- 663 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
886 - İHSAN
Onur BİLGE
O kadar genç bir arada olur da içinde sevgi ve aşk olmayan bir sohbet olabilir mi! İki kişi bir araya geldi mi bahsedilenlerdendir onlar. Çünkü herkesin en çok ihtiyaç duyduğu ama kimsenin doyduğu duygular değildir onlar.
Çiçek öterek, kafesinde pır pır ederek ilgi çekmeye çalışır. Sarı, kimden yakınlık gördüyse onun ayaklarına sürtünmektedir. Bazısı bazısına arkadaşça sevgi beslemekte, bazısı da gizlemeye gerek duyduğu duygular içindedir. Nefret ve düşmanlık gibi kötü duyguların aramıza girmesine izin vermemeye çalışırız. Dedemizi, gerçek dedemiz gibi görür, onu kimseye değişmeyiz ama Sadullah Bey gibi değerli kişilere de hayranlık duymadan edemeyiz. Dede laf arasında ona döndü ve:
“Her şeyi anlamaya çalışıyorum da senin giderayak karşı cinsten biriyle yazışmak isteğinin sebebini anlayamıyorum. Evli bir adamsın. Eşinle aranızda bir problem yok. Eksik olan nedir ki o tamamlayacak? Bunu bana açıklayabilir misin arkadaşım?” diye sordu.
“Eyvah!” dedim içimden. “Dede öyle bir duvar yıktı ki Sadullah Bey altında kaldı! Şimdi bu duvar nasıl örülecek? Hızır yetişmeli! Duvarı örmeye girişmeli! Hazreti Musa’nın ona sorduğu soruların cevapları bile kısa ve netti. Bu sorunun cevabı nasıl olacak?” Kalp atışlarımın hızlandığını fark ettim. Alnımda boncuk boncuk ter taneleri oluşmuş. Kalemi bırakıp, avucumla sildim. Elim ıslandı. Sanki o soru ona değil de bana soruldu!
“Bu yaştan sonra gerçek anlamda, görünen bir sevgili arayışı içinde değilim azizim. Onun maddesel varlığıyla alakam olamaz ama manevi varlığıyla sarhoş olmak isterim.”
“İnsan görmediği birini sevebilir, ona âşık olabilir mi! Sense sarhoşluktan bahsediyorsun. Aşkın her türlüsünü yaşamış ve yaşamakta olan biri olduğum halde buna akıl erdiremedim. Nasıl olacak Allah aşkına?”
“Onu hayalimde canlandıracağım. Bir roman kahramanı gibi... Bir yazar nasıl hayali varlıklar meydana getiriyor, onları inandırıcı hale getiriyor, seviyor, sevdiriyorsa aynen öyle... Öyle yazarlar vardır ki yoktan var ettikleri hayali varlıklara âdeta âşıktırlar. Onlardan ayrılmamak için romanlarını uzatır da uzatırlar. Hatta bitirmek istemezlar, ikinci, üçüncü cildi yazma mecburiyetini hissederler.”
“Ben de bir yerde okumuştum bunu. Yazar, meydana getirdiği ana karakteri öldürmeye kıyamamıştı. O kimdi? Şu anda adı aklımda değil.”
“Halide Edip Adıvar da o kadar başarılı olmuş ki romanlarında, karakter meydana getirme ve olayları aktarmada, onların duygularını, düşüncelerini yansıtma konusunda, ona yazdıklarının hayal mahsulü olduğuna inanmadıklarını söyleyenler bile olmuş. “Romanlarındaki kahramanlar, olaylar ve duygular o kadar gerçek gibi ki bütün bunları yaşamadan yazmış olman imkânsız! Bir insan hissetmediği duyguları dile getiremez!” demişler. Demek ki ben de birini hayal etmek, onunla yazışmak, o hayali sevmek, o kadar sevmek ki ona âşık olmak, o aşkla kendimden geçmek istiyorum.”
“Bunu bana belki on yıl önce falan söylemiş olsaydın anlardım da şimdi, bu yaştan sonra, aklım almıyor. Ne yapayım!”
“Aşkın yaşı yoktur ki! Âşık olunanın şeklinin şemailinin de çok fazla önemi yoktur. Leyla denilen kızcağız, kara kuru, çirkin bir kızdır ama Kays’ı mecnuna döndürmüştür. Kays onu görmek bile istemez. Onu karşısında gördüğü anda kızar! “Çekil git gözümün önünden!" der. O, içindeki sevgiyle süsleyip püslediği Leyla’ya âşıktır. Gördüğü varlığa değil. Leyla göründüğü anda o muhteşem hasret sona erer. O sınır tanımaz istek sıfırlanıverir. O güzeller güzeli hayal siliniverir. Karşısına acımasız gerçek dikiliverir! O tadına doyulmaz rüya bitiverir. O hep peri padişahının kızı olarak kalmalıdır. Hep Kaf dağının ardında... Aşkın güzelliği ve değeri ulaşılamamasındadır. Aşk bir büyüdür. Sevgili bedenlenerek göründüğü anda bozulur. Aşk bir şiirdir. Şiir duygudur. Duygu nedensiz ve bedensizdir. Aşk da öyledir. Ben birini bulmak ve ona kavuşmak istemiyorum. Ben âşık olmak, kendimden bile uzaklaşmak istiyorum.”
