- 378 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Göç Destanından vatandaşlığa uygun dairelere
GÖÇ DESTANINDAN VATANDAŞLIĞA UYGUN DAİRELERE
Önce Düncel…
Kesin hatırlamıyorum ama “Göç, Ergenekon ve Oğuz Destanlarını”ortaokul ve lise bir çağımda okumuştum sanırım. Edebiyat Fakültesi yıllarımda bu destanlar hakkında ayrıntılı incelemeler ve tahliller okumuşluğum ise ayrı bir konu.
Tarihin yazıya geçmediği devirlerde yaşayan atalarımız; yeni kuşaklara ibret dersi vermek, tecrübelerinden yararlandırmak ve aynı hatalara düşmelerine engel olmak için destanları dilden dile aktarmışlar, günümüze kadar gelmesini sağlamışlardır. Şüphesiz ki destanlar milletlerin efsaneleşmiş tarihleridir ve ayrıca Türk destanları incelendiğinde milletimizin millî manevi değerleri, hayal ve idealleri ve en önemlisi de bir milleti yok oluşa götüren yanlış politikalar apaçık görülür.
Ergenlik çağımda zihnime yerleşerek ruhumda kök salan bu destanlardan beni en çok etkileyen Göç Destanı’ydı hiç kuşkusuz. Çünkü bu destan; iline (ülke), beline (soy) ve diline sahip bir toplumun ilini hangi sebeplerle kaybettiğini ve göç etmek zorunda kaldığını anlatıyordu.
Bu destanı; okuyucuyu sıkmadan, çok kısa özetlemek istiyorum:
“Uygur ilini genişleten ve halkını zengin ve mutlu yaşatan Buğu Han’dan sonra oğlu Yulug Tigin hakan oldu. Yulug Tigin, Çinlilerle savaşmaktan yılmıştı, barışı sağlamak için oğlu Gali Tigin’i bir Çin prensesiyle evlendirmeye karar verdi. Çinliler, prensese karşılık Tanrı Dağı eteğinde Kutlu Dağ adını taşıyan kayayı istediler; Türkler bu isteği kabul ettiler. Çinliler, kayanın etrafına ve üstüne odun yığıp yaktılar; kaya iyice kızınca üzerine sirke döküp kayayı parçaladılar ve tüm parçaları arabalara koyarak Çin’e götürdüler. Kutsal kayanın parçaları Çin’e taşınırken Uygur ilindeki kuşlar ve diğer hayvanlar kendi dillerince ağıt yakıp ağlıyorlardı. Gali Tigin, evliliğinin yedinci gününde öldü; ülkede kuraklık baş gösterdi ve kurt kuş, börtü böcek ”Göööç, gööç!” diye inlemeye başladı. Nihayetinde Türkler çaresiz kalarak illerini terk edip yeni vatan bulmak ümidiyle göç yollarına düştüler.
Şimdi düşünelim; aslını yazmaya kalksak elli altmış sayfalık bir kitaba dahi sığmayacak olan bu destanın bir paragraflık özetinden ne anlıyoruz? Başka bir ifadeyle atalarımız bize hangi mesajları, hangi ibret derslerini veriyor?
Benim anladığım kadarıyla iki mesaj veriyor atalarımız: Bir: “Vatan toprağı satılamaz ve hediye edilemez. Toprağını satan milletler aç kalır ve zamanla yok olur.”
İki: “Türk hakanları Türk kızlarıyla evlenmelidir, yabancı bir kadınla evlenen hakan hem kendisinin hem de milletinin başına bela getirir.”
Şimdi de güncel…
Değerli okuyucular,
“İdrak ettiğimiz çağda da Yulug ve Gali Tiginler var mı?” diye sorarsanız “var” derim. Filistin halkı… Yahudiler “kutsal topraklar” belledikleri Filistin’de hemen hemen yüz yıldır toprak edinme ve topraklarını genişletme mücadelesi veriyordu. Bin dönüm, yüz dönüm veya bir dönüm; ne buldularsa satın aldılar, şimdiki Filistin halkının ataları, bol parayı görünce gelecek kuşakları düşünmeden mülklerini sattılar. İsrail kurulduktan sonra Yahudilerin politikaları değişti tabii; itiş kakış, tehdit şantaj, vurma yaralama, saldırı ve hatta katliam dönemi başladı ve sonuçta İsrail her geçen gün topraklarını genişletti. Filistin ise nüfus, ekonomi, ilim teknik yönünden gerilerken sahip oldukları topraklar günden güne azaldı. Bu olaylar zinciri, elbette ki Göç Destanı’nın çağdaş bir versiyonuydu.
Gelelim sadede…
Sevgili okuyucular! Biz, Orhan Şaik Gökyay’ın, ilk dörtlüğünü aşağıya aldığım “Bu Vatan Kimin” şiirini okuyarak büyüdük.
