günü. Hanımla çocuklar Konya’dalar. Ben yalnızım. Ahmet falan var, Ulus’tayız. Ağabeyim akşama yakın benim arabayı aldı, memlekete gitti. Ertesi sabah geri gelecek. Aradan 5 dakika ya geçti ya geçmedi “Eyvah, eyvah” dedim. “Ahmet telaşla “N’oldu, hayırdır” dedi. “Evin anahtarı arabanın kontağında gitti!”
“Tamam, takma kafana. Bugün benim misafirim ol” dedi Ahmet gülerek.
Onun evine gittik.
Yemek memek, söz döndü dolaştı Şef’in hanımının hastalığına geldi.
“Ulan Ahmet, dedim, ben Şef’in hanımını Bilkent Köprüsü’nün oradan aldım. Hastaneye götürdüm. Deli kadına çıktım. Kadın İskender hocaya fırça çekti. Zar zor kan aldılar. Sonra kan bankasından kan getirdim. 10 gün yattı. Hastaneden çıkardım. Parasını yatırdım. Götürüp kızının evine bıraktım. Bütün bunlar olurken sen hiç yoktun. Şimdi diyorlar ki bu işleri Ahmet yaptı! Bu nasıl iş?” dedim.
Ahmet “Lan şart olsun* bunların hepsini ben de yaptırdım. Sadece hastaneden çıkarma işini ben yapmadım” dedi.
Ahmet’in eşi “Hastaneye yatırmış, sonra çok tutar diye hastaneden kaçırmış diyorlar” deyince iş aydınlandı.
Sonra Şef’i sıkıştırınca gerçekten Ahmet’in hanımının dediği gibi olmuş. O gece hanımı tekrar rahatsızlanınca ertesi günü de Şef aynı yolları izleterek beni kullanıp hastaneye tekrar yatırtmış hanımını.
Gerçekten ölümden döndü ama.
Sonrasında Deli Kadına işimiz gene düştü elbette. Ahmet’e de bana da “Birer hakkınız vardı, onu kullandınız!” demiş, ikimize de Şef o kapıyı kapattırmıştı.
Şimdi;
dün öğrendim. Ahmet 25 gündür hastanede yoğun bakımda yatıyormuş. Kanser. Pankreas, böbrek, dalak her tarafını sarmış. “Bugün yarın” diyorlar.
Boğazım düğüm düğüm Ahmettt!!
Allahım acil şifalar versin inşallah.
Suat Zobu
*Şart olsun: Bizim oraya mahsus çok ağır yemin.
.
YORUMLAR
Deli kadın tabir ettiğiniz hocanın katkısı konusundaki bahsiniz "Deliler ve akıllılar aynı derecede zararsızdır. Yalnız yarı delilerle, yarı akıllılar çok tehlikelidir." şeklindeki sözü anımsattı naçizane
Şart olsun deyişi de rahmetli hikâyecimiz Ömer Seyfettin'in "Falaka" öyküsüne götürdü beni bir an
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket hocam
Hastanıza acil şifalar dilerim
Selam ve saygılarımla.
Suat Zobu
Asıl iş yapan o deliler işte. Hatta tüm insanlığın hizmetine sunulan keşif ve icatları yapanlar da o tür insanlar.
O Hastanedeki Profesörlerin o kadar çok faydasını gördüm ki,
Çorumda "götürün de evinde ölsün" denilen amcamın hanımı o prof. lar sayesinde hastaneye yatıp iyileşti. 25 yıl daha yaşadı. Ablam yattı. Eşim yattı. Kayınvalidem ameliyat oldu. Kendi oğlum 6 aylıkken bronşital olmuştu onların sayesinde iyileşti.
Hepsinin ayrı hikayesi var. Say say bitmez. Tanıdık gibi var mı?
Her zaman onur verdiniz. Çok mutlu ettiniz. Var olun.
Selam ve saygılarımla sağlıklı günler dilerim.
Saygıdeğer üstâdım,
Gerçekten de çok üzücü bir durumu anlatan paylaşım hayatın ne kadar acımasız olduğunu gösteriyor insanın boğazı nasıl düğüm düğüm olmaz ki....
Cenab-ı Hak'tan şifalar dilemekten başka yapacak bir şey yok ne yazıktır ki..
Sonsuz selam ve saygılarımla.
Allah'a emanet olun.