- 447 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Toplumsan Olaylar Ve Birey Üzerine
Geçtiğimiz günlerde eğitimci arkadaşlarla yeni nesil öğrenciler hakkında konuşmalarımız esnasında kendimce (içimden) ‘’yeni nesil çok kötü geliyor’’ ifadesini kullandım. İki çocuk babası ve bir eğitimci olarak bu ifadeyi kullandığıma çok üzüldüm. Onları görmezden gelerek, kuşaklar arası farklılıkları ön plana çıkarıp, tamamen bizden kopmasına izin vermememiz gerektiğini düşündüm. Yazının sonu nereye gideceğini bilmeden yazmaya başladım. Kendi iç dünyamda söyleşi içerisine girdim. Toplumsal olaylar ve dünya da yaşanan olayların insan karakteri üzerine etkisi hususunda bir çıkmaza girdim.
Çok eskiye gitmeye gerek yok, yakın tarihimize baktığımızda yaşanan olaylar, o dönemde yaşayan insanlar üzerinde derin izler bırakmış ve karakterlerinin oluşmasın önemli bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin; Birinci Dünya Savaşı yılları ve ülkemizde kurtuluş mücadelesinin yaşandığı yıllara bakıldığında, o dönemde yaşayan insanlarda kahramanlık, vatan ve bayrak sevdası duyguları ön plandadır. Bu durum o dönemde yaşayan insanların karakterini oluşmasında önemli bir etkiye sahip olduğu görülmektedir. O dönemde yaşanan olaylar Türkülere, romanlara, şiirlere ve hikayelere ilham kaynağı olmuştur.
Sonraki dönemlere geldiğimizde ( 2. Dünya Savaşı yılları) dünyada ve ülkemizde kıtlık, yokluk ve açlık hüküm sürmektedir. Bu durum o döneme maruz kalan insanlarının karakterlerinin oluşmasın önemli bir yer tutmaktadır. Örnek vermek gerekirse; Hala yaşamakta olan ve ülkemizde sevilen ünlü bir sinema oyuncumuzun kendi röportajından yola çıkarak yazıyorum. Röportajda, o dönemlerde 13 kardeşinden 10 unu açlık ve kıtlıktan dolayı kaybettiğini söylemektedir. Röportajın devamında, aradan uzun yıllar geçmesine rağmen, hala o açlık korkusunu yenemediğini belirtmekte ve gittiği her yerde yatmadan önce yanına bir somun ekmek alarak geçmişte yaşadığı açlık korkusunu yenmeye çalıştığını söylemektedir. O döneme maruz kalan insanlara baktığımızda, daha tasarruflu ve harcamalarda kısıtlayıcı olduğunu gözlemleyebiliriz. Çünkü yaşadığı olaylar onların karakterini ister istemez şekillendirmiştir.
Daha sonraki dönemlere baktığımızda, ülkemizde darbelerin hâkim olduğu dönemlerde yaşayan ve olaylara maruz kalan bireyler, duygularının ve düşüncelerinin bastırıldığı karaktere sahip bir nesil olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm yaşanan bu olaylar o dönemde yaşayan insanların karakterlerine yansımıştır.
Son dönemlere gelecek olursak uzay, bilişim, teknoloji, bilgisayar, internet ve sosyal platformların ön plana çıktığı bir dünya karşımıza çıkıyor. Bu bilişim çağında bölgesel ve evrensel farklılıklar ortadan kalkmaktadır. Şöyle ki bir bölgede yaşanan olay anında tüm dünyada bilinmekte ve duyulmakta. Eskiden mahalle baskısı dediğimiz olay vardı; mahallede yaşayan yaşı büyük insanların , küçük yaştaki insanlar üzerindeki baskısı akla gelirdi. Bu durum son zamanlarda sosyal medya ve akran baskısına dönüşmüş durumda. Bu dönemde sosyal platformların baskısı ön plana çıkmakta; herkeste beğenilme, abone kazanma, takdir edilme , takip edilme ve para kazanma hırsı ortaya çıkmakta. Aykırı paylaşım yapanlar , özellikle belirli bir kesim tarafından ön plana çıkartılıp, örnek teşkil edilmeye çalışılmaktadır. Bu durumda beğeni kazanma, para kazanma, Like alma… vesaire uğruna milli değerler ve kültürler unutulmaktadır. Milli değerlerin yerini , içi boşaltılmış; inançtan, değerlerden, kültürden ve geleneklerden uzak evrensel diye kabul edilen değerler almış durumda. Bu sosyal platformların oluşturduğu baskı nesli olumsuz etkilemekte, karakter oluşumuna engel teşkil etmektedir ve anlık değişebilen karakterler ortaya çıkarmaktadır. Örnek verecek olursak, çok iyi huylu sakin bir birey, biranda çok saldırgan olabiliyor ve aile içinde katliam yapıp bunu sosyal mecralardan paylaşabiliyor. Hastalığı (kleptomani) bahane ederek veya özgürlük adı altında kendince masum hırsızlıklar yapabiliyor. Sigara ve alkol tüketmeyen bir birey( içene saygı duyarım) sırf arkadaş çevresi için tüketerek karşımıza çıkabiliyor veya tam tersi durum olabiliyor. örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu yeni dünya düzeninde ; emek, çalışma ve alın teri yerini beğenilme duygusu, bireysel mutluluk ve bireysel haz alma çabasına bırakmış durumda.
