- 467 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
SARI PAŞA
Bu yazımda sizlere Engin Arıcan’ın ’’Sarı Paşa’’adlı kitabından söz edeceğim. Arıcan kitabında, Bandırma’daki Kuvvacı örgütlenmeyi , o günleri yaşamış birinci ağızlardan dinlemiş ve kaleme almış.
’’Balığın en iyisini...Zeytinin en irisini...Etin en semizini,,,Peynirin en yağlısını...Onlar yedi...Doymadılar ...Bir kez boynunu uzatmaya gör...Düşman bu...Aman dinlemez.Kement kement vurur da üstüne...
Eşek diye gezdirir’’ diyor Arıcan.
Kitabın kahramanları tanıdık. Babası hamal olan Ali Rıza, demir yolu makasçısının oğlu Ahmet ve Bakkal Çerkes Hamit efendinin oğlu Yusuf. Üç arkadaş hem ihaneti, hem ateşi hem de kurtuluşu görürler.
Anadolu’nun işgal hazırlıkları çok önce başlar. Yardım kuruluşu gibi adlar verilen cıvıltılı örgütler türer...
Bandırma Rüştiyesi’nde öğrenciler ’’Mavri Mira’’ adıyla kurulmuş ve gerçek amacını gizlemek için ’’izci eğitimi’’ olarak lanse edilen örgütün içerisinde hızla örgütleniyor; eğitimden geçiriliyordu. Savaşta mağdur oldukları gerekçesiyle Yunan Kızılhaç’ı adına Bandırma’ya gelen personel içerisinde Yunan ordusu mensuplarının bulunduğu, ilk yardım malzemesi, broşür ve hatta silah ve bomba getirilerek, kiliselerde yığınak yapıldığı halk arasında söyleniyordu.’’
Ali Rıza’nın arkadaşı olan tüccar Aleksi’nin oğlu Stelyo, bir gün Ali Rıza’ya dönüp ’’Türklerden ayrılıp kendi, devletimizi kuracakmışız. O zaman bir daha seninle görüşemeyecekmişiz’’ der. Ali Rıza şaşırır, babasının anlattığı, Sarı Paşa’yı anımsar. Ali Rıza’nın Çanakkale’de düşmana geçit vermeyen Sarı Paşa’sı vardır. Ancak Ali Rıza kendi kendine şunları söyler: ’’Demek ki Sarı Paşa, Çanakkale’de yendiği düşmana başka bir yerde yenilmiş. ’’
1919 Mart’ının ilk günleri...Ahmet, yel değirmenlerinin olduğu tepeden kenti seyrediyor. Ancak o gün, daha önce görmediği şeyleri görür Ahmet. Savaş gemileri , hızla yaklaşır ve açıkta demir atar. Kentteki kiliselerin çanları çalmaya başlar, küçük bir kalabalık ellerinde mavi bayraklarla limanda toplanmış ’’Viva Venizelos’’ diye bağırmaktadır. Artık Bandırma eski Bandırma değildir. Yüzler sıkılır, yumruklar sıkılır, dişler kenetlenir. Ancak neyi nasıl yapacaklarını bilmezler. İşte Arıcan’ın kaleminden Bandırmalı terzi, bakkal, çiftçi...Hem kurtuluş çok uzakta...Hem kurtarıcı...ve en önemlisi...kurtuluşunda...kurtarıcının da...kendi yaban ellerinden başkası olmayacağını...anlamayacak kadar şaşkın...ürkek ve yılgındı.’’
Ancak her şey bu kadar kolay değildir. Ali Rıza Çuvaltepe’de oturduğu bir başka gün, Gülnihal Vapuru’nun limana yanaştığını görür. Vapurdan kalpaklı, geniş omuzlu bir Osmanlı subayı iner. Subay kentteki Yunan bayraklarını görünce, yanındaki yavere hiddetle bir şeyler söyler, yere tükürür ve yeri ezercesine kentin sokaklarında yürür. Halkın meraklı bakışları arasında kente gelen bu subay, Albay Bekir Sami Bey’dir.
