- 201 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Devlet Mülk Demek Ama Bu Mülk Nasıl Mülk? 2-3
Konu biraz uzayacak. Neden? Çünkü her şey gibi mülk kavramı da gerisinde yere zamana bağlı tarihi birikimleriyle birçok bileşimli kavram, eylem, düşünce soyutlama ve somutlamalardan oluşuyordu. Mülk kavramındaki bu bileşenlerle, idraki bileşenleri de bilmek gerekiyordu.
Diğer yandan kolektif sahipliğe karşı "bu mülkün bir sahibi olmalı" diyen "inanıcı onay kavli" içinde olmanıza bağlı yeni anlamı idrak etme, mevcut duruma karşı sizi polarizasyona götürüyordu.
Bu anlayışlarla sistemde gerilim birikiyordu. Gerilim; üretilenlerle, üretim nesnesi üzerindeki ortaklaşmayla, ürün ve üretim nesnesi olan mal-mülk üzerinde ortaklık tanımayanlar arasındaydı.
Sistemin bu tür bir polarizasyon içine girmesi öze göndergeli olan mevcut geri bağlanım yasalarına göre bu tür bir onay verişiniz demek sistemin enfekte edilmesi demekti. Hastalık kaçınılmazdı.
Oysa öze göndermeli başlangıç koşulları içindeki "birlikte başlayıp, birlikte gitmesi gereken eşgüdümlü süreçlerin birçok bileşeni vardı. Bu tür ön hazır oluşlar olmadan sistemin "bu mülkün bir sahibi var" denmesiyle başlaması hiç olası olmuyordu.
İşte birlikte başlayıp birlikte gidemeyen kişisel eksiklikler nedenle kişinin kendisi dışındaki sosyal ortam içinde bu eksiği tamamlayıcı şartları bulup bağıtlayabilmesi nedenle bileşik alan süreçlerinin kendi kendisiyle polarize olması pek olası olmuyordu.
Eksiğini tamamlama birbirine göre sekanslardı. İşte sistemin bu türden kolektif ön şartları nedeni ile kolektif ön şartların kolektif kişileri nedenle; kolektif bir alana kişisi mülk ya da kişisi sahiplik denemiyordu. Zaten kolektif alan benci süreçlere karşı, özgecil süreçler değil miydi?
İşte bu bilgilerine dayanarak sorgulama yapan bilinçli kişimiz tarihsel akışa bağlı kalan gelişme içinde şüpheci olacaktı. Sırf güzelleme olsun diye kendisi dışında olan kişilerle eksiği tamamlama olan bu bileşik alana; "bu mülkün bir sahibi var" demeyecekti.
Şimdiki mantığa göre illa bir mülk sahibi tarif edilecekse; bu mülkün hayat denen birçok sahipleri vardı. Hayat iç içe dengeye girmiş birçok yaşamlarla vardı.
Üreten bir hayat bu iç içe geçmiş olan yaşamların bir şekilde korunması içinde yeni bir dengeye gidişti. Üreten hayat olmadan, kişisi bencil sahiplenmenin kesikli sürekliliği ortaya konamazdı.
O aşamada bencilce kişisel iştahı uyanmış kişi veya kişiler; bileşik alana; kişisi sahipliği güden anlamla "mülk" deseler bile; bu mülk söylemi her zaman kolektif başlangıcın damgası, dizaynı olan bir anlam içermesi olacaktı.
İşte eylemsel, bilişsel, önsel vs. türden oluşan eksiklerin, karşısındaki kişi üzerinde eşzamanlı başlaması gereken zorunlu eylemlerini bilen; zorunluluğu kolektif ortamla tamamlayan, kolektif bir ortam içindeki dikkatli bir okur; çeşitlilik olsun diye "mülke" devlet denmeyeceğinin kuşkusunu hep duyar.
Kişi kuşkusunu sorguladığı anda sorgulanan yerler içindeki karartılmış; söylenmemiş, yazılmamış kör noktaları görür. Bu tür entelektüel birikimi olan kişi; beyazlığın içinde mutlaka bir siyah karakterin olduğunu anlayıp; bunları birikimsizlere anlatamamakla çile çekecekti.
Kolektif alan; herkesle üretecek olan bir üretim nesnesini kullanmaya, herkesle bir tüketime sahip olan yararlanışa paydaşlı olmanızdan öte; kolektif bir depo enerjiye, kolektif yapabilirliğe ve kolektif zenginliğe "bu lütfu keremi olmakla bu senin" demiyordu.
Öyleyse kişisi iştahı ya da kişisi tamahı uyanmış kişiler için ortamdaki kolektif zenginliğe "bu senin. Sen güç ve kerem sahibisin" diyecek olan bir idrake, eylem ve düşünce alanının açılması gerekiyordu!
Tuzak, "mülk sahibinin lütfu keremle olmasında" saklıydı. Bu sözün açılımıyla tamahkâr kişi abat olacaktı. Tamahkâr kişinin "bu senin" dediği; "bu senin dedirttiği" şeylerin bir gün bunu söyleten kişiye rızk olarak; takdir olarak geri döneceğini gizleyen bir sözdü.
"Bu senin. Sen mülk sahibi olmakla kerem sahibisin. Senden ümit kesilmez" diyen tekrar cümleleri zikirlerdi. Zikirler kişinin kendi söylemi olmakla kendi kendisine telkindi. Kendi kendisine algıydı.
Zikir cümleleri: söylenen şeyin öyle olduğuna; kişinin o şeyden gayrısını unutmasına vesile olup, kişinin kendi kendisini inandırmasıydı. Zikir cümleleri kişinin kendi kendisini yatıştırmaydı. Zikir cümleleri bu nedenle düşünce illüzyonlarıydı.