Aslında önceki nesiller olarak hiçte masum değiliz. İnsanları leyleğin getirdiğine inan bir nesil yetiştirdik. Havada leylek gördüğünde ‘’ Acaba kime kardeş geliyor? ‘’ diyen bir nesil ortaya çıkardık, Böyle bir neslin yükseklerde uçması ve insanlara tepeden bakması kadar doğal bir şey olmadığını düşünüyorum, Onlara milyonda bir ihtimalle dünyaya geldiklerinden, onlara dünyaya ya gelirken zaten özel ve seçilmiş olduklarında bahsetmedik. Onlara, bir embriyo hücrelere bölündükten sonra ilk oluşan organın ve dünya ile sevdikleri ile ilk iletişime geçen organın kalp olduğundan bahsetmedik. . Kısacası onlara sevgiyi veremedik veya verdiğimizi sandık. Sevgiyi vermek yanlış anlaşılmasın. Bildiğimiz üzere sevgiyi vermek çocuğun her istediğini almak değildir. Onların her istediğini yaparak hayallerini, amaçlarını ve en önemlisi yaşama sebeplerini ellerinden alıyoruz. Araştırmalara göre; dünyada en fazla intihar vakası, refah ve alım gücü seviyesi en yüksek ülkelerden biri olan Japonya da yaşanıyor. Gencecik İnsanlar sosyal mecralarda toplanıp, toplu intiharlar yapıyorlar. İntihar etmeye meyilli insanlarla yapılan araştırmalarda şu cevabı alıyorlar. ‘’Dünyada istediğim her şey oldu. Dünya da Yapmayı istediğim bir hayalim , yaşamak için amacım ve bir sebebim kalmadı.’’
Eğitimciler , uzmanlar ve önceki nesiller olarak ne yapabiliriz konusuna gelecek olursak; nesil ile bağımızı koparmadan,onların teknolojiyi , sosyal medyayı olumlu yönde kullanma gibi yönlerini alarak, Sevgi, merhamet ve milli değerlerimizden yola çıkarak adımlar atılması gerektiğini düşünüyorum. Bu sayede ayakları yere sağlam basan , nesiller arası kopmaların en aza indiği, birlikte aynı yolda emin adımlarla yürüyebileceğimiz, milli değerlerine sahip bireyler yetiştirebileceğimize inanıyorum . Bir eğitimci olarak ben buna inanıyorum; nasıl insanlar şehirden köye, Doğal olmayan gıdalardan(GDO) doğal ürünlere dönmeye başladıysa, gün gelecek herkes milli değerlerine ve kültürüne dönme çabası içerine girecek. Sözlerimi daha önce paylaşmış olduğum Z Kuşağı adlı şiirim ile son vermek istiyorum. Esen kalın
"Z" (K)UŞAĞI
Allah yaratmış buğdayı başağı,
Yaşı oldu mu yirmiden aşağı,
Tamam diyoruz bu "Z" Kuşağı,
Ayırmayalım çocuğu, uşağı.
Tamam, yaşantı olarak da çok rahat,
Olsalar da biraz meraklı melahat,
Onlar da değil, asıl biz de kabahat,
Ayırmayalım çocuğu, uşağı.
Aslında onları hep biz kandırdık,
Leylekle geldiğine inandırdık,
Yeri geldi mi kırıp utandırdık,
Ayırmayalım çocuğu, uşağı.
Kullanıyor bilimi, teknolojiyi,
Varsın bilmesin iki kere ikiyi,
Yazılarda ayırsak da -de’yi, -ki’yi,
Ayırmayalım çocuğu, uşağı.
Görmediler ki hiç sokak ve de park,
Normal, nesiller arası bu kadar fark,
Anlayalım, sürekli etmeyelim çark,
Ayırmayalım çocuğu, uşağı.
Allah yaratmış sanki yeni türü,
Gayemiz, birlikte geleceğe yürü,
Öğret, atamızdan gelen kültürü,
Ayırmayalım çocuğu, uşağı.
İster resetle, istersen hepten sil,
Kabul edelim, bu yeni nesil,
Birazcık da dinleyip kulak kesil,
Ayırmayalım çocuğu, uşağı.
Çağımız olmuş teknoloji ve bilim,
Belki dokuyamazlar halı ve kilim,
Anlatmak istedim, döndüğünce dilim,
Ayırmayalım çocuğu, uşağı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.