Bir süre sonra, köşelerine tüneyen halk, Haydar Çavuş Camii’nin önüne birer birer akar. Önce askerlik şube başkanı Refet Bey konuşur, Yunan bayraklarının indirilmesini söyler. Kalabalık dalgalanır. Bandırma aylardır daldığı uykudan uyanır. İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcileri, Bandırma’nın gerçek yüzü ile tanışmanın şaşkınlığı içindedir. Öğle namazından sonra Albay Bekir Sami Bey mimberin merdivenine çıkar: ’’Ya düşmanları öldüreceğiz, bu vatan bize kalacak, ya da biz öleceğiz, bu vatanı alanlar burada bir tek Türk bulamayacak. .’’Manyas’a bağlı Haydar köyünden olan Albay Bekir Sami, kentte Kuvayi Milliye’yi örgütlemeye başlar. ’’Bir korku dalgası yayılır düşmanın üstüne. İki sözcük, kurşundan da, tüfekten de, toptan da tehlikeliydi onlar için...Kuvayi Milliye’’
Ahmet ile Ali, dünyaya gözlerini yeni açmış bir oğlakla oynaşıyorlardı. Yusuf soluk soluğa onlara doğru koştu. ’’Duydunuz mu Mustafa Kemal Samsun’a çıkmış, memleketi kurtaracakmış’’ dedi. Üç kafadar bir haritanın başında oturup Samsun’u aradı. Ali Rıza, ’’Samsun nerde Bandırma nerde’’ diyerek, Sarı Paşa’nın Bandırma değil de Samsun’a çıkmasına içerledi. Ancak Sarı Kemal bir süre sonra Bandırma’ya akacak büyük Anadolu hareketini örgütlüyordu. Ürkek ve yılgın millet, bir ışık görmüştü, Sarı Paşa...Hamiyetli ve adaletli ellerde binlerce don, içlik, çorap gönderildi cephelere. Yalnızca malzeme mi? Yüzlerce oğul...
Kentte bütün bunlar olup biterken, işgal kuvvetlerinin temsilcileri tedirgindi. Fransız temsilcisi tüccar Remzi Bey’i yanına çağırtır. Mösyö Burke Tüccar Remzi’ye ’’Bu maceraya hepimiz son vermeliyiz. Asker toplayıp teslim etmeleri gereken silah ve cephaneyi Anadolu’nun içlerine kaçırıp cephelere gönderiyorlar. Kime karşı? Padişah ve Halife Hazretlerinin iradesine karşı. Yeter artık. Birlikte çalışmalı, bu bozguncu ve maceracıların izini birlikte sürmeli ve saltanatın geleceği için bize yardımcı olmalısınız’’ der. Tüccar Remzi’nin yanıtı kısa olur. ’’Yaktılar milleti, biz de onları yakacağız’’ İtilafçı Remzi’nin ödülü, bir kese çil çil İngiliz altınıdır.
Bandırma bir başka olmuştu. Samsun’a çıkan irade, miskinliği söküp atmıştı. Gün batımı ile birlikte mahallelerden birer birer gölgeler, aynı noktaya doğru süzülüyordu. Perdeleri sıkı sıkıya kapatılmış bahçeli evin içindekiler kentin ileri gelenleriydi. Sabaha karşı üç kağnı, kumandanlığın arka tarafından usulca sokuldu. Kısa sürede yüklenen cephanelerin üzeri otlarla örtüldükten sonra, yola çıktı. Arabalar aynı gece yarısı Balıkesir’e vardı. Bir hafta sonra yine...Arabalar varması gereken yere varıyor, her tüfek düşmana karşı Soma’da, Akhisar’da, Ayvalık’ta mevzi tutan nefer oluyordu.
Sonra Anzavur’un ihanetini yaşadı Balıkesir, Köprülü Hamdi Bey önderliğindeki bir grup Kuvayi Milliyeci, Akbaş cephaneliğini basmış binlerce silahı ve on binlerce cephaneyi alıp gitmişlerdi, Eski Edremit Kaymakamı Köprülü Hamdi Bey’in peşine Anzavur düştü. İnova Köyü’nün eteklerinde çarpışma başladı. Hamdi Bey ele geçti, bir arabanın arkasına bağlandı ve bir çuval gibi sürüklendi, sonra süngüler kurşunlar...Ancak Anzavur’un peşine Çerkez Ethem düştü.
Bu arada Bandırma işgali yaşıyordu, Yunan Komiseri Aristidi İsteryodis, halkı meydanda toplamış, Batı Anadolu Devleti’nin kuruluşunu ilan etmişti. Halka hitap edenlerden biri de İtilafçı Remzi’ydi: ’’Uygarlık, demokrasi ayağınıza kadar gelmiş, buyur diyor siz öyle kımıl kımıl kımıldaşıp uğul uğul uğuldaşıyorsunuz.’’
Dağlarsa müfrezelerindi. İbişoğlu İsmail Efelerin müfrezesi, Bacak Hasan. Pıtır Hüseyin, Altıparmak Nuri Müfrezeleri. 27 Ağustos’ta Yunan ordusuna indirilen darbe ile Afyon cephesi yarıldı ve Yunan birlikleri parçalandı, Teker teker kentleri kurtaran Türk birliklerinin hedefi Bandırma’ydı. İşgalciler bine yakın Bandırmalı’yı Haydar Çavuş Camii’ne sokup üzerilerine kilitlediler. Caminin çevresine tahrip kalıpları yerleştirilmişti. Ancak dışarıda bulunan Mustafa Efendi kilidi kırdı ve herkesi dışarı çıkardı. Öncü birlikler kent merkezine inmişti, İşgalciler kaçıyordu. Aç ve çıplak Mehmetçik, ’’Gavur nire gavur nire’’ diye bağırdı. Ardından kaçanların peşine düştü. Son kurşun 17-18 Eylül’de Bandırma ve Erdek’te atıldı.
Peki, ’’Gavur nire ! son kurşun atıldı mı?