“Bu vatan, toprağın kara bağrında
Sıra dağlar gibi duranlarındır
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir”
Biz hepimiz İstiklal Marşı’nı binlerce defa okuduk veya dinledik. Millî marşımızda vurgulanan asil fikirleri ve ruh coşturan, göğüs kabartan duyguları kalbimizde yaşatarak yetiştik. Şu dörtlüğü bir defa daha ve dikkatle okur musunuz lütfen!
“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı.
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı”
Bu dörtlükte ne diyor Akif? “Dünyaları alsan bile bu cennet vatanı kimseye verme” diyor. Bu fikre katılıyor muyuz? Katılıyoruz…
Sevgili okuyucular, 1996 yılında vuku bulan Kardak kayalıkları krizini hatırlıyor musunuz? Yunanlılar bu kayalıklara “bizimdir” diyerek kendi bayraklarını dikmişlerdi de SAT komandolarımız, âdeta Göç Destanındaki mesaja uygun şekilde ani bir operasyonla kayalıklara çıkarma yapıp Yunan bayrağını indirdikten sonra Ay yıldızlı şanlı bayrağımızı orada göndere çekmişler ve hepimizi gururlandırmışlardı.
Şimdi geldik günümüze…
Bana bu yazıyı yazdıran olay birkaç gün önce gerçekleşti. CHP milletvekili Özgür Özel, Meclis’teki grup toplantısında konuşurken İstanbul’daki bir reklamın fotoğrafını gösterdi. Bir emlakçının reklamıydı bu. Ne yazıyordu reklam afişinde?
“Vatandaşlığa uygun satılık daireler…”
Vay anasını!.. Bir yaşıma daha girdim. Şaşkınlıktan ağzım açık kalırken utançtan yerin dibine geçtim. “Krediye uygun daire, kelepir daire” gibi reklamlar çok görmüştüm ama “vatandaşlığa uygun daire” reklamına ilk defa şahit oluyordum. Özgür Özel’i dikkatle dinledikten sonra internette bir araştırma yaptım ve maalesef öğrendim ki ülkemizde iki yüz elli bin dolarlık mülk alan yabancılara vatandaşlık hakkı veriliyormuş; bu meblağ daha önce bir milyon dolarmış. Kısaca Arabistan’dan, İngiltere’den veya Kongo’dan geliyorsun; şehrine ve semtine göre dört beş katlı bir bina veya tek bir daiire satın alıyorsun ve sonra da TC vatandaşı oluyorsun. Bu vahim gerçeği daha önce işitmiş ve gazetelerde okumuştum ama “karalama kampanyası yalanıdır” diye düşünerek pek kaale almamıştım; meğerki doğruymuş!
Kardeşim kim çıkardı bu yasayı? Bu yasanın altına kimler imza attı? Siz “Göç Destanı”nı, “Bu Vatan Kimin?” şiirini, “İstiklal Marşı”nı okumadınız mı? Filistin halkının hatalarından hiç mi ders almadınız?
Sümerbank’ı, Erdemir’i, Seka’yı, tüm şeker fabrikalarını ve bu sayfaya sığmayacak yüzlerce devlet kuruluşunu “özelleştirme” karartmasıyla sattınız, yetmedi; köy statüsünü kaldırıp köylerin ortak mülklerine el koydunuz, yetmedi; ova mera demeden dağları bayırları maden şirketlerine tahsis ettiniz, o da yetmedi ve yine parasız kalıp satış için “vatandaşlığı” mı sıraya koydunuz? Vatandaşlıktan sonra satabileceğiniz bir şey kalıyor mu?
En çok neye içerliyorum biliyor musun sevgili okuyucular! Tüm bu satışlara imza atanlar ve ses çıkarmayanlar yerlilikten ve millîlikten bahsediyorlar ya! İşte bunu hazmedemiyorum, kahroluyorum; ruhumu hafakanlar basıyor.
Yazıklar olsun!..
Kalın sağlıcakla…
YORUMLAR
Gayet güzel bir model. Yabancılar için iki olanak sunuyor:
1) Daireyi alın. vatandaş olun. Bir yıl sonra 300,000 dolara satın. Hem yüzde yirmi gelir elde edin, hem TC pasaportunuz olsun.
2) Daireyi alın. vatandaş olun. Bir yıl sonra daireyi 250,000 dolara Zambiya'daki komşunuza satın. Hem o vatandaş olsun, hem siz. Bir de üstüne paranız cebinizde kalsın.
Genelde bu tip vatandaşlık satışı iş kurma, Türk çalıştırma vs gibi şartlara tabi olurdu. Daire gibi kolay el değiştirebilen, değerini koruyup üzerine prim yapan bir mala endekslenince iş çığırından çıkmaya müsait olmuş. Saygılarımla.