“Ne anlaşılmaz adamsın! Aksi ihtiyar! Bu konuda da aksiliğini sergilemeyi marifet biliyorsun. Benim sevdiğim biri olsaydı, her an onunla beraber olmak isterdim. Bir an ayrı kalmaya gönlüm razı olmazdı. Bence aşk, derin hayranlık, acayip düşkünlük demektir.”
“Onu karşımda gördüğüm anda hayalimde meydana getireceğim muhteşem güzelliğin yok olmasından korkarım. O cazibe hep olmalı ve ben onu hep özlemeliyim ama hiç görememeliyim. Aşkın en değerli, en tadına doyulmaz hali bu değil midir!”
“Yani sevgilinden ayrı kalmaktan şikayet etmeyeceksin, aksine nimet içinde olduğun için mutluluk duyacaksın, öyle mi?”
“Neden olmasın! Allah ve Resulünü görerek mi sevdik! Görerek mi âşık olduk onlara! Onlara nasıl görmeden âşık olmuşsam, ona da öyle âşık olmak istiyorum. Aslında ben âşık olmak değil, aşkta kaybolmak istiyorum.”
“Varlığın sana sıkıntı mı veriyor? Kendini yok etmek mi istiyorsun? Yoksa aklın mı fazla geliyor? Ondan mı kurtulmak istiyorsun? Anlayamıyorum! Benim kafam kalındır. Aklım kıttır. Onun için sıralıyorum bunca soruyu.”
“İnsan birisini sevdiğinde, her an onunla birlikte olmak, ondan bir salise bile ayrılmak istemez. Bu gerçek... Herkes ister bunun böyle olmasını. Fakat bir yere kadar ulaşabilir arzusuna... Bir süreliğine... Ya da bir yere kadar... Bu arzu hiçbir zaman tam anlamıyla gerçekleşemez. Ayrılıklar vardır, engeller vardır. Onun için bir yerde onun gerçek varlığından uzaklaşmak, onu hayalinde, yüreğinin bütün sevgisiyle bezemek mecburiyetindedir. Zaten aşk, gerçekten çok hayale âşıktır. Gerçek onu zedeler, incitir, eksiltir, yıpratır, bitirir! Oysa hayal, aşkı yeşertir, gümrahlaştırır, yüceltir, sonsuzlaştırır! Daha ne diyeyim azizim!”
“Kaptan’la tanıştıktan sonra Allah’ı tanımaya ve ona adım adım yaklaşmaya başladım. Ancak öyle bir an geldi ki O’nu göremediğim için çılgına döndüm! O’nun bu varlık âleminde zuhur etmesini arzulamaya başladım. Mümkün değildi. Biliyordum ama seven, sevdiğini görmek, ona kavuşmak ister. Göremezse aklı başından gider!”
“Aşk akılla idare edilemez ki! Aşk, akıldan daha tesirlidir. Akıl, insanın hareketlerini, düşüncelerini sınırlar. Aşk, hayatını alt üst eder! Mecnuna çevirir! Hayrete düşürür! İnsanı şaşkına döndürür! Darmadağın eder! Perişan eder! Hayatına kastetme raddesine getirir. Onun yüzünden intihar edenler az mıdır! İnsan kendisini aşkın elinden kurtarmak istiyorsa, bunu ancak akılla yapabilir. ”
“Âşık, sevgilisinin egemenliği altındadır. Onda kendisi kalmaz. Onda o hüküm sürmektedir. Sevgilisi emreder, o itaat eder. Aşk insanı köleleştirir. Onunla olduğu zamanlarda da ondan uzak kaldığında da her an onu görüyor ve onun tarafından takip ediliyor gibidir.”
“Öyledir. Allah’a âşık olanlar da O’nun ihsan ettiği nimetlerine, emir ve yasaklarına bağlı kalır. Her an O’nu düşünür, her yaratılana baktığında O’nu anar, her düşüncesi onu O’na götürür. Her güzellikte O’nun güzelliğini seyreder. Her eserde sanatının mükemmelliğine hayran kalır. Yani, Allah daima onun yanındadır.”
“O O’nu göremiyorsa da, Allah her an onu görmektedir!”
“Bak! Anlamaya başladın beni. Olayı özetledin bile!”
“İhsan budur!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 886