Zikirler açıklanması gereken büyü cümlesiydi. Açıklandıkça telkin altında kalıyordunuz. Zikir sözleri açıklanmaya, yorumlanmaya ve gizlenen maksat istediği gibi gaybı açık etmeye matuftular.
3
Kolektif inşanın kendisine özgü akıcı bir sistem polarizasyonları vardı. Kolektif alanı özelleştirmeden doğan aksaklıklar, kolektif sistemli sürecin paylaşım ve sahiplik kısmındaydı.
Üreten bir ilişkinin en temel prensiplerinden birisi eksiğini karşılıklı ilişkilerle birbirine bağlı çevrimsel bağıntı üzerinde tamamlama işi olmakla kolektif öz kolektif çekimli nesnel bağıntılı algılarla işliyordu.
Kendi kolektif dinamikleriyle sistemi polarize edemeyen köleci paylaşım biçimi; keyfilikleriyle, varsayım sal yolun açacağı gizemciliklerle, mülkün sahibiyle, keremi bol olanla, rızk verip takdir eden türün zikri söylemli polarizasyonlarla öznel hafıza içindeki algılarıyla kutuplaşıyordular.
Bu tür gizemli söylem ve anlatımlar üzerinde köleci maksat hâsıl oluyordu. Bu tür söylemler köleci maksadı yorum edecek olan zikri berduşluklardı.
Üretim koşullarını ortaya koyan tarihsel gelişim içinde önce, mülkü takdir edip, sonra da takdir edilen mülk içinde üretim hareketi başlatma diye bir olgu yoktur. Böyle bir girişme yoktu.
Yine bir mülk sahibinin etrafında bileşen bir gerçeklik ve bir hakikat yoktu. Bu algı ancak üretim hareketi üzerine oturan mülk sahibi olmakla, mülk sahipliği hayalini kurmakla kendi dimağını uyuşturan, zikir çeken berduşluklarla mümkündü.
Özel mülkçü lük ile mülk takdirin de bulunmanın kurucu inşa nesnelliği yoktu. Özel sahiplik tarihsel inşanın başlangıç koşulu içinde yoktu. Özelleştirme kolektif alanın somutluğuna karşı El ahdi; El iman ahdi olmakla bir inançlılıktı. Görünene karşı, başlangıcı içinde görünmeyene olan bir iman ahdiydi.
Zikir çektiren berduşluk öğretileri, kendi El sahipli yorumlarını inakçılıkla şartlandırılan kişisi idraklere zerk edecektiler. Zerk edilen söylemler içinde kolektif bir ortam içinde kolektifin olana "alenen bu senin" demeyecekti.
Yeni özelleştirmeci anlamlar, maksatlar, sözler; kolektif dalgalanma üzerine bindiriş edilecekti. Ahit ile oluşan anlamlar üzerine oturacakları açık kolektif etki karşısında, anlamsal yorumların içine gizletilenler olacaktı.
Yeni olan iman ahdi söylemler; kolektif çekimi mülk yapan, kolektif çevrim merkezine istiva edecekti.
Kolektif çevrimli birikim üzerine istiva eden (oturan) özelleştirme tamahı; kişiye bir kendisinden geçiş ile düşünsel bir sermestlikti (sarhoşluktu-esriklikti).
Özelleştirme içindeki sermest düşüncenin algısı kişiye düşünsel bir berduş olma tutumunu veriyordu. Özel mal sahipliğiyle hayaliyle uyuşan beyin sarhoşluğu, hayli hayal gördürücü bir büyüleyici etkiyi oluşmuştu. Büyüleyicilik kendisinden geçişin berduşluğunu tetikliyor; berduşluk büyüleyiciliğe hayalciliğe yelken açıyordu.
Bu yelken açma işinde özelleştirme tutkusuyla olacak idrakler; kolektif etki karşısında, içrek sel kodlamalardaki anlam yorumlarına gizletilen söyleyişlerle olacaktılar.
Özelleştirme tamahıyla oluşan kendinden geçiş berduşluğu içindeki içrekle olan sözler açıklanması karşısında işler giderek tersine dönecekti. Gizlenen anlam ve yorumlar açıklandıkça bu kez de kolektif alan bu söylemler gerisinde gizlenecekti.
Yokuş söyleminin inişi gizlemesi gibi. Özelleştirme söylemi de ancak kolektif olandan dağıtılacak olan kolektif ligi gizliyordu.
Kolektif oluş, özelleştirme takdiri, rızk verme, kaderi belirleme, şans gibi söylemler içinde unutturulmakla kolektifi oluşun gerçekliği gaibe karışacaktı. Gayb mantığı, mülkiyetçi sistemi besliyor olmakla gayb âlemi mülkiyetçi sistemin gerisindeki görünmeyen bir kolektif dünyaydı.
Bu nedenle kişisi bencil tamah; kendisini doğuran kolektif gerçekliğe karşın önce gizlenendi. Sonra da gizleyen bir idrak olmakla sistem dışında sisteme etki eden El söylemine dönüştü.
El, kolektif alana ya da ortakları olan Paydaşlı üreten ortama karşı kişisi bencil tamahın dışa vurumu olan tasım ve mana gücüydü.
El kişisi bencil tamaha dek giyinişler nedeniyle; "gizli olanı, gizletileni ve gizleneni, açığa vurulmayanı da ben bilirim" diyecekti. Yani El gaibi ben bilirim diyecekti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.